" RÜYA "

291 22 11
                                    

  Etrafta hiçbir şey yoktu . Heryer karanlıkla kaplanmıştı ve tam ortasında gri olan ben . Tıpkı evrenin yıldızsız karanlık bir köşesi gibi . Soğuk ! Adım atmaya korkarak bekliyordum öylece . Ama merak duygusu beni sürekli yürümeye zorluyordu .  Kararımı verdim  . Atacaktım ilk adımı. Doğruldum derin bir nefes aldım ve ayağımı öne doğru uzattım . Ama hiçbir şeyin üstüne basamadım . Altım boştu . Yinede tereddüt etmeden bastım olmayan yere . Sonra düşmeye başladım . Çok hızlı bir şekilde düşüyordum . Düşerken boşluğun sağ tarafında bir film karesi gibi  siyah beyaz bir görüntü oluşmaya başladı . Gri renkte , ölmek üzere olan , her tarafı yara bere içinde sefil bir karga ve tam önünde kan kırmızısı renkte , parlak tüylü ve asil bir kuğ vardı . Kuğ sanki kargaya gülümsüyor gibiydi . Fakat karga durmadan sağına soluna bakınıyor , kanadıyla etrafı yokluyor ama kuğuyu göremiyordu . Çünkü karga aynı zamanda kördü . Karga birden etrafını yoklamayı kesti ve başını eğdi , gözünden bir damla yaş süzülmeye başladı . Kuğ kanadını uzatıp o gözyaşını sildi , kanadını havaya kaldırdı ve sonra kargaya doğru uzattı . Kanadından mavi ışıklar süzüldü . Karganın gözünde ki karartı birden kalktı ve görmeye başladı . Sonra kuğuya bakıp gülümsedi . Teşekkür edercesine kanadından bir tüy kopardı ve kuğuya uzattı . Kuğda almak için kanadını uzattı ancak alamadan ortada kayboldu . Tüy karganın elinde kaldı . Karga delirmeye başladı . Tüm tüylerin yoluyordu . Sonra kendi gözlerini oydu . Haykıra haykıra ağlayıp feryat ediyordu . Burnundan kan gelmeye başladı , sonra da oyulmuş göz çukurlarından .  Her yer kan oldu olmuştu . Karga yavaşça yere çöktü . Son bir kez kafasını yukarı kaldırdı . Belki bir umut yine gelecekti . Ama sonra yavaş yavaş başı öne doğru eğildi ve birden düştü . Ölmüştü .

   Görüntü yavaş yavaş kaybolmaya başladı ancak ben hala düşüyordum . Aşşağıya doğru saatlerce düştüm . Sonra aşşağıda , düşmekte olduğum yerde bir şeyler gördüm . İnce , gri , kıvrımlı bir yol vardı . Yol küçük bir tepeye gidiyordu . Tepede de yaprakları dökülmüş bir ağaç vardı . O tepe , ağaç ve yol dışında her yer hala karanlıktı . Yavaş yavaş yolun başladığı yere düşerek yaklaşmaya başladım . Çok az kalmıştı . Şiddetli bir çarpışma olacaktı . Tam çarpacakke birden gözlerimi kapadım ancak açtığımda yolun başında ayakta bekliyorum . Tepeye doğru yürümeye başladım . Ayak seslerim duyulmuyordu . Biraz ilerledim ve yolun üzerinde kırılmış bir vazonun parçalarına rastladım . Aldırış etmeden üzerlerine basıp geçtim . Nerede olduğumu düşünerek yürümeye başladım . İçimde küçük bir kor halinde yanan ancak tüm vücudumu ısıtan bir korku  ve bu korkuya üfleyip alevini harlayan bir merak duygusu vardu . Biraz daha yürüdüm . Sol tarafımda bir görüntü belirdi . Durdum izlemeye başladım . Bir varlık vardı ama ne olduğunu seçemiyordum . Ancak bu varlığın sağ gözü ve sol bacağı yoktu . Evet ! Biliyordum o varlığın kim olduğunu . Eski dostum Hubi'ydi o . Yüzümde bir gülümseme belirdi . Hubi bana bakıp gülümsüyordu . Sonra bir rüzgar esmeye başladı . Hubi rüzgara doğru döndü ve kollarını açtı . Birden bana seslendi " Acaba yeterince hızlı eserse bu tek gözümü sökebilir mi ? " dedi ve gülümsedi . Sonra rüzgar hızlanmaya başladı , daha da hızlandı ve sanki bir kasırgaya dönüştü . Birden Hubi'nin o tek gözü söküldü ve o yüce oyuncağın göz çukurundan kanlar akmaya başladı . Sonra kolları koptu ve sol bacağı . Rüzgar kesildi . Heryer kan içindeydi . Hubi'de bu kanların içindeydi. Hubi diye bağırmak istedim ancak sesim çıkmıyordu . Sessiz bir filmin içindeydim sanki . Sonra Hubi yavaş yavaş kül olmaya başladı . Kül olan yerleri uçuşup savruluyordu . Yavaşça bana doğru döndü , küçük bir gülümseme belirdi yüzünde . Sonra kafası da yavaş yavaş kül olup kayboldu ve kafasıyla beraber yüzünde ki küçük gülümseme de . Başımı öne eğip ağlamak istedim ama tek bir yaş bile akmıyordu gözlerimden . Kaşlarımı çattım . Kafamı kaldırdım . Tepeye az bir mesafe kalmıştı . Tepeye doğru koşmaya başladım . Önümde yine bir görüntü belirdi , tam karşımda . Bira yandan koşuyor , diğer yandan görüntüyü izliyordum . Eski bir masanın başında oturan bir adam vardı ve masanın üzerinde de biraz toprakla şarap vardı . Adam şarabı alıp toprağın üzerine döktü ve toprakla beraber şarabı karmaya başladı . Kırmızımsı bir kil ortaya çıktı . Adam bu kilden eline bir parça aldı ve küçük bir insan heykeli yaptı . Daha sonra yanındaki şaraptan bir yudum ağzına aldı ve heykelin üzerine tükürdü . Heykel birden nefes almaya başladı , korkuyla sağa sola bakıyordu . Adam o küçük insanı yavaş yavaş ağzına götürdü ve çiğnemeye başladı . Daha sonra şarabından bir yudum daha aldı ve yuttu . Sonra bağırmaya başladı . Ama farklı bir hazla bağırıyordu . İntikamın verdiği bir haz gibi . Daha sonra görüntü yavaş yavaş kayboldu . Gördüklerime anlam veremeden şaşkın bir şekilde koşmaya devam ettim . Ancak ben koştukça bastığım heryer yok olmaya başlıyordu . Giderek daha da hızlandım . Tepe ve üzerindeki yaprakları dökülmüş ağaç artık nt bir şekilde gözüküyordu . Tepenin üzerinde kırmızı elbiseli bir kadın belirdi . Saçları rüzgarın etkisiyle saçları savruluyor , elbisesi dalgalanıyordu . Bana baktı gülümsedi . Bilmediğim bir güç beni ona doğru çekiyordu . Ona ulaşmak istiyordum . Artık çok az bir mesafe kalmıştı . Tepenin üzerinden bana elini uzattı . Sanki zıplasam tutacak gibiydim . Bende ona doğru elimi uzatarak iyice hızlandım . Aramızda bir adımık mesafe kalmıştı . Son admımı attım , tam elini tutacakken birden altımda ki gri yol kayboldu . Sonsuz karanlığa doğru düşmeye başladım . Düşerken tek görebildiğim kadının sağ gözünden bir damla kan geldiğiydi . Hüngür hüngür ağlamaya başladım . O an konuşmayı başarabildim . Keskin ve içten bir fısıltıyla sadece " Neden " diyebildim . Gözlerim yavaşça kararmaya başladı . Sonra her şey kayboldu .

   Gözlerimi tekrar açtığımda yatağımın içindeydim . Doğrulup saate baktım . Sabahın 5'iydi . Pantolonumun cebindeki sigara paketinden bir tane daha sigara aldım . Yatağın ucundaki çekmeceden çakmağı alıp sigaramı yaktım . Sigaramı içtikten sonra mutfağa doğru yöneldim . Dilim damağım kurumuştu . Odanın kapısın tam önüne geldiğimde yerdeki vazo parçalarına baktım ama bu sefer üzerlerine basmadım . Ayağımla kenara iteledim ve mutfağa doğru yürüdüm . Oturma odasının önünden geçerken radyonun sesi kulağıma geldi . Tam 3 aydır oturma odasına uğramamıştım ve o radyo 3 aydır çalışıyordu . Radyodan duyduğum birkaç kelime durmama neden oldu . Radyoda konuşan adam " 13 kasım 2014 "demişti . Anlayabildiğim tek şeyde bu olmuştu zaten . Ama asıl ilginç olan Kasım'ın 13'ü olması değildi . Asıl ilginç olan ben yatağa girdiğimde 10 Kasım olmasıydı . Aradan tam 3 gün geçmişti . 3 gün boyunca uyumuştum ama bana sadece birkaç dakika gibi gelmişti .

Bir Şizofren Ne Yaşar ? (Basılacaktır)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin