Multimedya Nina.
Arkadaşlar, kitaplarım sıralamalardan kalkıyor. Elinizden geldiği kadarıyla desteklerinizi eksik etmezseniz sevinirim, teşekkür ederim.
-
Söylecek bir şey kalmamıştı çünkü Adrian, her şeyi açıklığa kavuşturmuştu. Andreas'ın dudaklarından tek bir cümle dâhil çıkmamıştı çünkü haksız olduğunu biliyordu. Herkesin bakışları, üçümüz arasında gidip geliyordu. Adrian, güçlü parmaklarıyla kolumu kavradıktan sonra ilerlemeye başladı. Duruşundan bile öfkeli olduğu belliydi, bu olay , buz dağının sadece görünen kısmıydı.
Seri adımlarla dışarıya geldik, burası tüm lanet olaylarının dışarısında kalan bir yerdi. Eski zamanlarda ki gibi hem sabah hem akşam yaşanıyordu. Aynı zamanda ormandan gelen seslere göre hayvanlar, bu civarda yaşıyorlardı. Bizim için tehlike arz etmiyorlardı çünkü akademinin ses frekansları sayesinde hayvanlar , sınırlara yaklaşamıyorlardı.
Akademinin arka tarafında ki bahçeye gittik, baharın mükemmel kokusu topraklara yayılmıştı. Güneş, dik bir açıyla üzerimize doğru düşüyordu. Adrian, gölün olduğu yerde durdu ve ağacın gölgesine oturdu. Bakışlarım, berrak mavilere ev sahipliği yapan göle doğru kaydı. İçerisinde özel taşlar vardı, hepsi yıldızlardan kopmuş parçalar gibi parıldıyorlardı.
"Astrid,"
Ürkek bakışlarımı Adrian'a doğru çevirdim. Zümrüt renginde ki gözleri, güneşin ışıklarını içine çeken çimenlerin renginden bile daha parlaktı. Siyah, gür kirpikleri neredeyse kavisli kaşlarına değecek kadar uzundu. Vişne çürüğü renginde ki dudaklarını, birbirine bastırmıştı. Siyah saçları, güneşin tutamlarını esir olarak almıştı. Beyaz teni, gümüş misali parlıyordu.
"Neden bana söylemedin?"
"Bilmiyorum, seni kaybetmek istemedim. Yemin ederim, karşılık vermedim, onu ittim."
"Bu geçerli bir sebep değil."
"Adrian, korkuyordum. Seni kaybetmeyi göze alamıyordum, anlamıyorsun."
"Peki, az önce değişen ne oldu? Sadece sus, Astrid. Konuştukça, batıyorsun."dedikten sonra ayağa kalktı ve gözlerime doğru, öfkeyle baktı.
Gözlerinde ki alevleri, kalbimde hissedebiliyordum. Adrian Castelain'in yangınının kokusu, ruhuma kadar işlemişti. Onu kaybetmemek adına, söylememiştim fakat durumu, daha kötü bir hâle getirmiştim. Gözlerimden süzülen bir damla yaş eşliğinde Adrian'a doğru baktım.
''Anlamıyorsun, çok dengesiz birisin Adrian. Seni tam anlamıyla çözebilmeyi hâlâ başarabilmiş değilim. Ben, onu öpmediğim hâlde sana söyleyemedim çünkü kızıp, gitmenden korktum. Sen nereden bilebilirsin ki gerçi? Hiç en büyük korkun, sevdiğin insanın seni bırakıp gitmesi oldu mu?''
Sesim fazlasıyla yüksek ve kırgın çıkmıştı. Adrian, bana doğru küçümser bir bakış attıktan sonra yanıma doğru geldi. Göğüslerimiz birbirine hafif bir şekilde çarpıştı, burnum tam olarak dudaklarının üzerine geliyordu. Kafamı kaldırıp, yeşilin en mükemmel tonunu içine alan gözlerine doğru baktım.
''Seni en iyi ben anlarım, yine de sen beni anlayamazsın. Benim en büyük korkum sevdiğim insanın gitmesi değil, benim en büyük korkum beni, benimle bırakması, benden vazgeçmesi. Her giden, sevmekten vazgeçmez Astrid, bunu güzel kafana sok.''dedikten sonra parmaklarını, yaşın ıslattığı yanağıma doğru götürdü. Baş parmağıyla, ıslaklığı dağıttıktan sonra son kez bana doğru baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gecenin Senfonisi
FantasiTopraklar ikiye ayrıldı; Karanlık ve Aydınlık Taraf olmak üzere. İki krallıkta, birbirlerine yasaktı. Anlaşmalar, kan ile mühürlenmişti. Vera Storm, iki tarafın kanını da damarlarında bulunduran Tarafsız Kraliçe. Yıllar boyunca, gölgelere sığındı ç...