7-2

2 0 0
                                    


WooYoung'un ailesi, geçmişi ve "Ejderha" olarak bilinen esrarengiz figürle bağlantısı hakkındaki gerçeğin açığa çıkmasının üzerinden bir hafta geçmişti Bu onun sakladığı bir sırdı, umutsuzca gömmeye çalıştığı hayatının karanlık bir bölümüydü. Ama gerçeğin, onu ne kadar aşmaya çalışırsanız çalışın, yeniden yüzeye çıkmanın, size yetişmenin bir yolu vardı.

Bu gerçeği ortaya çıkaran adam, Woo Young'un geçmişinden bir hayaletti, çoktan öldüğünü düşündüğü bir adamdı. Yeniden ortaya çıkmıştı, gelişi her ne kadar tüyler ürpertici olsa da beklenmedikti. Woo Young'un soyuna dair hikayelerle, şiddet ve sırlar üzerine kurulu güçlü bir hanedanın hikayeleriyle gelmişti. Bir zamanlar Woo Young'un akıl hocası olan bu adam, artık şimdiki zamanına musallat olan bir hayalete dönüşmüştü.

"Yalan söylüyor San. Güvenini kazanmak için gerçeği çarpıtıyor. Ona inanma." Woo Young, sesinin neredeyse hiç fısıldamadığını, gözlerinin yalvardığını söyledi. San'ın bu suçlamalara inandığı düşüncesine dayanamıyordu.

San sessiz kaldı, bakışları Woo Young'a dikildi, gözleri içindeki kargaşayı yansıtıyordu. Gerçek onu sarsmış, kalbinin etrafına özenle ördüğü duvarları parçalamıştı. Rakip bir sendikanın varisi olduğuna inandığı Woo Young'a aşık olmuştu. Bu açıklama, kırılgan ilişkilerinin üzerinde bir şüphe gölgesi, bir soru işareti oluşturmuştu.

"Neye inanacağımı bilmiyorum Woo Young." San'ın sesi kısıktı, içinden bir titreme geçiyordu. "Gerçeği bilmem gerekiyor."

Woo Young göğsünde bir düğümün sıkıldığını hissetti. San'ın sözleri belirsizlikle doluydu, tonu kendi korkularının acı verici bir yankısıydı. Gerçeğin bir silaha, manipüle edilecek ve sömürülecek bir araca dönüştüğünü fark etti. Çapraz ateşe yakalanmıştı, geçmişi ona karşı kullanılmıştı ve San'la birlikte inşa ettiği geleceği paramparça etmekle tehdit ediyordu.

"Sana gerçeği söyledim. Ailem hakkında, Gümüş Ejderha hakkında sana anlattığım her şey, hepsi doğru. Sana asla yalan söylemedim." Woo Young dedi ki, sesi çatlıyormuş.

San'ın sessizliği boğucu bir ağırlıktı, zihninde dönen şüphelerin sürekli bir hatırlatıcısıydı. Ona nezaket gösteren, acımasız liderin ön cephesini gören ve altındaki adamı tanıyan San'dı. Ama şimdi bu güven sarsılıyordu ve geçmişin fısıltılarıyla tehdit ediliyordu.

Durumun ağırlığı WooYoung'a baskı yaptı. San'ın gözündeki şüpheciliği, onaylanma ihtiyacını, kanıtlanma ihtiyacını anlamıştı. Peki gerçeğin kendisi karanlığa, karışık bir yalan ve aldatma ağına bürünmüşken, gerçeği nasıl kanıtlayabilirdi?

Geçmiş geri dönmüştü, kaçmaya çalıştığı hayattan bir hayalet. San'la kurduğu kırılgan bağı tehdit etmek için peşini bırakmamıştı. Geçmişinin ağırlığı onu eziyordu, gerçek soyunun açığa çıkması aşklarına gölge düşürüyordu.

Bir güç mücadelesinin, parçası olmayı seçmediği bir savaşın çapraz ateşine yakalanmıştı. İstemediği bir miras olarak soyuna göre etiketlenmiş, kategorize edilmiş ve damgalanmıştı. Yine de, işte buradaydı, kaçamayacağı bir oyuna karışmıştı.

"Zamana ihtiyacım var Woo Young." San, sesinin zar zor duyulduğunu, gözlerinin Woo Young'unkini aradığını söyledi. "Anlamam gerekiyor."

Woo Young, zamanın, düşünmenin gerekliliğini anlayarak başını salladı. San'ın sözlerinin bir iddianame değil, bir anlayış talebi, bir hakikat talebi olduğunu biliyordu.

"Anlıyorum San." Dedi, sesi kısıldı. İspat yükünün kendisinde olduğunu, taşımaya razı olduğu bir yük olduğunu biliyordu.

Geçmişinin karanlığına dalmak, peşini bırakmayan sırları ortaya çıkarmak ve gerçeği gün ışığına çıkarmak zorunda kalacaktı. Bu onun korktuğu bir görevdi, kaçmaya çalıştığı bir dünyaya yolculuktu. Ama bu, aşkı uğruna, geleceği uğruna gitmesi gereken bir yoldu.

Günahkar/WOOSANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin