Herkesin hayatında bir dönüm noktası olur. Bir şeyleri er yada geç fark ettiği, olayların akışını anladığı bir zaman dilimi. Veya geriye dönmek istediği. Öyle değilde böyle yapsaydım dediği. O küçük ama önemli zaman dilimi. Benim için ise o zaman diliminin hiç olmadığını düşünürdüm. Çünkü aklım başıma geldiğinden beri bir şeylerin farkındaydım. Nasıl olamazdım? Eğer farkında olmasaydım bu aptallık olurdu. Ama benim dönüm noktam bir şeyleri fark ettiğim zaman dilimi değildi. Benim dönüm noktam kaçırıldığım zamandı. Ben zaten bir şeyleri başından beri biliyordum. Çocukluğun verdiği etkiyle bile tam tamına doğru veya yanlışı seçemiyordum. Hala bir çocuktum.
Kötü adam gittiğinden beri ilk önce boş bir şekilde yere bakmıştım. Sonra beynimde bir kaç kıvılcım oluşmuştu. Bu kıvılcımlar benim anılarım idi. Küçük kıvılcımlar zamanla büyük bir yangına dönüştüler. Ve hafızam harikulade bir baş ağrısıyla geri geldi. Beynime doluşan görüntüler ile birlikte ağlamaya başladım. Annemi istiyordum. Küçücük bir çocuktum daha bunları hak edecek ne yapmış olabilirdim ki. Ve uzun süre ağlamaya devam ettim. Ağlamam kesildi ve ben sadece boş boş etrafa tekrar baktım.
Gözyaşları gözlerime tekrar hücum etti. Boğazımda bir yumru oluştu. Hani ağlamamak için kendinizi tutarsınız ya, sonra o yumru ağrı yapar. İşte hissettiğim şey tam olarak buydu. Bazılarınız ağlamak için yanlış yerde olduğunuz için ağlamanızı durdurmaya çalışır daha başlamadan. Ben ise şu an durdurmak istiyordum. Yerim derseniz müsaitti. Ama o kadar çok ağlamıştım ki canım yanıyordu. Çok canım yanıyordu. İstediğim şey bu değildi. Buradan kurtulup annemin yanına gitmek istiyordum. Bana sarılsın istiyordum. Ama aynı zamanda da burada ölmek istiyordum. Çünkü hafızamla birlikte geri gelen şey hastalığım olmuştu. Korkuyordum çünkü hastalığımla ilgili okuduğum yazılar aklıma gelmişti. Tamamen hafızamı kaybedeceğim zaman ne olacak hiç bilmiyordum. Ama şundan emindim: Başıma aldığım o kadar darbe benim için kesinlikle iyi değildi. Mutlaka bu darbelerin de etkisi olacaktı. Ve o doktor kadının bana verdiği kağıtlara bakılırsa büyük ihtimal adını hatırlamadığım ama sanırım yaygın olan sürece girecektim. Evet, emin olduğum konu bir daha hiçbir şeyi hatırlamayacak olmamdı. Acaba nasıl hissedecektim?
Büyük ihtimal delirirdim. Ama kafama takılan asıl soru bu değildi. Asıl soru annemdi. Ben onu özlerdim ki. Küçücük bir çocuk annesini özler, onu arardı. Ben ne yapacaktım?
Hadi her şeyi bırakayım. Kim benim yanımda olacaktı? Gerçek hayatta insanlarla göz teması bile kurmayan ben önemsemeyen ben nasıl arkadaş edinecektim? Melek tarafım gözlerini devirdi. Haklıydı. Buradan kurtulamamıştım bile. Daha buradan kurtulamadan arkadaş bulma düşüncesine varmıştım. Zaten kimse beni anlamazdı.
Herkesin yakındığı bir konu vardı. "Neden kimse beni anlamıyor?" bu soru herkesin aklındaydı. İstisnasız herkesin. Her konu hakkında herkesin aklında dönen bu soruydu. Bende şöyle sormak istiyordum: "Anlasalar ne değişecek?" İşte kimsenin düşünemediği konu buydu. İnsanlara derdiniz anlattığınız zaman hiçbir durumda karşılığını alamazdınız. Ve sonra pişman olurdunuz. Neden anlattım ki diye düşünmeye başlardınız. İnsanların aklında dönen soru yerine akıllarında dönmesi gereken tek bir cümle vardı: "Kimsenin umurunda değilsin." İşte herkesin bunu bilmesi gerekti. Çünkü dertlerinizi birine açtığınızda size iki şekilde bakacaktı. Ya acıyarak yada umursamayarak. Acımasını hangimiz isterdi?
Saatlerdir burada oturuyordum. Yarın ise nereye gideceğimiz hakkında bir fikrim yoktu. Aklımda bir sürü sorular vardı. Cevabı olmayan ve yavaş yavaş kafamı yememi sağlayan sorular. Bağırıp çağırmak istiyordum. Ama tek yapabildiğim ağlamaktı. Saatlerce ağlamak. Gözlerim hala sızlıyordu. Vücudumda adını bilmediğim bir şey dolaşıyordu. Bir şeye ihtiyacım vardı. O adam bana ne verdiyse ona ihtiyacım vardı. Evet, kesinlikle ona ihtiyacım vardı. Ancak o bana enjekte ettiği ilaç yada her neyse onun sayesinde iyi olabilirdim. Bütün bedenimin titrediğini biliyordum. Şekerim düşmüş gibi hissediyordum. Yorgundum ama aynı zamanda da her şeyi yıkacak kadar sinirli. Sinirden ağlamak istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bağlantı
Teen FictionKaybolduğunda nereye gidersin? Peki ya beyninde, ya orada kayıpsan? Her şey senin aklında başlar, her şey senin elinde. Ama beynin bunu anlamayacak kadar yorgunsa? Mantığa ulaşamıyorsan ve sadece aptal bir ilaç bunu etkiliyorsa? Ne yaparsın? İlacı b...