Tek başıma hazırlanamayacağımı bildiğim için Marie'yi aramıştım ve kısa sürede yanımda olmuştu. Hediye işini de Mikey ile birlikte halletmişlerdi. Bu duruma sevinmiştim çünkü ne alabileceğim hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Zamanım da yoktu zaten.
Uzun bir hazırlanma evresinden sonra ikimizde hazırdık ve Michael'ı bekliyorduk. Beklediğimiz sırada Marie saçlarıyla uğraşıyordu ve bende onu izliyordum. Giydiği sade beyaz elbiseyle zaten oldukça iyi görünüyordu, neden kendisiyle bu kadar uğraştığına anlam veremiyorum. Ne giyse yakışıyor ve güzel bir şekilde taşıyordu. Ama o her zaman daha fazlasını isterdi. En güzel görünmek, en iyisi olmak. İlgiyi seviyordu. İlgiyi kim sevmezdi ki? Eğer ilgi gösterecek kişi Calum değilse... Ben. Yine mi Calum, Leah? Bence buna bir son vermeliyim. Evet, kesinlikle buna bir son vermeliyim. Tanrım. Ama çok güzel gülümsüyor. KES ŞUNU. Harika. Kendimle de konuşmaya başladım. MÜKEMMEL.
Marie'nin sesiyle irkildim. "Gelmişler. Hadi inelimmm." Dedikten sonra beni beklemeden odamdan çıktı. Bende derin bir nefes alıp aynanın karşısına geçtim ve son kez kendimi inceledim. Marie'nin seçtiği siyah deri büstiyer ile yine onun seçtiği kısa ekose eteğimi giymiştim. Saçlarım ve makyajım oldukça doğaldı. Hatta makyajım yok denecek kadar azdı. Ah. Beklediğim gibi bir şey çıkmamıştı ortaya. Kesinlikle çıkmamıştı. Telefonumu çantama koyduktan sonra oflayarak odamdan çıktım. Hızlı adımlarla merdivenden indim ve evden çıktım.
Yine o tanıdık arabayı gördüğümde içim kıpır kıpır oldu. Calum da Mikey ile bizi almaya gelmişti. Ah. Sakin ol Leah. Kendini rezil etmek istemezsin öyle değil mi? Kesinlikle istemem. Emin adımlarla arabaya yürüdüm. Marie'nin öne oturduğunu tahmin ettiğim için arka kapıya yöneldim ve açtım. Kapıyı açmamla birlikte Calum ile göz göze geldim. Sürücü koltuğunda o vardı. Arabada da sadece o vardı.
"Marie ve Michael nerede?"
"Michael'ın arabası ile gittiler."
Ah. Beni almaya mı gelmişti. Ne kadar da sevimli!
"Pekâlâ."
Arka kapıyı kapatıp öne geçtim. Koltuğa oturduğum andan itibaren Calum'un bakışlarını üzerimde hissettim. Kafamı kaldırıp ona baktığımda tek eli direksiyonda, beni izliyordu.
"Güzel görünüyorsun Leah." Dedi ve gülümsedi. O gülümseyince bende dudaklarımın yukarıya doğru kıvrıldığını fark ettim.
"Eminim orada benden daha güzel görünen kızlar vardır."
SİKEYİM. BU NASIL BİR ÖZ GÜVENSİZLİK??? TAMAM, BUNU HİSSEDİYOR OLABİLİRSİN AMA DİLE GETİRMEK ZORUNDA DEĞİLDİN. TANRIM! BUNU SÖYLEMEMİN SEBEBİ TAM OLARAK ÖZGÜVENSİZLİKTE DEĞİL. SADECE CALUM'DAN "Ama senin dışında kimse umurumda değil Leah." Demesini beklediğim için bunu söylemiştim.
"Ona ne şüphe Rogers." Dedikten sonra dikkatini yola verip, partinin olduğu mekâna doğru sürmeye başladı. Beklediğimin çok dışında bir şey söylemişti. Ve bu beni incitmişti. Cevap vermek yerine sessiz kalmayı da tercih edebilirdin beyinsiz piç kurusu.
Yol boyunca tek bir kelime dahi etmemiştim. O da birkaç kez konuşma girişiminde bulanacak gibi olmuştu ama surat ifademden olacak ki yüzüme baktığında susmayı tercih etmişti. Partinin olacağı mekâna geldiğimizde Calum'u beklemeden arabadan indim. Bara girecekken kapı da ki iri cüsseli adam beni durdu. "Nereye küçük hanım?" Kafamı kaldırıp adamın suratına sırıtarak baktım. "İzin verirseniz içeriye..." Adamın bakışlarından anladığım kadarıyla beni içeriye sokmayacaktı. "Beni partinin sahibi olan çocuk çağırdı. Luke. Hemmings olan." "Bunu söyleyen yüzüncü kız falansın." "Onu arayacağım ve sen beni içeriye almak zorunda kalacaksın." Çantamdan telefonumu çıkaracağım sırada Calum yanıma geldi ve elini belime koydu. "Benimle birlikte Bob." Dedikten sonra mekâna girdik. Ve tabi ki Bob denen adama içeri girerken pis bir sırıtış attım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
harsh light // hood
FanfictionCalum Hood haklıydı. Âşık olmak için en boktan adamı seçmiştim. Ama bu adam nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde doğru hissettiriyordu.