Selaam. Sizlere keyifli okumalar diliyor ve bölüm sonunda görüşürüz diyorum. Oy vermenizi ve benimle yorumlarınızı paylaşmanızı rica ediyorum.
Toygar Işıklı - Korkuyorum
Duman - Kolay değildir❄
"4. Bin Düş Bir Düşüş"
Ölümün koynuna düşmüş kar tanesi, haberi varmış. Bir gece yarısı dökülen kanla kaderini yazmış. Zaman akmış, yıllar geçmiş. Bin düşle çırpınan kalbe bir düşüş yetmiş. Kar tanesi, o gece kalbin düştüğü kuyuda son kez çarpmış.
Bazı anların üzerimizde bıraktığı etkiyi kelimelerle anlatmak zor olurdu. Ya da bazen, bazı kelimelerin bize yönlendirdiği duygu darbelerine karşı kendimizi korumanın imkansızlığıyla yüzleşmek zorunda kalırdık ve ben şimdi tam olarak o anlardan birindeydim.
Cihan'la soyadlarımızın aynı olduğunu öğrendiğim anda bedenim hareket etme yetisini kaybetmiş gibiydi. Bize doğru gelen bu yabancının Cihan'a soy ismiyle seslenişinin üzerinden belki de dakika bile geçmemişti fakat karşı karşıya kaldığım ani şok dalgası bana bu sürenin çok uzun olduğunu hissettirmişti. Cihan'ın hızlı adımları adamın karşısında durduğunda gülerek tokalaştılar. Ardından bir şeyler konuşmaya başlasalar da dikkatimi onlara veremediğimden ne söylediklerini duymuyordum bile.
Şu ana kadar bana yardım etmeye çalışan, büyük ihtimalle sonrasında da buna devam edecek olan adamla benzerliğimiz kafamı oldukça karıştırmışken, şimdi bir de aynı soyadı taşıdığımızı öğrenmek kendimi çıkışını asla bulamayacağım bir labirentin içindeymiş gibi hissetmeme sebep oluyordu. Ona tam olarak güvendiğim söylenemezdi ama bunu denemek istemiştim. Cihan'a güvenmek istemiştim. Lakin bunun mümkün olabileceğine dair inancımı da an itibariyle kaybetmiştim. Bana bir kan bağımız olmadığını söylemişti fakat üst üste gelen bu benzerlikler sözlerinin yalan olduğunu gösteriyordu.
Ben tam onun yalan söylediğine kendimi inandırmışken, Cihan'ın kendi ağzından duyduğum cümle bir anda kulaklarımda yankılandı. Onunla daha ilk konuşmamızda abim olmadığını söylemişti. O konuşmayı hatırlamamın üzerinden saniye bile geçmeden zihnim düşüncelerimdeki yanlışı düzeltmek için bir anda yanan ampul misali gerçeği önüme serdi.
Abin olmadığını söyledi Berfu, kan bağınız olmadığını değil.
Gözlerimi sıkıca kapatıp derin bir nefes aldım. Bakışlarımın önüne indirdiğim perdeyi tekrar kaldırdığımda bu sefer Cihan'a bakmak yerine gözlerimi etrafta gezdirdim. Ayşegül dikkatini telefonuna vermiş bir şeylerle uğraşırken Ata Üsteğmenin dikkatli bakışları bulunduğumuz sokağı turluyordu.
Dışarıda biz hariç birkaç kişi daha vardı. Bazıları adımlarını neredeyse her köşesinde ışıklar yanan evlerine doğru atıyor, bazıları sokağın çıkışına doğru yürüyordu. Cihan hâlâ sohbetine devam ederken ben bakışlarımı insanlardan uzaklaştırıp önce gökyüzüne, ardından sokaktaki ağaçlara çevirmiştim. Dünün aksine bugün kar yağmamıştı. Yerde beyazdan iz kalmamasına rağmen ağaçların üzerinde yer yer kar kalıntıları mevcuttu.
"Berfu, daldın." Ayşegül'ün naif sesi kulaklarıma ulaştığı an dikkatimi ona yönelterek yüzüne baktım. Soğuk havadan dolayı üstündeki kabana sıkıca sarılmış olsa bile dudaklarındaki tebessüm hâlâ canlıydı. "Arabanın geldiğini söyledim ama duymadın," diye devam etti dikkatimi çektiğini fark ettiğinde.
Dudaklarım küçük bir tebessümle kıvrıldı fakat bu seferki bugün onunla konuştuğum diğer anların aksine içten değildi. "Kusura bakma, fark etmemişim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Taşlıcalı
General FictionBerfu Sezer bir gece yarısı evinden alınarak hiç bilmediği topraklara getirildiğinde hayatının ne kadar değişeceğinden habersizdi. İlk kez annesinin anlattığı hikayelerde duyduğu, her karışına hayran olduğu vatanına gelmek en büyük hayaliydi ama bu...