Selamlar. Uzun uzun konuşmayı bölüm sonuna saklayıp keyifli okumalar diyorum. Oylarınızı ve yorumlarınızı unutmayın lütfen. Fikirlerinizi çok merak ediyorum.
Bölümde geçen yabancı konuşmalar Hırvatça'dır. Karadağca'ya ait çeviriler bulamadığım için bu dile en yakın dillerden biri olan Hırvatça'yı seçtim.
❄
Nilüfer - Kar taneleri
"1. Kayıp Kar Tanesi"
Ölümün koynuna düştü kar tanesi, haberi yoktu. Bir gece yarısı masalında yarım kalmış hayali, yaşamak için tutunduğu iplerinden koptu.
-
3 gün önce, Taşlıca (Pljevlja), Karadağ.
Gökyüzünün buz tutmuş gözyaşlarıydı kar taneleri.
Annemin anlattığı mutsuz sonlu masallardan birinde tanıştığım gök gözlü kızın acısına ağlayan göğün gözyaşları, o masalda can veren gök gözlü kızın, son nefesini verirken bir damla gözyaşına saklanıp gözlerinden süzülen acı feryadının yağmurla kavuşmasıydı kar taneleri.
Gökten yere inen bu beyaz pamukların tam olarak ne olduğunu anlamadığım zamanlarda, bir gece yarısı, saçlarımı okşayarak anlatmıştı annem bana gök gözlü kızın masalını. O zamanlar, o yaşlarda duyduğum bu masalı kelimesi kelimesine hatırlamam mümkün değildi belki ama yedi sekiz yaşlarındayken annemin anlattığı tüm masalları bir deftere yazmak ve ara sıra açıp okumak gibi bir huyum olduğundan, annemden tekrar anlatmasını istemiş ve defterime yazdıktan sonra ezberlemiştim diğerleri gibi bu masalı da. O zamandan kalmıştı aklımda kar tanelerinin bu tasviri.
Gök gözlü kız kalbinde derin, yıllar geçse de hiç iyileşmeyecek olan bir yarayla vermiş son nefesini ve gökyüzünün onun ölümüne akıttığı gözyaşları buz tutmuş, her damla birer kar tanesi olmuş.
Avucumun içine düşen kar taneleri bedenimi üşütse de ruhumu ısıtıyordu sanki. Belki gözlerimin renginin gökyüzü mavisi olması ve benim o masalı duyduğum günden beri gözlerimi gök gözlü kızın gözlerine benzetmem, belki de bir annenin bir kış günü yurdundan yuvasından uzakta, yabancı bir ülkede ve bir başına dünyaya getirdiği kızına armağan ettiği isme olan hayranlığımdı içimin ısınmasına sebep. Ya da ömrümün bugüne kadar olan kısmında yanımda olan ama iki aydır sesine, kokusuna muhtaç olduğum tek insanın, annemin gözlerini taşıdığımı bildiğimdendi gökyüzünün gözyaşlarına karşı bu sevgim.
Adıma anlam kazandırdığını öğrendiğim andan itibaren hayranı olduğum beyaz yağmurlara bakıyordu gözlerim ve bu hayranlığım çocukluğumdan bu yana hiç değişmemişti. İşin üzücü yanıysa tabiatın beni her defasında kendisine hayran bırakan bu mucizesinin zihnimin bir köşesinde annemin anlattığı o acı sonlu hikayeyle yer edinmesiydi.
Bana mutlu sonlu masallar anlatmazdı annem, hayatın her zaman mutluluk getirmediğini küçüklüğümden başlayarak öğretmek isterdi zihnime. Toz pembe hayallere kapılarak, günün birinde dağılan o toz pembe dünya yüzünden sertçe yere çakılmamı istemezdi.
Anlattığı her hikayenin bir gerçeklik payı olduğunu zamanla anlamıştım. Fakat bu hikayenin gerçeğini hiç öğrenememiştim şimdiye kadar. Bu saatten sonra da öğrenebileceğimi sanmıyordum.
Annem yoktu artık. Sesinin yankısı yok olmuş, kokusu silinmişti evimizden. Doğduğum günden beri sadece ikimizin yaşadığı bu evde artık bir başıma, kimsesiz yaşıyordum. İki ay olmuştu annem beni bırakıp bu dünyadan göçeli.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Taşlıcalı
Ficción GeneralBerfu Sezer bir gece yarısı evinden alınarak hiç bilmediği topraklara getirildiğinde hayatının ne kadar değişeceğinden habersizdi. İlk kez annesinin anlattığı hikayelerde duyduğu, her karışına hayran olduğu vatanına gelmek en büyük hayaliydi ama bu...