Arkadaşlar geç yeni bölüm koyduğumun farkındayım tek sebebi yeterince ilgi görmemesi,tek ricam okuduğunuzu belli etmeniz. Bu bölüm bazı şeyleri oturtmak amaçlı yazılmış bonus bir bölümdür bu sebeple biraz kısa.
Hepinize iyi okumalar.
-
Alevler, etrafımızı ölümcül bir dans eşliğinde sararken tek yaptığım onların yükselişini izlemekti. Vücudum yaşadığım şokun etkisiyle felç olmuş gibiydi. Bu alevlerin sıcaklığını en derin hücrelerime kadar hissedebiliyordum farklı olan bir şeyler vardı. Kollarım, Adrian'ın sıcak parmakları tarafından esir alındığında hâlâ alevlerin ölümcül dansını izliyordum. Zihnimin karanlığından çekilmemi sağlayacak sözler, Adrian'ın dudaklarından ölümcül bir şekilde çıktı.
''Astrid, kendine gel.''diye bağırdığında, bedenim sanki şok verilmişçesine titremeye başlamıştı. Bakışlarımı onun kusursuz yüzüne doğru çevirdim, yeşilin en güzel tonlarının birbiri içinde harmanlandığı gözlerinin derinlerinde suçluluk duygusuna dair kırıntılar olduğunu gördüm. Neden kendini suçlu hissediyordu ki? Kafamı iki yana sallayıp, silkelendikten sonra etrafıma doğru baktım. Az önce burayı alevler götürüyordu, kendi gözlerimle görmüştüm. Alevler sanki hiç yokmuş gibi, mekânı terk etmişlerdi. Yanık izi veya yangının bıraktığı koku bile mekândan silinmişti. Aklımı mı yitiriyordum?
''Alevler vardı, onları gördüm!''diye bağırıp yere çöktüm. Dizlerimi, yüzüme kadar çektikten sonra kafamı dizlerime yasladım. Ben deli değildim, gördüklerim gerçekti. Adrian, kibar diyemeyeceğim bir şekilde başımı dizlerimden ayırdı. Uzun ve ince parmakları, sert bir şekilde yüzümü tutarken gözleri vahşi bir ışıltı eşliğinde parlıyordu. Bu hali bende kaçma isteği uyandırıyordu.
''Hiç bir şey yoktu.''dedi tıslar gibi. Bakışları, kalbimin korkuyla dolmasına sebep oluyordu. Ben deliymişim gibi bakıyordu ama değildim. Adrian'ın sakladığı bir şeyler vardı ve ben bunu çözecektim. Şu an onun üzerine gitmem mantıklı değildi , kafamla onu onayladıktan sonra oturduğum yerden kalktım. Sesimin duygusuz bir şekilde çıkmasına özen göstererek konuşmaya başladım.
''Eve gitmek istiyorum.''dediğimde beni kafasıyla onayladı. Önümden hızlı bir şekilde ilerlerken, bende arkasından onu takip ediyordum. Arabaya ulaştığımızda hiç bir şey demeden yerlerimize oturduk, aramızda ki gerginlik tenimize kadar işlemişti.
Burada çok fazla şey dönüyordu ve ben şimdiden yorulmuştum, ormanda ki hayatımı özlemeye başlamıştım. Adrian'ın bir şeyler gizlediği belliydi, bana lanetli olduğunu söylemişti. Yanımda ki varlığını her hücremde hissettiğim adama doğru dönüp baktım. Kusursuz yüz hatları insanın canını acıtan cinstendi eğer bir laneti varsa bu kesinlikle kusursuz mükemmellik olmalıydı. Aksi bir laneti ona yakıştıramıyordum. Kafamda durmadan çığlık atan sesleri durdurmak adına , başımı cama yaslayıp siyahın kasvetinin hakim olduğu şehri izlemeye başladım. Penceremin camından gözlemlediğim kadarıyla bu şehirde aykırı olan fazlasıyla şey vardı. Arkada bıraktığımız yollar boyunca insanların sokak ortasına çıplak bir şekilde dolaştıklarını hatta bazılarının seviştiğini görmüştüm. Buraya hükmeden kurallar veya herhangi bir ahlâk kuralı yoktu. Bulunduğumuz şehre bir isim takacak olsaydım kesinlikle 'Aykırılar Şehri' olurdu.
''Ne düşünüyorsun?''diye sordu Adrian, arabayı yol kenarında durdururken.
''Düşünmüyorum sadece gözlemliyorum.''dediğimde anlat der gibi elini salladı. Pantolonunun cebinden paket sigarasını çıkartıp içinden bir dal aldı. Sigarayı özenli bir şekilde dudaklarının arasına yerleştirip yaktıktan sonra dolgun dudaklarının arasından dumanını üfledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gecenin Senfonisi
FantasiaTopraklar ikiye ayrıldı; Karanlık ve Aydınlık Taraf olmak üzere. İki krallıkta, birbirlerine yasaktı. Anlaşmalar, kan ile mühürlenmişti. Vera Storm, iki tarafın kanını da damarlarında bulunduran Tarafsız Kraliçe. Yıllar boyunca, gölgelere sığındı ç...