Kalbimin dili olsaydı, şu an çığlık çığlığa bağırıyor olurdu.
Uzun süredir ağzımdan eksik etmediğim bir dua vardı.
Savaş..
Üç yıldır dilimde olan, en büyük dileğim ve dua'm oydu.
Bu geçen üç yılda, aklım ve kalbim bana, bir gün onun da beni seveceğini söylüyordu. Şimdi ise tekrar döneceğini öğrenmiş ve onunla konuşacaktım.
Bundan iki yıl önce, 18. Yaş günümde, ona aşkımı itiraf edecektim. Aynı gün o da hepimize, iş ve eğitim için yurt dışına gideceğini söylemişti. Hiçbir şey söyleyemeden öylece kalmıştım.
Mesleği olan fotoğrafçılık da gerçekten de çok başarılıydı. Bunu önceden de biliyordum. Kısa bir sürede bu konuda gelişmiş ve yurtdışına bile çıkmıştı.
Onun bu başarısı beni çok mutlu ediyordu. Ama kalbimin soğukluğunu engelleyemiyordum. İki yıl canımı çok yakmıştı.
Aynada, heyecandan kızaran yüzüme baktım. Yemekten sonra hızlıca lavaboya girip ellerimi yıkamıştım. Azıcık ateş de basmış olabilirdi.
Sarı saçlarımı ellerimle düzeltip, lavabodan çıktım. Annem çıkar çıkmaz, tam doksandan bir terlik atarak, beni azarlamıştı. Sonra da gelip vurduğu yeri öpmüştü.
Bu huyumu annemden aldığımı kabul ediyordum. İkimizin de bazen dengesiz tavırları oluyordu.
Odama doğru ilerleyecekken, salona geçen annemi gördüm. İkimiz göz göze geldiğimizde, sevimlice sırıttım.
"Savaş oğlum çıkarmasa, odada tünerdin artık Rüya. Sırıtma bana öyle." dedi annem.
Hızlı adımlarla yanına gittim ve yanağından öptüm. Azıcık yalakalık, annemi yumuşatırdı.
"Oyy sultanım benim. Güzeller güzelim, haklısın canım annem. Ama yaptık işte bir hata. Deneme sınavından yüksek alıp, seni gururlandırmak istedim."
Ona sırnaşarak söylediğim şeyle, gözlerindeki bakış yumuşadı. Annem bana asla kıyamazdı. O da kollarını bana doladı.
"Biliyorum güzel kızım. En iyisini yapmak istiyorsun, ama bir daha sakın böyle bir şey yapma. Kendini aç bırakıp, odaya kapatarak bir şey yapmanı istemiyorum. Ben seninle her zaman gurur duyuyorum."
Annemin söyledikleriyle gülüşüm daha da büyüdü. Babamla daha ben küçükken ayrılmışlardı. İkisi boşanmış, babam başkasıyla evlenmişti.
Küçük yaşlarda babamla fazla yakın olmasam da, aramız kötü de değildi. Ben 15 yaşına geldiğimde, ailesiyle farklı bir şehre gitmişlerdi. Bende onlarla görüşmek istemediğimi söylemiştim. Annem bana yeterdi.
"Söz veriyorum sultanım. Hem zaten ben açlığa dayanamıyormuşum ya, vallahi anladım." dedim sırıtarak.
"Savaş oğlumla ne zaman konuşacaksınız?" dedi imayla. Annem de biliyordu. Savaş gittiğinde, o kadar kötü bir döneme girmiştim ki, annem de anlamıştı.
"Arar birazdan anne."
Annem televizyonun karşısına oturdu. Televizyondan izlediği programı açarken, eliyle beni resmen kovdu.
"Hadi git o zaman. Çocuğu bekletme. Zaten yerinde duramıyorsun."
Şaşkınlıkla ona baktım. Yakında beni kovup, Savaşı alacak diye korkuyordum.
"İyi gidiyorum ben. Zaten kovuldum."
Tripli bir şekilde odama ilerledim. Kapıyı kapatıp, masama oturdum. Gözüm telefonuma kaydı. Hiç birebir telefonda konuşmamıştık.
Hep annemgil ve Alev teyze konuşurken, ufak kelimelerle sohbet etmiştik. İlk gittiğinde içimde büyük bir kırgınlık vardı. Bu hala geçmese de, artık geri dönüyordu.
Telefonumdan gelen arama sesiyle, irkildim ve aceleyle telefonu elime aldım. Arayan oydu. Görüntülü olan ilk konuşmamızdı. Kalbimin hızlı atışlarıyla, aramayı açtım.
Görüş açıma ilk başta, koyu kahverengi saçları girdi. Sonra ela gözlerini gördüm. Siktir lan. Sanırım bayılacağım.
"Sonunda açtın telefonumuzu Rüya hanım."
Hafif alay barındıran ama yumuşak çıkan sesini duyduğumda, yüzümde bir gülümseme oluştu.
"Benim telefonlarım size her daim açık Savaş bey." dedim sırıtarak.
Benim sırıtmamı görünce, onun da yüzünde bir gülüş oluştu. Şu an olduğu yer, ofis tarzı bir yerdi. Arkasındaki sunum tahtasını görebiliyordum.
"Yemek yedin değil mi Rüya? Zaten dışarı çıktıktan sonra Leyla teyze seni bırakmaz."
"Zaten çıkınca ilk terlik yedim sonra da içli köfte."dedim gülerek.
O kadar çok özlemiştim ki, bakışlarımı onun yüzünden ayıramıyordum.
"Sen yemeğe dayanamazsın zaten yavrum. Bir sorunun olduğunda anlat, birlikte hallederiz. Şimdi anlamadığın konuları söyle bakalım."
Masamın üzerindeki notlarımı elime aldım. Sıkıntım olan konuları tane tane söyledim. Beni dikkatle dinliyordu.
Benim konuşmam bitince, arkadaki boş tahtaya yürüdü. Eline aldığı kalemle konu üzerinden birkaç soru yazdı.
Ellerimi çeneme yaslayarak onu izlemeye başladım. Üstündeki krem rengi bol pantolon ve beyaz gömleğinin üzerindeki kiremit rengi süveter ile o kadar yakışıklı duruyordu ki, yavaşça yutkundum.
O bana soruları ve anlamadığım kısımları anlattı. Ben de hem ölümüne özlediğim yüzünü izledim. Hem de onu dinledim.
Kalbimdeki acının biraz da olsa hafiflediğini hissettim. Haftaya onu canlı olarak görecektim. Kokusunu almaya ihtiyacım vardı.
İki yıl o kadar da hızlı geçmemişti. Zamanla alışırsın dediler, zaman bile benim ona olan özlemimden usulca kenara geçti.
Zamanla geçer dedikleri hiçbir şey geçmemişti. Aksine daha da artmıştı..
Merhabalarrr bebeklerimm. İlk düz yazı bölümümüzle karşınızdayımm.
Normalde 20. Bölüme kadar texting olacaktı ama dayanamadım ve yazdım dbjdnsvh.
Umarım beğenirsiniz aşklarım. Okurken bol bol yorum yapmayı ve yıldızımızı parlatmayı unutmayalım❤️❤️
Öpüldünüzzz💙🌧️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk Yağmuru/ Texting
General FictionKüçükken hayran olduğu adama, ileride aşık olacağını bilmiyordu. Aşk iksiri değildi onları birleştiren. Aşk yağmuruydu.. 💚🌧️ Siz: LAANNN ASLI BURAYA BAKK. Siz: Ben büyük bir bok yedim. Bacımm💅: Yine ne yaptın...