Ayca (1)
Ayça, uluslararası bir şirketin satış-pazarlama bölümünde ürün müdürüydü. Doğuştan gelen bir sıcaklığı, cilveli bir havası vardı; fakat kesinlikle hafif bir kadın değildi.
Altı yıldır evliydi. Eşi, Tolga da iyi bir firmada çalışıyordu. Çocukları yoktu. Onca koşturmacanın içinde çocuk yapmaya fırsat bulamamışlardı. Şimdilerde bu konuyu sık sık gündeme getiriyorlar, artık zamanının geldiğini düşünüyorlardı.
Ayça 29 yaşında, kısa sarı saçlı, beyaz tenli, uzun boylu, kahverengi gözlüydü. Yüzü çok güzeldi; biçimli ve zarif dudaklar, küçük bir burun. Uzun ve biçimli bacakları, iri kalçaları vardı. Göğüsleri normal boyutlarda ama dimdikti.
İşyerinde dozunda bir dişilik sergiler, sürekli diz hizasında veya biraz daha kısa ve dar etekler giyerek biçimli bacaklarını ve sıkı kalçalarını ortaya çıkarırdı. Erkeklerin kendisiyle ilgilendiklerini bilir, bundan tatlı bir zevk alırdı. Yine de hiç bir zaman abartmaz, kimseye ümit vermezdi.
İşi gereği sık sık seyahat eder, özellikle Akdeniz, İç Anadolu ve Doğu Anadolu'ya giderdi. Buralarda genellikle bayi toplantılarına katılırdı. Akşamları bayilerle yemek yemek ve şirket, memleket meseleleri hakkında sohbet işin bir parçasıydı. Ayça sıcak kanlı, hoşsohbet bir kadındı. Bu sayede işini gerçekten iyi yapar, her seyahat dönüşünde mutlaka bir kaç iş bağlamış olurdu.
Anadolu'daki bayiler arasında zaman zaman Ayça'ya özel bir ilgi gösteren, bunu hafiften belli edenler olurdu. Ne de olsa Ayça çok hoş bir kadındı. Fakat Ayça kibarca ve karşısındakini rencide etmeden araya mesafe koymayı iyi bilirdi. Bekarken hızlı bir yaşamı olmasına karşın, evlendikten sonra eşini hiç aldatmamıştı…
Ayça ve Tolga'nın hayatlarındaki her şey Ayça'nın bir Kayseri gezisinden planladığından erken dönmesiyle değişti. Yola çıkmadan önce Kayseri'den Cuma akşamı 19.00 uçağıyla dönmeyi planlamıştı fakat işler umduğundan çabuk hallolmuş, Perşembe akşamı aynı saatteki uçağa biletini değiştirerek İstanbul'a dönmüştü.
Havaalanından eve giderken, Tolga'ya dönüşünü haber vermemekle iyi yaptığını, güzel bir sürpriz olacağını düşünüyordu.
Saat 9 civarında oturdukları apartmanın önüne park etti ve kapıyı anahtarıyla açarak, apartmana girdi. Asansörle beşinci kata çıktı ve zili çalmadan kapıyı yavaşça açtı.
"Bizimki kendisini televizyona kaptırmış, akşam yemeğini unutmuştur“, diye düşünüyordu; kendisi de kurt gibi açtı. Kapıyı açınca biraz şaşırdı çünkü antre ve salon karanlıktı.
“Allah allah, Tolga evde değil mi acaba?“ diye düşünerek ayakkabılarını çıkardı ve bavulunu antreye bırakarak mutfağa yürüdü. Buzdolabını kapatırken bir an sanki bir ses duydu. Sanki içeride, dipteki odaların birinde birileri konuşuyordu.
Meraklanmış, biraz da korkmuştu. Tolga acaba yatak odasında mı televizyon izliyordu? Ses çıkarmamaya özen göstererek uzun koridor boyunca ilerledi. Yatak odasına yaklaştıkça, içeriden hafif bir ışık geldiğini görüyordu. Gece lambası yanıyordu. Koridordaki birkaç saniyelik yürüyüş sırasında Ayça'nın aklından binbir türlü şey geçti.