≛ Bölüm 17- "Seni Özledim" ≛

4.2K 300 104
                                    

Yıkıp geç beni. Bir depremden kalan harabe, ikinci kez yıkılmaz ki. Senin yıkıntınım ben ve sen solmuş çiçeğe can vermeye çalışan avare. Sevdiğin için mi kopardın papatyanın yapraklarını, yoksa sevmek için mi? Bende bir papatya olayım ey Mecnun! Kopar tüm yapraklarımı; öleyim. Ama sen dokun bana, senin elinden ölüm, tüm sararmış çiçeklere can verir!

-Gözde Akyol.

√√√√√√√√√√√√√√√√√√√√√√√√

Neredeyse son derse gelmek üzereydik ve Rodos hala gelmemişti yanıma. O adamın korkusundan dışarı çıkmaya da cesaret edememiştim. Rodos o adamı bulmuş muydu? Ne arıyordu burada? Kalbim boğazımda atıyorken nasıl bu kadar sakin göründüğümü hala çözemedim. Sanırım bende hafif salaklık var.

Mavi dışında Batu ve Neşe bana eskisi gibi davranıyorlardı. Şimdilik tek problemim şu adamdı sanırım. Rodos iyi biriydi. En azından beni yarı yolda bırakmıyordu. O'na ihtiyacım olduğunu bildiği halde çekip gitmiyordu. Gecehan'ın aksine Rodos beni korumak istiyordu. Belki de benim hikayemde kötü olan Gecehan'dı. Belki de ben yanlış kişiye güvenmiştim. Rodos iyiydi. Gecehan kötü. Bunu kabullenme vaktim gelmişte geçiyordu. Zira Gecehan gelmiyordu. Gelmeyecekti. Sonsuza kadar gitmişti, ömrümün son demlerine kadar o'nunla yaşayacak olsam da gelmeyecekti. İnsan sevdiğinin yanında kalmak isterdi, o beni sevmiyordu ki; Neden kalsın? Mesela ben hep kalabilirdim o'nunla. Ellerimi saçlarında gezdirmek ve belki de fısıldamak: "Seni Seviyorum!" Ama bunu yapamazdım. Artık değil. Hikayemde mutlu son yok, Kül Kedisi'nin camdan ayakkabısı kırıldı, Pamuk Prenses'in prensi gelmedi hiç. Ve sen Gecehan içimde bir yerlerde kalbimi paramparça edecek kadar hainsin. Hainsin evet, savaş cephesinde beni ölüme götüren komutansın sen, ve bende öleceğimi bile bile savaşan, yüzünde hüznü taşıyan bir asker. Bak her yerde kalbimin kırıklıkları var, üzerine basma olur mu? Ama Gecehan ben zaten hayal kırıklıklarına alıştım. Sen benim hayalimdin, beni nasıl kırdın?

Kolumun dürtülmesi beni Gecehan'ın hayallerinden çekti kopardı. Elindeki kalemiyle beni dürten Mavi'ye baktığımda gözleriyle tam karşısını işaret etti. Nöbetçi öğrenci adımı söylüyordu ve ben geldiğini görmemiş ve duymamıştım bile. Harika. Sırasında kitap okuyan adını bilmediğim hocaya baktığımda başıyla çıkmam için işaret verdi. Sıramdan kalktığımda bana bakmakta olan Neşe'ye gülümsedim. Kapıdan çıkan öğrencinin arkasından bende çıktım. Kapıyı kapatıp gelen çocuğa soru sorarcasına baktıktan sonra sorumu sordum: "Kim çağırıyor?" Sarı saçları, mavi gözleri olan çocuk tanıdık gelmiyordu. 1.75'ten uzun gibi duruyordu. Donuk bakışları altında kıyafetleri simsiyahtı, okul kıyafeti giymiyordu. "Rodos." deyip yürümeye başladığında içimde büyümekte olan korku biraz azaldı. Rodos çağırıyorsa gidebilirdim. "Nerede?" dedim önümde yürümeye başlamış olan çocuğa. Bana doğru bir bakış attıktan sonra cevap verdi. "İnşa halindeki yangın merdivenlerinde." Yürümeye devam ederken Rodos'un neden beni oraya çağırdığını anlayamamıştım. Bu bir oyun olabilir miydi? Korku tüm hücrelerimi tekrar ele geçirirken kendi kendime kızdım. Sarışın çocuğu seri adımlarla takip etmeye devam ettim. Okul kapısından çıktıktan sonra çocuk durdu. "Bundan sonra yolu biliyorsun sanırım." Kafamı olumlu anlamda salladığımda çocuk okula girmek yerine, okulun çıkış kapısına gitmeye başlamıştı. Elimle terden yüzüme yapışan saçlarımı çektim. Okulun arka tarafına yürümek çok uzun geliyordu. Hele ki korkuyorsanız. Sakin adımlarıma uymuyordu kalbimin ritmi. Yangın merdiveninin gözlerim önüne gelmesine sadece iki adım kalmışken o adımları atamadım. Çünkü kızgın ses tonu Rodos'a aitken, diğer ses beni kaçıran herifti. Beni görmelerine izin vermeden duvarın dibine tünedim ve olanları görmeye çalıştım. Ama daha çok duyuyor gibiydim zira tam olarak girmiyorlardı görüş alanıma. Bir adım daha atmaya cesaret edebildiğimde Rodos'un beni kaçıran herifi sertçe duvara çarptığını gördüm. "Sen ne yaptığını sanıyorsun?" Rodos bağırmamış adeta kükremişti adama. Gülümsedim. Sonunda beni düşünen biri. Rodos adamı bulmuş ve bana yaptığının aynısını o herife yapıyordu. Tam onların görüş alanına girmek için adım atacağım sırada adam konuştu. "Ama efendim! Benden istediğiniz her şeyi yaptım!" Efendim mi? Rodos adama bir yumruk çaktı. "O zaman burada ne işin var orospu çocuğu?" Sesi avına odaklanmış avcı misali yavaş ve sakindi. "Efendim..." dedi adam düştüğü merdiven dibinden kalkarken. "Kızı kaçır dediniz kaçırdım! Döv, dediniz dövdüm!" Gözlerim korkuyla büyürken çığlık atmamak için ellerimi ağzıma bastırdım. "Sırf abiniz Gecehan'ın elinden görevi alabilmek için size yardım ettim! Ama siz benim paramı vermiyorsunuz!" Adam bağırmaya cesaret edemiyordu ama gözleriyle Rodos'u öldürmek istediğini bariz bir şekilde ortaya koyuyordu. Nefes dahi almaya korktuğum sırada Rodos adamın yüzüne sert bir şekilde vurdu, öyle ki adamın yüzünden gelen çatırdama kulaklarımda yankılandı. Geriye doğru bir adım attım. Kalbim şişmişti, biri iğne batırsa patlayacak potansiyeldeydim şuan. Boğazımda düğümlenen nefesim, gözyaşlarımın etkisinde kalmıştı. Bir adım daha attım geriye doğru. Sert bir bedene çarptığımda çığlığımı eli kapadı. Beni yavaşça duvara yasladığında, o'nu ne kadar özlediğimi bir kez daha fark ettim. "Gördün mü Esmerim? Benden başka kimseye güvenemezsin."

İçimde ölmüş her şey tekrar can bulurken kara gözlerinin bana özlemle baktığını fark ettim. Elinin tersi ile yanağımı okşarken kalbimin ritmi 200 kilometre hızda giden bir arabaya eş sayılırdı. Ah, gözlerinde kendimi görmenin sevincinin bu kadar büyük olabileceğini düşünememiştim. Daha yüksek sesle ağlamaya başladıktan yarım salise sonra boynuna atladım. "Seni özledim Gecehan!" Sarılışı huzur vadediyordu. Kokumu içine çektiğini hissettim. "Bende Esmerim. Bende." Daha sıkı sarılmak istiyordum o'na! Yetmiyordu çünkü, gücüm olsa kaburga kemiklerimin içinde saklamak isterdim o'nu. Ağlamam daha da şiddetlenince "Şşt!" dedi buruk bir gülümsemeyle. Etrafı kolaçan ederken beni yavaşça okulun dışına sürüklemeye başladı. Ben o'nun boynunda ağlarken beni o taşıyor gibiydi. Ayakları yere bastığı her adımda umutlarımın tekrar yeşerdiğini görüyordum sanki. Allah'ım nasılda özlemişim! Nasıl da unutturdu her şeyi? Tek bakışı, bana doğru olan her adımı; o'na dair her şey kısaca, beni yaşama nasılda bağlıyordu öyle? Gözyaşlarım daha önce hiç sevindiği için akmamışlardı gözlerimden. Sana dair her şey ne kadarda güzel öyle! "Ağlama." Kafamı gömdüğüm boynundan geri çekildim. Ama o hala belimi tutuyordu. Sadece tek bir kelime. "Ağlama." Beni nasıl mutlu ediyordu? Sadece tek bir kelime nasıl o'nu daha çok sevmeme sebep olabilirdi? İmkansız gibi geliyordu ama buradaydı işte. Kesmişken umudumu, tekrar can verdi topraklarıma. Çorak arazilere yağmur yağdırmayı başaran tek adam!

Ne ara o kadar yol yürüdük hiçbir fikrim yok ama, Gecehan bana arabasının kapısını açıyordu. "Arabalarını seviyorum." diye mırıldandım gözyaşlarımı silerken. Aston Martin Db9 Cabrio. "Bende seviyorum." dedi gözlerime anlamlı anlamlı bakarken. Arabanın ön koltuğuna otururken kendi arabamdan utandım. Bu arabaysa benimki neydi? Gecehan sürücü koltuğuna geçtiğinde gözyaşlarımı kurulamaya çalışıyordum. Bana bir peçete uzattığında o'na gülümsedim. Gülümsemem sadece birkaç saniye durabildi yüzümde. Çünkü arka koltukta oturan sarışın saçma saçma sırıtıyordu. Bu sarışın nöbetçiyim diye gelmişti. Şaşırmamam gerektiği halde neden şaşırıyorsam? Gecehan benim sarışına baktığımı gördüğünde tanıştırma gereği duymuşçasına arkaya baktı ve sırıttı. "Bu Hazar." dedi arabayı çalıştırırken. İlgiyle çocuğa baktım. İsmi güzeldi. Çocuk bana göz kırpınca önüme döndüm. Gecehan gaza yüklendiğinde tekrar konuştu. "Ve Hazar, sende Esmerimi tanıyorsun." Esmerim. Gülümsemem yüzümde sırıtmaya döndü.

Arabanın camına yasladım başımı ve o'nu izlemeye başladım. O kadar özlemişim ki! Kirpiğini her kırpışında, gözleri her bana döndüğünde kalbim hızlanıyordu. Bu basit bir hoşlanma değildi. Aşktan nefret eden kız, aşık olur...

Kapıyı açtığında "Nereye?" diye sormamıştım bile. Ben giderdim o'nunla her yere.


ESMER (#Wattys2016)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin