"Merhabalar. Kapıdan takası yapabilirsek sevinirim. Ayağım çamurlu, şimdi siz zenginler evde ayakkabı çıkarmadan geziyorsunuzdur. Mazallah bir de götüme falan sıkarsınız çamur yaptım diye-"
"Patron özellikle içeri geçmeni emretti. Ayağına galoş giy gir."
Galoş mu?
Galoşla kritik bir anda Nalan nenesini sırtlayıp kaçamazdı ki. Halıda kayardı ulan.
Kalbi sıkışırken camiden çaldığı ayakkabılara Çin malı mafyanın uzattığı galoşu zar zor taktı. Şaka maka gerçekten gerilmişti Göksel. Karşısındaki nasıl bir psikopattı, onu ve nenesini salacak mıydı yoksa türlü türlü işkencelere mi maruz bırakacaktı merakla bekliyordu.
Doğrulduğunda kendisiyle aynı boyda olan, muhtemelen Bilinmeyen Numara'nın getirini götürünü yaptığı ikinci el mafyaya göz ucuyla baktı. Şu an üstüne atlasa silahını çalıp onu etkisiz hâle getirebilir miydi? Filmlerdeki gibi gölgelerden ilerleyip mafya malikanesine tek başına bir baskın düzenleyebilir miydi?
Elindeki 5 kiloluk tarhana bidonunu da kendini savunmak için kullanırdı elbet.
O bunları düşünürken yanındaki adam da sanki düşüncelerini duymuş gibi birden durmuş, elindeki bidonu sertçe almıştı. Portmantoda çok normalmiş gibi çekeceğin yanına asılı metal dedektör okuyucuyu uzanıp almış, her gün tarhanayı kontrol edermişçesine bir profesyonellikle bidonu taramıştı.
"İçine çivi falan atmadım korkmayın. Zehir de yok, biz yiyoruz hiçbir şey olmadı. Siz de afiyetle yiyin diye getirdim."
"Senin getirdiğin malı yer miyiz biz sanıyorsun?"
"Tamam giderken geri götürürüm ben de." Ters ters konuşup ona sertçe bakan mafyanın elinden bidonu aldı ve zaten hakim olduğu evde oturma odasına doğru ilerledi. Bidon ona köysel bir noktadan sıcak sıcak güven aşılıyordu. Peşinden gelen AliExpress mafya da, çocuğun cesaretini şaşkınlıkla seyrederek onu takip ediyordu.
Göksel içeri girdi. Evi aydınlık ilk defa görüyordu. Çaldığı biblolardan bir sürü vardı evde ve o mal gibi gidip en ufağını çalmıştı. Ev hem modern, hem otantikti. Bir mafyadan beklenmeyecek şahsına münhasırlıkla dekore edilmişti. Utanmasa sıcak bir atmosferi bile olduğunu söyleyebilirdi bu evin, belki de içine giydiği içlik yüzünden böyle hissediyordu. Gözleri evi incelemekten ne oturup tatlı yiyen nenesine, ne de elindeki viski kadehiyle onu izleyen Bilinmeyen Numara'ya kaymıştı.
"Hayırdır? Bir dahaki gelişinde çalacağın şeyleri mi aklına kazıyorsun?"
Onu takip eden adamın dediğiyle güldü Göksel. Gülünce hastalıklı güzel gözleri kısılmış, yanaklarında tatlı gamzeleri ortaya çıkmıştı. Heterokromi yüzünden bir gözü yeşil, bir gözü kehribardı. Şeytan gibi görürdü, görmesinde bir sıkıntısı yoktu, sadece renkleri farklıydı. Hafif bir mahcubiyetle onu izleyen mafyaya başıyla selam verdi ve çantasını önüne alıp hızlıca fermuarı açtı.
O sırada odanın farklı yerlerinde konumlu stajyer mafyatikler, hızlıca silahlarını çekip Göksel'e doğrultmuşlardı. Doğru, Göksel ölmekten korkmuyordu, ölse ölürdü. Herkes bir gün zaten ölecekti, asıl sıkıntı ölememekti. Asıl ölememekten deli gibi korkuyordu. Bir kurşunun onu sakat bırakması, öldürememesi, ya da canını yakması çok sıkıntı olurdu onun için. Kimse ona bakamazdı ve sanki sürünmüyormuş gibi daha da sürünürdü. Götünden ter damlasa da havalı havalı hareketlerini kesmeden bibloyu çıkardığında ateş edildiği an mermiye kafa atıp atamayacağını hesap ediyordu. Kapşonlusunun koluyla biblonun tozunu silermiş gibi yaptı ve çaldığı yere tam olarak aldığı gibi geri koydu. Koltukta oturan otorite adam gözlerini kırpmadan onu seyrediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
biblo [bxb]
ChickLitBilinmeyen Numara: Sana vereceğim derslerden ilkini almış gibi gözüküyorsun Bir daha soyguna gideceğin mülkün sahibini araştırmadan hareket etmeyeceğini umuyorum :) Sıradaki derse başlıyoruz, zaman ve para yönetimi Çaldığın bibloyu ve 100 doları 1 s...