18. BÖLÜM

174 29 11
                                    

selamlar,

nasıl başlanılır aylar sonra inanın ben de bilmiyorum. hala burda mısınız onu da bilmiyorum ama burdaysanız bölüm sonunda görüşelim mi :)

en son devran'ın amcasının çiftliğine gitmiştik, sonra çiftliğe davetsiz bir misafir gelmişti: dila'nın babası. bakalım derdi neymiş...

ben bu bölümü çok sevdim çok, umarım siz de beğenirsiniz.

𖹭 keyifli okumalar 𖹭

♪ Barış Akarsu, Gözlerin ♪

♪ Zeynep Bastık, Çukur ♪

♪ Emir Can İğrek, Ağır Roman ♪

♪ Taha, Tutuldum ♪

Mutfağa Güzide abla girdiğinde bütün gözler ona çevrildi. Güzide abla gergindi, elleriyle oynayarak bir Füsun teyzeye bir de Halil amcaya bakıyordu. Füsun teyze durumu anlayınca, "Gel Güzide, bir şey mi oldu kızım?" diye sordu anlayışla.

"Hanımım dışarda bir misafiriniz var," dedi Güzide abla. Ardından hemen kendini düzeltti. "Daha doğrusu Dila Hanım'ın bir misafiri var," dedi bana bakıp. Kaşlarımı çattığımda yerimde huzursuzca hareketlendim. Buraya, üstelik Devran'ın amcasının çiftliğine, benim misafirim diye adlandırılan kim gelmiş olabilirdi ki?

Mutfak sessizleşmişken herkes neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. "Kimmiş?" diye sorunca Devran, ayağa kalktım ben de.

"Dila Hanım'ın babası olduğunu söyledi beyim."

Yanlış mı duymuştum yoksa Güzide abla yanlış mı söylemişti?

Dila Hanım'ın babası? Benim babam... Babam. Ama bu imkansızdı. Babam, buraya mı gelmişti?

Benim bir babam yoktu ki.

Biraz önce Devran'ın yüzündeki gülümsemeyi huzurla izlerken şimdi ise kendimi hiç beklemediğim bir ruh hali içerisinde bulmuştum. Ayaktaydım fakat bedenim baştan ayağa sanki buz tutmuş gibi üşümeye ve titremeye başlayınca sandalyeye tutunmaya çalıştım. Devran'ın ağız dolusu küfür etmesiyle birlikte mutfaktaki herkes çoktan ayaklanınca kalbim deli gibi atmaya başladı.

Devran'a ne yapacağımı bilemediğim için korkuyla bakındım fakat o öyle hızlı çıktı ki mutfaktan, kimseyi gözü görmedi. Sanki önünde hangi engel olursa olsun kanıyla, canıyla yıkıp geçecekmiş gibi arkasında kalanları umursamadan çekip gitti.

Ne olduğunu anlayamadığım bir vakitte Devran'ın arkasından Gediz ve Halil amca da panikle koşturdu. Bu iyiye işaret değildi. Füsun teyze Devran'ın o gidişini görünce o da kocasının arkasından ona yetişmeye çalıştı. Ben ise hala olduğum yerdeydim.

Ayakta öylece kalakaldığımda adımlarım yere mıhlanmış gibi bir türlü gitmek bilmedi. Ne bir adım atabildim dışarıya doğru ne de yerimden bir santim bile hareket edebildim. Yaptığım tek şey bilinçsizce öylece ayakta durmak oldu.

Nil yanıma geldiğinde bir şeyler söyledi bana, yüzüme baktı, elimden tuttu... Ama ben hiçbirini idrak edemedim. Hatta söylediklerini duymadığıma bile emindim. Karşımdaydı Nil, konuşuyordu ama onu kesinlikle duyamıyordum. Korkuyordum. Nil'in yüzüne bakıyordum ama kafamda sadece Güzide ablanın sözleri çınlıyordu.

"Dila Hanım'ın babası..."

Kendime gelmem gerektiğinin farkındaydım. Ama yapamıyordum. O gücü içimde bir türlü bulamıyordum. Aklım, fikrim durmuş, beynim uyuşmuş gibi hissediyordum. Belki Devran yanımda olsa her şey çok daha kolay olabilirdi diye düşünmeden edemedim ama o da ne yazık ki beni burada tek başıma bırakmıştı. En azından elimden tutsa olmaz mıydı? Beni neden burada tek başıma bırakmıştı ki? Ben şimdi ne yapacaktım?

DİLHUN: Zehir ve DevaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin