Selamlar ve keyifli okumalar. Oylarınızı ve yorumlarınızı unutmayın lütfen. Fikirlerinizi çok merak ediyorum.
❄
Toygar Işıklı - Korkuyorum
"2. Gerçeğe Sarılan Yalan"
Gerçek kılığına giren yalan, bulamamış yancısını.
Geçmiş senden çıkarır saklanan duyguların acısını.
Yalanı gizle, gerçeği koru.
Kar tanesi, sen sakın unutma yasını.-
Geçmiş peşimizi bırakmayan bir gölgeydi, attığımız her adımı takip eder ve bizi asla yalnız bırakmazdı. Bazen kaybolurdu. Bitti sanırdık, geçti sanırdık ama geçmezdi. Geçmiş asla geçmezdi.
Geçmiş kendisini kamufle etmeyi çok iyi bilirdi. En mutlu olduğumuz anlarda ortaya çıkar ve her şeyi yıkıp dökerdi. Ya da bizler eskiden kim olduğumuzu, hatalarımızı ve ya doğrularımızı kendimize hatırlatmak istediğimiz zaman hiç uğramazdı yakınlarımıza.
Geçmiş saklardı. Yalanları da, gerçekleri de saklardı.
Geçmiş ruhumuzdan geçen tüm duyguları toplardı. İçi suyla dolu dipsiz kuyuya benzerdi fakat su değil farklı duygular doldururdu geçmişi. Bazı duygular nadiren çıkardı gün yüzüne, bazılarıysa hiç gitmezdi aklımızdan, hiç eksilmezdi kalbimizden.
Korku, hiç gitmeyen misafiriydi son üç günde kalbimin. Yanına belki biraz da nefret, kırgınlık, çaresizlik eklenmişti ama korkum daha fazlaydı. Yaşayacaklarımdan, duyacaklarımdan, kısacası karşılaşacağım her şeyden korkuyordum şu anda. Karşımda oturan adam da bu duyguların en büyük sebebiydi.
Ata Üsteğmenin yanından ayrıldıktan sonra arabada tek bir kelime bile konuşmadan zor da olsa kaçmayı başardığım eve geri dönmüştük. Şimdi üç gün önce gözlerimi açtığım odada ben yatağın bir ucunda, o da yatağın sağında pencerenin önüne konumlandırılmış beyaz koltukta, tam karşımda oturuyordu.
"Kızım," diye seslendiğini duyduğumda kaşlarım çatıldı. Bedenime anbean yayılan öfkeyle onu görmemek için yere diktiğim bakışlarımı ona çevirdim. Yüzünü bile daha bugün gördüğüm bir adamın bana kızım demesi sakinleşmeme engel oluyor, öfkemin daha da artmasına sebep oluyordu.
"Sakın." Dizlerimin üzerinde bağladığım ellerimi çözüp avuç içlerimi bacaklarıma yasladım. Sırtımı dikleştirerek yüzümden fazlasıyla belli olan nefret hissiyle gözlerinin içine bakarken istemsizce tırnaklarımı bacaklarıma geçirmiştim. "Bir daha bana öyle seslenmeyi aklından bile geçirme."
Bir bacağını diğerinin üzerine atıp geriye yaslanarak rahatça oturuyorken, sözlerimin bir etkisi yokmuş gibi kollarını arkaya atarak koltuğun başına koydu. "Kaçmanın sana herhangi bir faydası oldu mu?"
Cevap vermeyip sessiz kaldığımda dikkatle yüzünü inceledim. Eve dönerken arabada da, geldikten sonra da ısrarla yüzüne bakmadığım içini bunu şimdi yapıyordum. Babam olduğunu söylüyordu, annemin anlattıklarından yola çıkarsak öyleydi de. Bana anlatılan hikayedeki adamla aynı ismi taşıyordu. Lakin annemin söylediği başka bir şey de vardı. Bana babama benzediğimi söylerdi hep. Kendisine benzeyen sadece gözlerimin rengiyken yüzümün her karışını, hatta mavi gözlerimin şeklini bile babamdan aldığımı söylerdi.
On üç ya da on dört yaşlarındaydım, bir gün arkadaşıyla konuşurken duymuştum annemi. Bana her baktığında babamı görüyormuş gibi hissettiğini söylemişti. O an annemi üzdüğümü sanmıştım ama çok geçmeden bundan mutlu olduğunu söylediğinde nasıl sevindiğimi hala hatırlıyorum. Onu terk eden bir adama benziyor oluşumdan neden mutlu olduğunu anlamamıştım ama annemin üzülmesine sebep olmadığım için neredeyse sevinçten havalara uçacaktım o zaman. Babamdan uzak olduğunu, bir daha yan yana gelemeyeceklerini ve onu çok özlediğini, benim bu özlemi az da olsa azalttığımı söylemişti arkadaşına. O gün annemi böyle bir hasretle sınadığı için bir kez daha nefret etmiştim babamdan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Taşlıcalı
Ficción GeneralBerfu Sezer bir gece yarısı evinden alınarak hiç bilmediği topraklara getirildiğinde hayatının ne kadar değişeceğinden habersizdi. İlk kez annesinin anlattığı hikayelerde duyduğu, her karışına hayran olduğu vatanına gelmek en büyük hayaliydi ama bu...