Bölüm 9

132 12 10
                                    

BALDER

Kuşların cıvıltıları kulaklarımı dolduruyor. Uykulu gözlerle etrafıma bakıyorum. Geceyi geçirmek için sığındığımız söğüt ağacı koruluğu, eskisi kadar rahat görünmüyor. Atlar oldukları yerde öylece duruyor. Kuyruklarını sallayarak birbirlerine işaret veriyorlar.

Hjälte'ye varmamıza çok az kaldı. Annemi ve kız kardeşimi görmek bana iyi hissettirecek. Onları görmeyeli sanki yüzyıllar oldu. Hjälte insanlarını, Tanrılar Denizi'ni ve yuvamı çok özledim. Hjältesiz bir gün bile geçirmedim. Tanrılar Denizi'nin hoyratlığına kendimi bıraktığımı hayal ettim. Sonunda özlemle yanıp tutuştuğum şehre kavuşuyorum.

Söğüt ağacının dibinde mışıl mışıl uyuyan Pridd'e bakıyorum. Saçlarını tekrar eski canlılığında görmek içimi ısıtıyor. Dinlenmek ona yaramış olmalı.

Kalkıyorum ve yanına sokuluyorum Gochlu güzelin. Yüzünü kapatan saçlarını nazik ve yavaş bir şekilde geriye atıyorum. Hayatın ona yüklediği sorumluluklardan kurulmasına imkan yok; en azından şimdilik.
Bir kaç saatliğine de olsa uykusunda huzur buluyor Pridd. Sevdiğimiz insanların hayattan göçüp gitmesinin nasıl bir duygu olduğunu ikimiz de tattık. Zorluklar peşimizi bırakmasa da biz onlarla mücadele etmeyi öğrendik.

Yavaş yavaş gözleri aralanıyor Pridd'in. Beni görünce yüzüne kocaman bir gülümseme yayılıyor. Boynuma sıkıca sarılıyor ve beni kendine doğru çekiyor. Şaşırmamak mümkün değil. Meşe ağaçlarının kokusunu hala hissedebiliyorum. Nasıl olur da bir insan hep aynı güzellikte kokar diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Meşe ağaçları onu sarmış bırakmıyor. Kokusu, güzelliğine güzellik katıyor.
Onun gülümsemesine eşlik ederken bir ok vızıldayarak söğüt ağacına saplanıyor. Arkama baktığımda, üç site askerinin siyah Kart-hadast aygırları ile bize doğru hızla yaklaşmakta olduklarını görüyorum. At arabasına atlayıp son sürat kaçmaya başlıyoruz. At arabasının tekerlekleri, umursamaz bir tavırla eziyor dağ güllerini. Askerler, ellerindeki sivri uçlu kılıçlarla yaklaşmaya devam ediyor. Pridd korku içinde kapatıyor gözlerini.  Hıçkırıkları, bir sinek vızıltısı gibi kulaklarıma ulaşıyor. At arabası, onlardan uzaklaşmamızı engelliyor. Pridd'i bölmeden çıkarıyorum ve diğer ata bindiriyorum. Deri çantamda duran keskin kemik bıçağını çıkarıp arabayı atlara bağlayan ipleri kesiyorum. Atlardan kurtulan ahşap araba bir askere çarpıyor ve çarpışmanın verdiği etkiyle araba parçalara ayrılıyor. Ahşap arabaya çarpan at dengesini kaybediyor ve binicisiyle beraber yere düşüyor.

Biri gitse bile diğer ikisiyle baş edebilmemin imkanı yok. Kovalamaca sürüyor. Pridd ile kaçmayı sürdürüyoruz. Yeniden arkama bakıyorum. Sağdaki atlı askerin elinde bir bıçak görüyorum. Bildiğim atın bacağına isabet ettirmek ve beni ölümle baş başa bırakmak için nişan almaya çalışıyor. Ne olacaksa olsun diyorum fakat beklediğim şey olmuyor. Büyük bir gürültü kopuyor arkamızda. Geriye baktığımda askerlerin ve atların yerde olduğunu görüyorum. Kafalarına saplanan oklarla askerler, eskisi kadar tehlikeli gelmiyor bana. Bunu kimin yaptığını öğrenmek için etrafa baktığımda Hjälte derilerine bürünmüş sarı saçları beline kadar uzanan heybetli bir adam görüyorum küçük bir tepenin üstünde. Atına biniyor ve bize doğru yaklaşıyor. Her ne kadar Hjälte insanı gibi gözükse de bu yabancı; temkinli olmayı sürdürüyorum. Belimdeki kabzada bulunan bıçağa sıkı sıkı sarılıyor parmaklarım.

"Buna hiç gerek yok evlat. Fazla zamanımız yok. Ben Leif. Sizi sağ salim Hjälte'ye götürmek için emir aldım. Günlerim sizi aramakla geçti ama sonunda sizi buldum. Çok az bir yolumuz var. Beni takip edin."

Leif, beyaz atını mahmuzluyor ve yola koyuluyor. Pridd ile göz göze geliyoruz. Ikimiz de konuşamıyoruz. Onu takip etmekten başka bir çaremiz yok. Biz de yola koyuluyoruz. Olabildiğince hızlı gidiyorum Leif'i yakalayabilmek için. Sonunda Hjälte'nin Odin heykelleriyle çevrili kapısı görünüyor. Şehir gözüme çok farklı görünüyor. Kötü bir şey olduğunu hissedebiliyorum. Pridd'i ve Leif'i ardımda bırakarak şehrin kapısına doğru atımı sürüyorum. Yaklaştıkça bir katliama tanıklık ediyorum. Ölü bedenler karşılıyor gelişimi. Toprak kan kokuyor. Şehrin kapıları sonuna kadar açık... Kapıya asılan iki kadın cesedini görüyorum.

Hayır!
Hayırrrrrrrrrr!

Dizlerimin üstüne çöküyorum. Çamur beni içine çekiyor.
Annem ve kız kardeşim...

Haykırıyorum gökyüzüne. Gözyaşlarımla birlikte haykırıyorum.

'Morrrrr!"
"Systerrr!"

Kimse duymuyor beni.
Yakarışıma kimse cevap vermiyor...

Kan Olimpiyatları 2 -Kızıl EjderHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin