Multimedya'da Akademi ve eğitim görevlilerinin , odaları var. :)
Sizce Astrid, kiminle olmalı?
-Adrian'ın bizi görme ihtimali çok azdı, ona yalan söylemek istemesem de buna mecburdum. Aksi hâlde hem Andreas'ı döver , hem benden uzaklaşırdı. Tanrım, bu yaptığım için kendimden ömür boyu nefret edecektim fakat hayat adil değildi. Önümüze zorlu yollar ile çevriliydi, o yolları yürürken yanımda istediğim tek kişi, karşımda ki adamdı. Onu kaybedemezdim, bunu göze alamazdım. Düşüncelerimi okumaması adına aklıma rengarenk kanatları olan bir kelebeği getirdim.
"Neden kelebek düşünüyorsun?"
"Az önce geçti de , çok güzeldi."
"Ne olduğunu anlatacak mısın?"
"Andreas, biraz çıkıştı. Onu sakinleştirmeye çalıştım,"dediğimde bakışları ben ve Andreas arasında gidip geldi, sonrasındaysa hiç bir şey demeden parmaklarını, koluma kenetleyip ilerlemeye başladı.
Peşinden hızlı adımlarla ilerlemeye devam ettim, Tanrım söz veriyorum daha fazla yalan olmayacak. Adrian'la birlikte odalara çıkan merdivenlere doğru ilerledik, en üst kata geldiğimizde durup derin bir nefes aldım. Bir asansör koysalardı , mükemmel olabilirdi.
"Bir şey demeyecek misin?"diye sordum kendi odama girmeden önce.
"Ne? Beni de mi sakinleştireceksin?"dedi , alaycı kahkahası boş koridorda yankılandı.
"Biliyor musun? Ne yaparsan yap,"dedikten sonra içeriye girdim ve kapıyı suratına sert bir şekilde çarptım. Klasik, öküz Adrian!
Işığı yaktığımda küçük dilimin , boğazıma kaçmasına az kalmıştı. Burası, kraliyet odalarını aratmayacak şekilde dizayn edilmişti. Maviyle karışmış altın sarısı rengi duvarlara yayılmıştı, duvardan zemine kadar uzanan kristal taşlı avize vardı. İki kişilik yatağın başlığına da altın sarısı rengi hâkimdi. Tanrım, o kadar süslüydü ki boğulacağımı hissedip cama doğru ilerledim.
Camı açtıktan sonra oksijeni ciğerlerime doldurdum, bir yaş damlası elimin üzerine düşene kadar ağladığımı fark edememiştim bile. Neden ağlıyordum ki? Hissettiğim vicdan azabı yüzünden.
Kafamı , havaya hâkim olan karanlık gökyüzüne doğru isyan edermiş gibi kaldırdım. Ne yapacağımı bilmiyordum, bu savaştan kayıp vermeden çıkmak istiyordum.
Üzerimde ki kirlenmiş kıyafetleri çıkarttım, sadece iç çamaşırlarımla birlikte saten çarşafın içine girdim. Gözlerimi gerçekliğe doğru sımsıkı kapattım.
-
Lucifer, adı sert darbeler tarafından tenime çarpıyordu. Karanlık bir odadaydım, tenime bıçaklar batırılıp çıkartılıyordu. Tuhaf bir şekilde canım acımıyordu ama sinir bozucu olmaya başlamıştı. Bıçak tam havadan atılıp bana doğru yol alırken , elimle tuttum ve ilerlemeye başladım.
Geceden bile karanlıktı, tek ışık elimde ki parlayan bıçaktı.
"Burada,"
"Şimşek, burada."
"Lucifer, onu huzuruna istiyor."
"Andromeda, kızı öldürememiş."
Fısıltılar , karanlığın içinde parlayan şimşeğin varlığıyla durdu. Işıktan faydalanıp etrafıma baktığımda cansız bedenleri gördüm, daha fazla görmek istemediğime karar verip ileride ki kırmızı kapıya doğru ilerledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gecenin Senfonisi
FantasíaTopraklar ikiye ayrıldı; Karanlık ve Aydınlık Taraf olmak üzere. İki krallıkta, birbirlerine yasaktı. Anlaşmalar, kan ile mühürlenmişti. Vera Storm, iki tarafın kanını da damarlarında bulunduran Tarafsız Kraliçe. Yıllar boyunca, gölgelere sığındı ç...