-
'Yaşamak için çok mu geç kalmıştım?' sorusuna verebileceğim herhangi bir cevabım yoktu. 20 yaşıma kadar gelmiş fakat hiç bir şey yaşayamamıştım. Ailemden bizim dışımızda kalan dünyayı yıllar boyunca dinledim, kendimi korkusuz ve yenilmez olacağıma inandırdım fakat yanıldım. Ben sadece her an kırılabilecek bir potansiyele sahip bir kalp taşıyan, korkularını yokmuş gibi kabul ederse olmayacağına inanan küçük bir kızdım. Dışarıda beni bekleyen dünya hakkında hiç bir bilgim yoktu ve az önce yaşadığım olayda bunu kanıtlar nitelikteydi.
Sarışın kız Adrian ve beni sevgili sanmış, kutsal varlık olarak kabul ettiğim saçlarıma dokunmuştu bir de üstüne suratımda tırnaklarının izini bırakmıştı. Adrian'da kızı herkesin ortasına kadar sürüklemiş, ona diz çöktürüp yanağını bıçağı ile kesmişti. Ben ise tam şu dakikada , boğazımı yakacak olan çığlıklarımı geriye yollamaya çalışıyordum. Bedenim , bana ihanet edip titrerken etraftakiler olay bu olayı normal gözler ile karşılıyordu.
''Bayan Astrid , lütfen bizimle gelin.''dedi yanımda ki siyaha boğulmuş adam. Beni buradan uzaklaştıracaksa her öneriyi kabul edebilirdim , onu başımla onaylayıp takip etmeye başladım. Bana odama kadar eşlik ettikten sonra rahatsız bir şekilde gülümsedi , bir şeyler söylemek istiyor gibiydi. Üzerinde ki kartta Francis Baelish yazıyordu.
''Bay Baelish, bir sorun mu var?''
''Efendim sadece suratınızın ifadesini gördüm , burada hep böyle olaylar olur ama ilk kez bir kız yüzünden oluyor. Ondan biraz şaşırdılar, Bay Castelain kötü biri değildir. Sizi temin edebilirim.''dedi utangaç bir gülümsemeyle birlikte.
''Bay Castelain kim acaba?''diye sordum merakıma yenik düşerek.
''Adrian Castelain. Yoksa bilmiyor muydunuz?''
''Hayır, bilmiyordum, buraya yeni geldim. Adrian anlatmıştır, ailemi yakın zamanda kaybettim ve inan ne yaptığı umurumda değil sadece uyumak istiyorum.''dedim pot kırmamaya çalışırken. Kafasıyla beni onayladıktan sonra kapının önünden ayrıldı. Odama girdikten sonra üzerime yapışan, rahatsız edici kıyafetlerden kurtuldum, odanın içi fazlasıyla sıcak olduğu için iç çamaşırlarım ile yatacaktım. Saçlarımı tepeden topladıktan sonra, karnımın acıktığı gerçeğini umursamadan yüz üstü yumuşak yatağa gömüldüm.
-
Karşımda dikilen annemin, bilinç altı yansımam mı yoksa gerçek mi olduğuna karar veremiyordum. O kadar canlı duruyordu ki dayanamayıp ona sarılmak adına yanına doğru ilerledim. Ben adım attıkça annem, uzaklaşıyordu. Sonsuz bir döngünün içinde kaybolmuş gibiydim hâlbuki tek istediğim sadece son bir seferliğine annemin şefkatli kollarının arasına girebilmekti. Bir kişi ne kadar büyürse büyüsün, anne sevgisi onun için vazgeçilmezdi. Benim içinde öyleydi, aradan yıllarda geçse yine anneme sarılmanın özlemini her bir hücremde hissedecektim. Bu gerçek canımı yaksa da, birlikte geçirdiğimiz zamanlar durumu idare edilebilir bir hale getiriyordu.
Annem, ormanın derinliklerine doğru ilerlerken bende peşinden son hızımla koşuyordum. Vücuduma çarpan çalılıklar, pantolonumun bir kısmını yırtmıştı. Annemin koşuşu uçurumun başladığı yerde durdu ve bana gel işareti yaptı. Onun yanına doğru ilerlemeye başladım, kafasını gökyüzüne doğru kaldırınca bende onun gibi yaptım. Ay bir iki saniye durduktan sonra yerini Güneş'e bırakıyordu, Güneş'te bir iki saniye durduktan sonra yerini Ay'a bırakıyordu. Sidik döngü, gözlerimin şaşı olması için yeterliydi. Bakışlarımı anneme doğru odakladığımda, bir gölgenin bize doğru yaklaştığını gördüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gecenin Senfonisi
FantasiaTopraklar ikiye ayrıldı; Karanlık ve Aydınlık Taraf olmak üzere. İki krallıkta, birbirlerine yasaktı. Anlaşmalar, kan ile mühürlenmişti. Vera Storm, iki tarafın kanını da damarlarında bulunduran Tarafsız Kraliçe. Yıllar boyunca, gölgelere sığındı ç...