2

23 6 12
                                    

dört erkek bir evde yaşamanın iyi ve kötü yanları vardı. iyi yanların arasında özgür olmak, doğa kanunlarına göre yaşamak, vahşi hayatı deneyimlemek gibi çekici özellikler varken en belirgin kötü tarafı aralarından hiçbirinin dikiş dikmeyi bilmemesiydi.

tamam, hepsi erkek olabilirdi ama sonuçta buraya taşınmadan önce hiçbirinin ev hayatı ideal değildi. kendi başlarının çaresine bakmayı erken yaşta öğrenmeleri gerekmişti. çoğu yemek yapabiliyor, eve bakmayı biliyorlardı. bulaşıklar, çamaşırlar ve evin temizliği  daha önce bir sorun teşkil etmemişti ama dikiş dikmek onlara hayatta kalmaları için önemli bir yetenek gibi gelmediği için öğrenmeye tenezzül etmemişlerdi. 

çamaşır görevi bu sefer taehyun'daydı. huening'in peluşlarından bir tanesinin üstüne trajik bir kaza sonucunda redbull votka dökülmüştü. sarhoş kai özel üretim sınırlı sayıdaki pokémon bulbasaur peluşuna sarılmış, onun sonsuza kadar yapışkan kalacağı ve votka kokacağını söyleyerek bir saat ağlamıştı. taehyun onu daha fazla bu hâlde görmeye dayanamayınca ise peluşu elinden çekip alarak diğer çamaşırlarla birlikte yıkamaya gönüllü olmuştu.

bu yüzden kai ve yeonjun salonun halısında sızmış halde uyurlarken taehyun ayık olan olmak zorundaydı. soobin'in ise ne yaptığından hiç haberi yoktu. birkaç gündür odasından sadece okula gitmek ve lavabo ihtiyacını karşılamak için çıkmıştı. onun için endişeleniyordu ama kendi kendine geçecek bir şeyse darlamak da istemiyordu.

yıkayıp kurutucudan çıkardığı çamaşırları ütülemek için kenara kaldırırken çamaşırların hepsinin üzerinde parça parça tüyler gördüğünde içine kötü bir his doğmuştu. bu kötü his hyuka'nın peluşuna gelince doğrulandı. tam karnının altındaki dikişlerden biri makinede atmış, içindeki tüyler tüm çamaşırlara yapışmıştı. en kötüsü de sınırlı sayıdaki bulbasaur'ın mahvolmasıydı. 

huening'i tanıyorsanız dünyadaki en iyi niyetli, en kimsenin kötülüğünü istemeyen insan olduğunu bilirdiniz. sevdiklerine sonsuz bir sadakati ve güveni vardır, dışarıdan bakan birisine saflık veya toyluk gibi gözükebilen bir güven. ama taehyun kai'nin salak olmadığını biliyordu, birisine güveniyorsa bu bilinçli bir şekilde verdiği bir karar olurdu genelde. seni seviyorum, sana güvenmek istiyorum. lütfen bunu boşa çıkarma.

peluşunu mahvetmesinin aralarındaki kardeşlik bağını zedelemeyeceğinin farkındaydı ama aklı kai'nin yeonjun'a nintendo switch'ini emanet etmesi ve yeonjun'un anlık bir dalgınlığına gelip kazara ekranı çatlatmasına gidiyordu. kai, melek kai tabii ki onu hemen affetmişti çünkü onun suçlu olmadığını biliyordu ama ona eskisi gibi eşyalarını emanet etmeye başlaması için yeonjun'un çok uğraşması gerekmişti.

kai'nin bundan haberi olmamalıydı.

çamaşırların üstündeki tüyleri teker teker ayıkladıktan sonra peluşun açık yarasından içeri tıktı ve her ihtimale karşı lavaboda tuttukları dikiş setinden bir iğne ve iplik aldı. youtube'da "nasıl dikiş dikilir hızlı anlatım" aratınca çıkan ilk videoyu açıp yaşlı kadının dediklerinin aynısını yapmaya başladı.

video devam ettikçe binanın dışından gelen bir ses kadının sesini bastırmaya başlamıştı. sanki birisi balkonundan bir hoparlörle dünyanın en üzgün şarkısını çalıyordu. şarkıcının sesinden kulakları çınlamaya ve videoya odaklanamamaya başlayınca sinirli bir nefes verdi ve videoyu durdurdu. 

dikiş dikmek sandığından daha kolaydı, hep aynı hareketleri tekrar etmesi yetiyordu ve şu ana kadar yaptığı kısım çok dikkatli bakmadıkça iyi gözüküyordu. öğrendiği gibi açık yarığı kapatırken dışarıdan sesi gelen şarkıcı ani, iç parçalayan bir çığlık atınca irkilerek yerinden sıçradı ve elinde tuttuğu iğne parmak ucuna saplandı.

gevşeyen eli ile beraber kanlı iğne ve peluş yere düşmüşlerdi. iğnenin battığı yerden kan damla damla peluşun üstüne damlıyordu. pencereden dışarı, gökyüzüne bakan taehyun ise ne eline iğne battığının ne de peluşun yere düştüğünün farkındaydı. elinden damlayan kanların yanında gözlerinden yaşlar dökülüyordu. 

şarkı çok kederliydi. mantıklı düşünmesini engelleyen bir baş ağrısı kafatasının içinde zonkluyordu. sanki şarkıcı ona bunu anlatmaya çalışıyordu. benim canım da böyle yanıyor. yükümü hafiflet, sana yardım ettiğim gibi bana yardım et. 

orada ne kadar süre kaldığından emin değildi. bilinci gidip geliyor gibiydi. gözlerini açıp kapatarak ayılmaya çalıştıkça gözkapaklarının daha da ağırlaştıklarını hissediyordu. en sonunda dizleri mermer zemine sert bir şekilde çarptı ve bedeni kurutma makinesinin yanına yığıldı. taehyun ne dizlerinin acısını hissedebilmişti ne de tamamen kapanan bilincini. 

kesintisiz uykusundan uyandığında güneş çoktan doğmuş, sabahın erken saatlerine özgü kumrular şakımaya başlamışlardı. görüşü normalden çok daha bulanık, düşünceleri çok daha dağınıktı. beyin kıvrımları sisle dolmuş gibiydi. hareket etmek bile zor geliyordu. 

hayal meyal lavaboda olduğunu ve beyaz mermerlerin üzerinde yattığını seçebildi. bir iğne hatırlıyor gibiydi ama rüya mı gerçek mi ayırt edemiyordu. ellerini yavaşça zeminde gezdirerek sözü geçen iğneyi aradı, bulamadı. 

en sonunda yattığı soğuk zeminden kalkıp uykusuna yatağında devam etmeye karar vererek lavabodan çıktı. salonun önünden geçerken dün onları bıraktığı pozisyonlarda sızmış kai'yi ve yeonjun'u gördü. soobin'in kapısıysa yine kapalıydı. 

sıcak yatağına ulaştığında yatağın üstünde duran bulbasaur peluşunu bir kenara kaldırarak yorganın altına girdi ve yarım kalan uykusuna devam etti.

birkaç gün sonra, gökyüzündeki ay hilal şeklini almış ve ışığı dünyayı aydınlatamamaya başlamışken, kai aniden taehyun'un kapısını açtı. 

"peluşu düzelttiğin için teşekkür ederim."

yatağında ifadesizce oturan, pencerenin ötesindeki onun göremediği uzak, soğuk diyarları izleyen taehyun'a bakınca içi ürperdi. 

"taehyun? beni duydun mu?"

ona yaklaşıp omzuna dokundu. ceset gibi soğuktu. elini hızla geri çekerek kendi kalbinin üstüne koydu. rüzgarın ıslığını duyuyordu, kalbi atıyordu.

bir süre yatağının başında durdu, arkadaşını izledi. ikisi de hareket etmediler. bir insanla değil de hayaletle baş başa kalmış gibi hissediyordu. 

midesi bulanmaya başlayınca geri çekildi, elini kapının kulbuna koyarak gitmemesi için bir itiraz gelmesini bekledi.

"sadece teşekkür etmek istemiştim..." diye mırıldanarak kapıyı arkasından kapattı.




kedilerin alışkanlıkları | yeongyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin