cehennem boşalmış, şeytanların hepsi burada!
-fırtına, shakespeare⋆.ೃ࿔⛈ ˖*༄
jeju'nun dalgalı denizinin üstünde batan günışığı sevgilisinin yüzünü sıcak turunculara, yumuşak sarılara boyamıştı. güneşin altın saatiydi. parlak ışınlar dokundukları her şeyi kral midas edasıyla altın heykellere dönüştürüyorlardı. arabanın kirli camından dışarı, üzerinde bulundukları jeju körfez'e bakınca o da kendisini tıpkı bir heykel gibi hissediyordu.
burası yıllardır yaşadığı acınası ve kasvetli hayattan çok daha farklıydı. farklı bir şehir, farklı bir deniz, farklı bir gökyüzü. kendisi gibi hissetmiyordu. bir peygamber misali önüne çıkan her zorluğu yenebileceğine, istediği her şeyi yapabileceğine inanıyordu. gülümsedi. yanında oturmasına rağmen ona özlemle bakan yeonjun'un dolgun dudaklarına art arda öpücükler kondurup geri çekildi.
yeonjun kafasını yana eğerek ona bu ne içindi? der gibi bakınca güldü.
"burada daha özgür değil miyiz sanki? kimse bize karışamaz gibi."
sevgilisi ona gözlerinin içi gülerek baktı ve yanaklarını okşayarak yaklaştı, bu sefer beomgyu'yu öpen yeonjun oldu.
binecekleri gemi dışarıdan çok lüks duruyordu. kalkış saatinden daha erken orada olmaları gerekiyordu. onlara şık giyinmeleri söylenmişti, kırışmamaları için elbise çantalarına koydukları takım elbiseleri ellerinde, utangaç adımlarla güvertede ilerlediler. kaptan önden yürüyor, omuzlarını onların utançlarını kapatmak ister gibi daha bir dik tutuyordu. "burası benim habitatım. denizden utanmanıza gerek yok." arabadan inmeden önce böyle demişti.
kapıda bekleyen kahya kıyafetleri giymiş, saçları düzenli ve yüzlerinde samimiyetsiz gülümsemeler olan genç kızlar ve erkekler onları selamladılar. beomgyu'nun onların yaşında olduğunu tahmin ettiği küçük bir kız kendinden emin hareketlerle öne çıkıp onlara odalarına kadar eşlik edeceğini söyledi. beomgyu kızın kendini bu kadar sakin, hesaplı taşımasına imrenmişti.
kız onlara iyi yolculuklar dileyip yanlarından ayrıldığında onlara verilen küçük kamaralarındaki koltuğa yayılarak oturmuş, soluklanmışlardı. kaptan odayı gözleriyle sanki her tahta, her çiviyi anlamaya çalışır gibi tararken yeonjun gözünün ucuyla yanında bacaklarını sallayarak oturan beomgyu'ya baktı.
ona göstermemeye çalışsa bile erkek arkadaşı bugün hakkında çok endişeliydi. bunu biliyordu çünkü beomgyu'yu tanıyordu; gözünün tek bir hareketinden, ellerinin sıkılmış tek bir tendonundan anlayabiliyordu ne kadar kaygılandığını. sevgilisinin dizine elini avcu açık bir şekilde koydu. beomgyu ona gergin bir gülümsemeyle bakıp onu bekleyen eli tuttu, parmaklarını birbirine kenetledi.
gemi kalktığında, beomgyu'nun sahneye çıkma saati yaklaştığında üstlerini değiştirip makyajlarını yaptılar. güneş ufuk çizgisinin altına dalarak gerisinde sadece morlar ve pembeler bıraktığında güvertedelerdi. etraflarında kimse yoktu, sadece beomgyu ve yeonjun ve gökyüzüydü. yeonjun sevgilisinin iki elini kendi elleriyle tuttu, gözlerinin içine baktı ve sahneye çıkmadan önce son kez onu narince öptü. eskiden birbirlerine sahip olmak için karınlarını kazındıran bir açlıkla öpüşürlerdi. artık sadece odanın iki ucundan göz göze gelmeleri bile yeterliydi onları doyurmak için. ikisi de sadık birer köpekti, sahiplerini biliyorlardı. yemek saatinin geleceğini biliyorlardı, o yüzden sabırlılardı.
merdivenleri el ele indiler, akıllarının almadığı kadar yüksek miktarda paraların harcandığı parlak dekorasyonların yanından geçtiler ve büyük geminin gösterişli yemek salonunun kapısında birbirlerine gülümseyerek ellerini ayırdılar. yeonjun misafirlerin girdiği kapıdan kaptan'ın yanına doğru ilerlerken beomgyu sahneye açılan kapıya, onu beklerken enstrümanlarını akor eden sahne arkadaşlarının yanına gitti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
kedilerin alışkanlıkları | yeongyu
Fanfictionev arkadaşlarını teker teker kaybeden yeonjun sorunun kaynağına iner. beomgyu, yeonjun | gerilim/doğa üstü