Alexandru vaktinin büyük kısmını Avonia Tapınağındaki büyük kütüphane de geçirir olmuştu. Efsanelerle ilgili ve onlara fayda sağlayabilecek herhangi bir bilgi için durmadan araştırma yapıyordu. Luhan'ın güçlerini nasıl kazanacağına dair hiçbir fikri yoktu. Düşmanların herhangi bir saldırı durumuna karşılık savunmak için neler yapabileceğini bilmiyordu. Elinde olan tüm güçle onu koruyabilirdi ama yine de düşmanın Efendisini daha önce nasıl mağlup ettiğini aklı almıyor ve tekrar kaybetmekten korkuyordu. Luhan'ın şimdi ki bedeni sadece bir insan bedeni olsa da güçlerinin mühürlü olduğunu düşünüyordu.
Edmon'un ölü bedenini yeniden diriltmek mümkün değildi. Onun ihtiyacı olan şey Luhan'ın şu an ki durumda gücünü kazanmasıydı. O insan bedenine sahip oldukça hep korunmaya muhtaç olacaktı. Dahası aralarındaki bağ eskisine oranla zayıftı. Varlığını hissetse de düşüncelerini ona iletemiyordu.
Sehun'dan henüz haber almamış olsa da insan dünyasına dönmek için hazırlık yapıyordu. Sonuçta Luhan'ın orada bir hayatının olduğunu ve elbet dönmek isteyeceğinin farkındaydı. Eğer tahmin ettiği kişilerse düşmanlarda onları bekliyor olacaktı.
Alexandru düşüncelere dalmış bir şekilde malikaneye dönmüştü. Luhan'ın sesini arka bahçede duyduğunda başka birinin daha orada olduğunu anlamıştı. Arka odalardan birine gidip pencereden baktı. Aşağıdaki esmer tenli gencin Florentin Klanı'nın lideri olduğunu tek bakışta anlamıştı. Büyükbabasına benzerliği yadsınamayacak kadar çoktu. Oyalanmadan bahçeye çıkıp yanlarına gitti.
Alexandru'nun yanlarına yaklaştığını hisseden Jongin bakışlarını Luhan'dan ayırıp ona doğru yönlendirmişti. Yüzünde sıcak bir gülümsemeyle ayağa kalkıp yanlarına varmasını bekledi. Jongin'in tepkisini takip eden Luhan'da onun baktığı tarafa bakıp Alexandru'yu görmüştü.
Alexandru ve Jongin birbirlerine baktıkları sırada birden başka birinin varlığını daha hissettiler. İkisinin de senkronize biçimde kaşları havaya kalktı ve duruşları ciddileşti. Luhan'ın ise hiçbir şeyden haberi yoktu.
Sehun sanki partiye davetsiz katılan bir misafirmiş gibi ağır adımlarla Alexandru'nun arkasından onlara yaklaşıyordu. Luhan'ın yanına ilk gelen Alexandru oldu. Sehun'a karşı aşırı tepkisini saklama gereği duymayarak, sanki ondan sakınır gibi Luhan'ı arkasına almıştı.
Sehun Alexandru'nun bu tedirginliğinden rahatsız olmuş sert bakışlarını direk yüzüne dikmişti. Jongin ise adeta birbirine sessiz savaş ilan eden bu iki adamın arasında kalmış ortamdaki ağır baskıdan rahatsız olmuştu.
Artık Sehun'un da tam olarak aralarına katılmasıyla Jongin iç güdüsel hareketlerle kralının bir adım arkasına geçmişti.
Luhan ortamdaki garipliğin, ya da gerginliğin farkında bile değildi. Sehun'un da onlara katılması onu şaşırtmış ve bakışlarını yüzünden alamamıştı. Gündüz vakti, yüzünü net bir şekilde ilk görüşüydü. Ona baktığı her saniye allak bullak oluyor ve garip hissediyordu.
Önce sinirleniyor sonra tarifsiz bir hüzün hissediyordu. Sanki bu hislerin sahibi kendisi değil de başka biriymiş gibi geliyordu. İstemsizce başını sağa solla salladı ve yüzünü buruşturdu. Herkes ortamdaki yerini unutmuş garip hareketler yapan Luhan'a bakmaya başlamıştı.
Luhan üç kişinin birden kendisini süzdüğünü fark edince oldukça utandı ve kızaran yanaklarını saklamak istercesine avuçlarıyla kapatmaya çalıştı. Onun bu hareketlerine dayanamayan Jongin neşeli bir kahkaha patlatmıştı. Sehun'un sinirli bakışları gitmiş yerine anlam veremediği bir şekilde bakmaya başlamıştı. Alexandru'da tedirginliğini bir köşede bırakmış gülümsüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Noblesse [HunHan]
Fiksi PenggemarXiao Luhan, normal bir üniversite öğrencisidir. Sıradan bir günün akşamında tanımadığı insanlar tarafından kaçırıldıktan sonra aslında hiçte bilmediği bir dünyada yaşadığını fark eder. Vampirlerin ve kurtların savaşının ortasında kalan genç adam, h...