BÖLÜM 16

9.3K 318 26
                                    

2016 yeni yıl ve yeni bir bölümle karşınızdayım. Biliyorum sizi çok bekletiyorum ama bazen olmayınca olmuyor. Sürekli beğenmeyip siliyorum sonra tekrar yazıyorum sonra tekrar siliyorum. Şimdi ise yeni bir bölümle karşınızdayım. Kısa olduğunun farkındayım ama elimden bu kadarı geldi. TÖRE ailesi büyümeye devam ediyor. Bu beni gerçekten çok mutlu ediyor. Umarım 2016 güzel bir yıl olur. Şehitsiz bir yıl olmasını umuyorum. İlk hediyeniz benden olsuun..

Hiçliğin vücudu ele geçirmesi. Hayat bazen hiçten ibarettir. Hiç olmak. Hani kelimelerin tükendiği yerde sadece bakışlar konuşur ya bazen o bakışlarda konuşmaz. Susarlar. Bakışların susması en büyük günahtı.Kelimeler tükeniyordu. Kelimeler bakışlar hepsi hiçten ibaretti.

Hayatımı pişmanlıklarımla yaşıyordum. Tabi buna yaşamak denirse. Yaptığım bir hata yüzünden gün geçtikçe bedelini daha ağır bir şekilde ödüyordum. Vicdan. Her şey susuyordu kelimeler , bakışlar ama vicdan susmuyordu.

O pişmanlık. Bir insanın kanını elinde taşımak. Katil olmak. Ben tek derdi oyuncakları olan küçük kız çocuğunu geri istiyordum. O küçük kız çocuğu katil kelimesinin anlamını bile bilmezdi. Ama şimdi katil kelimesinin bedende ruh bulmuş haliydi. Katil. O kan kokusu gün geçtikçe sanki daha çok üstüme siniyordu. Yıkansam geçer miydi? Günlerce duştan çıkmasam o koku geçer miydi? Ben cevabını vereyim. Geçmezdi. Geçemezdi. Çünkü o koku benim bedenime değil ruhuma işlemişti. Ne zaman bu kadar kötü olmuştum? Bir insanı öldürebilecek kadar cani miydim? Beni bunlara iten sebep neydi? Görüldüğü gibi sürekli suçu bir yerlerde arıyordum. Asıl suç benimdi. Hırsımı başkalarından çıkarıyordum. Öfkemi başkalarına kusuyordum. Ya sonra noldu? Bir insan öldü. Vicdanım da gün geçtikçe daha çok dillendi. Bense hep sustum. Bunu anlatabildiğim tek insan Mithat dı. Aileme bile anlatamamıştım. Hayatım boyunca aramızda her zaman soğuk duvar olmuştu. Ben sadece olanları uzaktan izleyen küçük kız çocuğuydum. Her gün biraz erirken ailemden kimse yanımda değildi. Belki de eridiğimin farkında bile değillerdi. Ama Mithat farklıydı. Birden ilgili olurken birden kendimi soğuk ve keskin bakışlarına merhaba derken buluyordum. Yataktan kalkıp aynanın karşısına geçtim. Kendimi inceliyordum. O küçük kız çocuğu ne kadar çok büyümüştü. Arkamda elinde fındık olan bir kız çocuğu bana bakıyordu. Bu fındık benim ayıcığımdı. O küçük kız ise benim çocukluğumdu. Saçları dalgalı ve uzundu. Bu benim çocukluğumdu. Bana bakıyordu.

"Sen katil değilsin."

"Sen nerden biliyorsun?" Yine "Sen katil değilsin." diye mırıldandı.

"Ben artık o masum küçük kız çocuğu değilim."

"Sen hala o küçük kız çocuğusun."

"Değilim."

" Sen hiç değişmedin."

" Artık o masum kız çocuğu yok. Ben birini öldürdüm. Ruhumda onun kanı var. "

"Sen katil olamazsın. " Küçüklüğüm benim katil olabileceğimi inanmıyordu. Ya da inanmak istemiyordu. Elindeki ayıcığı daha çok sıkmaya başladı.

" Gitme vakti geldi."

Birden aynada ki görüntüsü kayboldu. Etrafa bakınmaya başladım. Ama yoktu. Küçüklüğüm gelmişti. Şimdi de herkes gibi beni tek başıma bırakıp gitmişti. Aynaya tekrardan döndüm. Bu sefer arkamda Mithat'ı gördüm. Ya da onu gördüğümü zanlediyordum. Belkide onu görmek istiyordum. Ne de olsa o da az önceki küçüklüğüm gibi benle konuşup birden gidecekti.

"Ruhum kan kokuyor." Bir cevap vermeden beni izliyordu bende aynada hem kendimi hem Mithat'ı. Ruhlar konuşurmuydu?

"Hayatımdaki en büyük itirafı ona ettim. Benim katil olduğumu biliyor ve benden nefret ediyor." Yine sessizlik. Mithat'ın hayali ile gerçeği ile konuşmak arasında pek bir fark yoktu. Sonuçta ikisi de buz gibi bakıyorlardı. İkiside her şeye tepkisizdi.

" Ruhuna kan kokusu sinmiş birini kim sevebilir ki? Ya da ruh hastası birini kim sever ki?" Bakışlarını nitelendiremeyeceğim bir şekilde bakıyordu.

"Sen ruh hastası değilsin. Sadece baş belasısın." Arkamı döndüm. Mithat'ın hayaline dokundum. Hissedebiliyordum onu.

"Sen hayal değilsin."

" Yeni mi farkettin?"

" Ben burda senin hayalinle konuştuğumu zanlederken sen benim dediklerimi dinledin."

" Saçmalamayı bırak . Ayrıca senden nefret ettiğim falan yok." Her şeyi duymuştu. Onu ve hayalini birbirinden ayırt edemeyecek kadar acizdim.

" Hazırlan hastanaye gidiyoruz."Onca dediklerimin karşısında dedikleri sadece buydu.

"Tamam ." dedim. Kendimi tekrardan tepkisiz Mithat'a merhaba derken buldum. Bugün randevum vardı. Dolaptan siyah pantalon onun üstünede bordo bir tişört çıkardım. Ayakkabı olarak elime ilk gelen mavi spor ayakkabılarımı aldım. Fazlasıyla uyumsuzdum. Normalde böyle asla giyinmezdim. Ama şu aralar neyin uyumlu neyin modası geçip geçmediğni düşünmeyecek kadar umursamazdım. Mithat zaten hazırdı. Odadan çıkıp salona Mithat'ın yanına indim. Yine enfesti. Ama bu beni ilgilendirmezdi. Hiçbir şey söylemeden konaktan çıktık. Arabayı Haydar getirdi. Bizde bindik. Arabayı çalıştırdı. Sessizlik. Bu gürültüye son vermek zorundaydım. Bunun için radyoyu açtım. Radyoyu açmamla Mithat'ın kapatması bir oldu.

"Ses istemiyorum." Zaten en büyük gürültü sessizlik değil miydi? Bende onun gibi tepkisiz kalmayı tercih ettim. Hastaneye gelmiştik. Emniyet kemerimi çıkarıp arabadan indim. Mithat da benle birlikte indi. Hastaneye girdik. Çalışanların çoğu şuan Mithat'a aç bir ayı gibi bakıyorlardı. Bundan nefret ediyordum. Tabi bana bu kılığımla kimse dönüp bakmazdı. Yan gözle Mithat'a baktım gerçekten onun yanında küçük bir kız çocuğunu andırıyordum. Mithat'a bakan gözleri tek tek çiğ çiğ yemek istiyordum. Ona dokunan elleri kırmak istiyordum. Onla konuşan dilleri koparmak istiyordum. Ona yaklaşan adımların önüne barikat kurmak istiyordum. Mithat'ın gülümsemesini saklamak istiyordum. Sadece bana gülümsesin. Sadece bana baksın. Bana dokunsun. Benle konuşsun istiyordum. Kıskanç mıyım? Tabi ki hayır.

Mithat'a sarılan o kızıl cadı da kimdi ?

TÖREHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin