İnsan ne zaman mutlu olduğunu anlardı?
Ya da neyle mutlu olurdu?
Parayla mı? Evle mi? Arabayla mı?
Tabii bunlar insanı mutlu ederdi, ama bunlar maddi olan şeylerdi. İnsanın gözünü doyurur, aklını mutlu ederdi.
Peki ya kalbimiz?
Ruhumuzu ne mutlu edecekti?
Bir güzel söz? Bir insan? Yeterdi değil mi bunlar?
Arslan bir söz söylemesin, öylece dursun, güzel güzel baksın bana, ben yine mutlu olurdum.
Öyle çok benimsemişti ruhum onu.
Hayat işte..kaderinin bize neler getireceğini bilemezdik.
Kader gayrete bağlıdır
Ve aşk gayret ister derler..
Gerçektende öyle..Şimdi elindeki gül buketini bana uzatan adama baktım gülümseyerek. Bu gül buketini babam alsa, abim alsa ve ya başka biri alsa bu kadar mutlu olmazdım. Demek ki, önemli olan hediye değil, hediyeyi verenin kim olduğu.
Aslında biz hediye aldığımızda hediyeyle ilgilenmeyiz ki, hediyeyi verenle ilgileniriz. O yüzden derler ya hediyenin büyüğü, küçüğü olmaz. Önemli olan düşünmesi..Arslan elini yanağıma koyup okşadı. Bugün artık 3 gün idi tatildeydik..
Arslan apar topar bizde gidelim diyince gelmiştik. Güzel vakitte geçiriyorduk
1 haftalık gelmiştik, aslında Arslan daha uzun tatil yapalım desede ben kabul etmemiştim. Zaten öyle aman aman tatil yapmak isteğimde yoktu..Beraber gezip tozuyorduk, eğleniyorduk. Diğerlerine kaba, sert ağa gibi gözükürken bana karşı öyle değildi Arslan.
Öyle güzel kalbi vardı ki..
Öyle güzel gülümsemesi..
Öyle güzel sesi..
Konuşsun ben onu sabahlara kadar dinlerdim. Zaten burada öylede olmuştu. Sabahlara kadar konuşuyor, sohbet ediyorduk. Malum biz bir birimizi tanıyamadan evlenmiştik.. Bizde aşk evlilikten sonra başlamıştı, her şey farklı olmuştu
Şimdi bir birimizi yakından tanımaya çalışıyorduk. Ben ona kendimi anlatıyordum, o bana.
Çocukluğumu, hatıralarımı hepsini.
Çocukluğumun bir köşelerinden Arslan ismini hatırlıyordum tabii, duymuştum ismini. Ama tanımıyorduk biz bir birimizi. Ne bileydik böyle birleşeceğimizi, bir olacağımızı. İki ayrı insan bir olmuştu..
Evlilik nasıl güzel bir şeymiş böyle..
Güzel evlilik, güzel insanla yapılan hayırlı bir yuva. O yuvanın sıcaklığı sarar kalbini ısıtır seni.Bir sorun olduğunda yalnız sırtlamayacağını bilirsin..
Bir mutluluğun olunca yalnız gülmeyeceğini, paylaşacağın biri olacağını bilirsin
Ağladığında duvara değilde, bir omuza yaslanacağını bilirsin
Kahkaha attığında sana eşlik edecek biri olacağını bilirsin.Gülleri burnuma yaklaştırıp kokladım
"Çok güzeller, teşekkür ederim"
Elimi tuttu, dudaklarına yaklaştırıp öptü
"Biliyorsun, Niran, bizim aşkımız öyle kolay olmadı. Acılı, tutkulu, güzel, zorlu her türden vardı içinde..bu gülleri aniden neden aldım biliyor musun? Tabii hediyenin zamanı yoktur o ayrı bir konu, ama bugün bu kırmızı gülleri gördüğümde bir öğretmenimin anlattığı rivayet geldi aklıma... Bir gün Afrodit, sevgilisi Adonis'in avlanırken yaralanıp ölmesini büyük bir üzüntüyle izler. O kadar derinden etkilenir ki, koşarak ona doğru giderken, dikenli bir gülü fark etmeden ayağını keser ve kanı yere damlar. Afrodit'in kanı döküldükçe, gülün beyaz olan yaprakları kırmızıya dönüşür. Bu olay, kırmızı gülün aşkın acı ve tutkusunun bir simgesi olarak kabul edilir. Aynı bizim aşkımız gibi. Biz kolay yollardan geçmedik Niran..biliyorsun, biliyoruz. Şimdiden sonrada her şey kolay olacak diye bir şey yok, zorluklar elbet yine olacak. Ama ben yinede her zaman benim yanımda olmanı, yanında olmamı istiyorum"
"Bende istiyorum tabii Arslan, sen benim kocamsın, sevgilimsin, yarimsin. Nasıl başlarsa başlasın hikayemiz, önemli değil. Önemli olan nasıl devam ettiği" dedim
Beni kendisine doğru çekti, alnıma öpücük kondurdu. Dudaklarını alnımda hissedince huzurla kapamıştım gözlerimi
Çekilip uzun uzun baktı gözlerime
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Niran/ Berdel
Romance"O zaman evlen benimle" dedi düz sesiyle. Bakışlarım anında onu buldu. Gözlerim gözlerine kenetlenmişti sanki.. İşte yine birileri berdele kurban gidiyordu.. Hayat onu bir şeylere zorluyordu Biz yine bir şeylere doğru sürükleniyorduk..