Tabiki yukarı çıkmadım. Merdivenlerin oraya doğru ilerleyip kapıdaki kişiyi görmeye çalıştım. Mithat kapıyı açtıktan sonra elindeki silahı beline geri yerleşti gelen kişi heralde zararsızdı. Ben de kapıya doğru ilerledim. Mithat beni görünce "Ben sana yukarı çık demedim mi?" diye bağırdı.
"Sen niye bu kadar tedirgin oldun ki?"
"Bak Ada ben BORAZAN aşiretinin ağasıyım. Dostum olduğu kadar düşmanım var. Etrafta benim kellemi alabilmek için bir sürü pislik dolaşıyor. Onun için tedbirli olmak lazım."
"Peki kapıda ki kimmiş?"
"Fevzi amca. Çiftliğin kahyası. Benim arabamın geldiğini görünce hanımı yemek yapıp bize getirmiş."
"Zaten kurt gibi acıkmıştım. Masaya oturup yiyelim." Mithat elindeki tencereleri tezgaha koyup dolaptan iki kase ve tabak çıkarıp masaya yerleştirdi. Çekmecelerden iki kaşık ve çatal koydu. Yaslandığım tezgahta onu izliyordum. Acaba yemekte yapabiliyor muydu? Yemek yapmak eline nasıl yakışırdı? Belki ben hasta olduğum zaman bana çorba yapardı. Çocuklarımızın mamasını hazırlardı.
"Yemek yapmasını biliyorum. Çocuklarımızın mamasını da hazırlarım. Ama çorba konusunda berbatım."
Opss. Bu düşündüklerimi sesli mi düşünmüştüm. Rezaletin daniskası.
"Yani şey ben öylesine şey etmiştim. Hani böyle eline tabak falan yakışınca onun için öyle dedim. Zaten ben çorbadan nefret ederim.(Yalan) Yanlış anlama çocuk falan öylesine dedim ayrıca ben daha anne olmak için çok gencim. Ayrıca daha okulum bile bitmedi. Daha okulu bitircem de mesleğimi elime alcamda mastırını yapcam da yüksek lisans falan derken 30 yaşını bulurum. Zaten o zaman da yaşım geçmiş oluyor. Yani çocuk falan zor yani. Öylesine demiştim."
"Nefes al."
" Çorba soğuyacak." Masaya oturduk. Yine sessizlik. Sadece gürültü kaşıkların tabağa değdiğinde çıkan sesten ibaretti. Tabu oynamayı da bırakmıştık. Geriye 22 saat kalmıştı.
" 22 saat boyunca uyumadan napacağız?"
"Benim aklımda şahane fikir var." Bardağı elime alıp Mithat'ın yüzüne boşalttım. "Pislik herif" diyip masadan tam kalkerken Mithat kolumdan sıkıca beni kendine çevirdi.
"Aklımdaki şahane fikir film izlemekti. Suyu yüzüme boşalttığına göre seninki aklındaki şahane fikir benimkinden heralde biraz farklı ." Birden kendimi Mithat ile tezgah arasında bulmuştum.
Rezillik.. Rezillik..
Yine rezil oldun. Bugün kaç defa rezil olmayı planlıyorsun? Adam adamakıllı film izlemeyi planlıyor. Sen ise ne düşündün. Senin için fesat. Düştün bakalım bir bok çukuruna çık çıkabilirsen.
" Benim aklımdaki şahane fikir tabuya devam etmekti. Hani onun için öyle şe ettim. Yanlış anlamanı istemem hani---" Dudaklarını dudaklarımın üstüne kapatmıştı. Nazik bir şekilde öpüp geri çekildi.
"Her zaman bu kadar çok konuşursan seni öpmek zorunda kalırım."
" Her çok konuşanı öpüyorsan---" Yine aynı şeyi yapmıştı. Bu sefer biraz sertti. Sanki nefes alamıyordum. Ağzımı araladım birden kendimi onun öpüşüne karşılık verirken buldum. Sertti ama bir o kadar huzur vericiydi. Ama sanki bir yerde hata yapıyordum. Kendimi birden çektim. "Özür dilerim" diyip yukarıya doğru çıktım. Boş bulduğum odaya girdim. Kendimi yatağa bıraktım.
Kesinlikle ondan hoşlandığını düşünüyor. Onu öp sonra özür dile bırak. Yani senin amacın ne? Dengesiz biri olduğunu biliyorum ama bu kadar dengesizlik sana bile fazla. Git adamakıllı bıraktığın işi tamamla.
Sen sus. Ona karşılık vermekle hata yaptın. Ama hatanın neresinden dönsen kardır. Unutma aşık olmak ve kapılmak yok!
Herkesin bir iç sesi vardır. Ama benim iki tane var. Hemde birbirinin tam tersini savunan iki iç ses. İkisini de susturdum. Sanki uyusam her şey geçecekmiş gibi. Uyumalıydım. Hemde hiç uyanmamak üzere uyumalıydım. Kapının sertçe birden açılmasıyla yattığım yerden sıçradım.
"22 saat boyunca uyumak yok. O yataktan kalk ve aşağıya gel." diyip sertçe geri kapıya örttü.
İnsan bir rica eder. Ama nerde öküz geldi öküz gidecek. Her odun yontulur ama Mithat odunu hala yontulamadı. Sinirle yataktan kalkıp aşağıya indim. Koltukta uzanmış bir şekilde maç izliyordu.
"Orda dikilmeye devam mı edeceksin?" Bende onun yanındaki koltuğa oturdum. Maça baktığımda yabancı iki takımın maçıydı. Normalde maç izlemeyi seven biriydim ama işe yabancı takımlar gelince iş değişiyordu. Utanıyordum. Mithat'a göz ucuyla baktığımda maça odaklanmış bir şekilde izliyordu. Dikkatini çekmek için birkaç defa öksürdüm.
" Ne var?" diye sordu. Sanki bana karşı soğuk gibiydi. Az önceki ilgili Mithat yerine odun Mithat teşrif etmişti.
"Ben az önceki --"
"O konuyu açmayalım. Ben cevabımı aldım zaten."
"Ama --"
"Aması falan yok konu kapanmıştır." Kafamı sallamakla yetindim. Maç mı izleyecektim? Gerçekten fazla sıkıcı. Oturduğum yerden kalkıp mutfağa doğru ilerledim. Abur cubur bulma umuduyla dolapları karıştırdım. Dolapların hepsi tam takır kuru bakırdı. Mutfaktan çıkıp salona doğru gittim. Hala maç izliyordu. Eline kumandayı alıp televizyonu kapattı. Bana dönüp "Konuşalım" dedi.
Ne konuşacaktık? Ne diyebilcektim? Ne sorcaktı ki? Sakin ol Ada.
"İlk ne zaman başladı?"
"Anlamadım ?"
" Krizin ilk belirtisi ne zaman başladı?"
"Boşver"
"Anlatmak istersen dinlerim." Bunu anlatamazdım. Anlatmaya korkuyordum. Mithat benden umudu kesmiş bir şekilde televizyonu tekrar açtı. Ve o saçma maça tekrar döndük.
"15 yaşında başlamıştı. İlk başta sadece korktuğumda oluyordu. Sonra sinirlendiğimde üzüldüğümde mutlu olduğumda hayatımın her yerinde kendisini göstermişti. Sürekli vücudumda bir titreme söz konusuydu. İlk başta kimseye bir şey söylemedim. Atlatırım dedim. Zaman geçtikçe sinirlerimi kontrol edemez oldum. Onun için dövüş kursuna yazıldım. Sinirlendikçe kendimi kursta buluyordum. Kavga ederek kendimi sakinleştiriyordum. Son maçta karşıdaki rakibim güçlüydü. Etraftaki insanlar onu destekliyordu. Etraf o kadar iğrenç bir hal almıştı ki resmen bizi hayvan olarak görüyorlardı. Niye böyle bir şey yaptığımı bilmiyordum bile. Paraya da ihtiyacım yoktu. Sadece sinirlerimi bir nebze olsun kontrol etmek içindi. Ama işler çığrından çıkmıştı. Önünde iki seçenek vardı. Ya ölesiye kadar ya dayak yiyordun ya da ölesiye kadar dövüyordun. O maçta hayatımın hatasını yaptım. Rakibimin bir insan olduğunu unutdum. Kazandığımı bildiğim halde onu dövmeye devam ettim. Kimse beni engellemeye çalışmadı. Öldü. Ben sinirlerimi kontrol edemediğim için öldü. Benim yüzümden öldü. Her şey benim yüzümdendi. Hayatımın hatasını işte o gün yaptım. Eve gittim. Kendimi affedemiyordum. Daha 15 yaşında bir çocuktum. Odama çıktım. Ölmek istedim. Ne istediğimin farkında değildim. Bileklerimi kestim. Sonra kendimi hastanede buldum. Ölmemiştim. Doktor teşhisi koymuştu. Sinirlerimi kontrol edemiyordum. Kliniğe yatmamı tavsiye ettiler. Babam istemedi. Klinige yatmadım ama hergün düzenli olarak piskolojik tedavi gördüm o günden sonra o kursun kapısının önünden dahi geçmedim." Mithat koltuktan kalkıp yanıma yaklaşıp bana sarıldı. İlk başta onla sarılıp sarılmamak arasında kararsız kaldım. Sarılsam ne kaybederdim ki? Ona sarıldım. Sanki o kollarda huzuru bulmuştum. Keşke hep böyle kalsaydık. Kavgasız gürültüsüz hep böyle olsaydık. Gözlerimin dolduğunu hissettim.
Ağlamak yok! Böyle bir anı ağlayarak bozamazdım! Ağlamak yok! Ama göz yaşlarım çoktan firar etmişti. Mithat heralde ağladığımı farketti. Beni daha çok kendine çekip "Şşşştt ağlamak yok güzelim" diyip burnumdan öptü.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
TÖRE
Teen FictionNEFRETİN ve AŞKIN ÖYKÜSÜ.. Nefret aşka dönüşebilir mi? Her şeye rağmen mutlu olabilir misin? Özgürlüğüne veda edebilir misin? Hayallerinden vazgeçebilir misin? Onu bütün karanlığıyla kabul edebilir misin? Bir adam uğruna bunları kabul eder misin? ...