Yaklaşık 1 ay sonra :
Burnuma dolan denizin kokusuyla içimi çekip yüzüme hafif bir tebessüm yerleştirdim. Esen rüzgar saçımı okşarken dağılan buklelerimi saçımın arkasına sıkıştırıp manzaranın tadını çıkarmaya devam ettim.
Soğuk hava hırkama işlerken ellerimi kendimi ısıtmak istercesine kollarıma sürttüm.
" Üşüdün mü ,birtanem ?, " kafamı Bora'nın omzundan kaldırıp ona hayır anlamında kafamı salladım. Burada kalmak istiyordum, eve gitmek istemiyordum. Saatin kaç olduğunu bile bilmiyordum ama sonsuza kadar burada kalabilirdim. Hele ki yanımda Bora varken. Kendimi daha iyi hissediyordum.
" İstersen gidebiliriz. " derken kafamı tekrardan olumsuz anlamda sallayıp sıcak omzuna geri koydum. ,
" Saat kaç oldu ? " dedim kafamı kaldırmadan. Kolunu kaldırıp polarının altından saatine baktı.
" 03.45 olmuş prenses, anlaşılan bugün de burada sabahlayacağız, " dedi gülümseyerek. Kafamı onaylarcasına salladım.
" Aslında yarın cumartesi olmasa böyle bir şeye hayatta izin vermezdim fakat şanslısınız, küçük hanım. " dedi uyarırcasına. Kıkırdadım. Okula her gün zombi gözlerle gitmeme kızmaya başlamıştı. Oysa ki ben halimden gayet memnundum.
Bora cebinden telefonunu çıkarıp oyalanmaya başladı, sanırsam instagram'a girmiş olacak ki kısa bir süre sonra beni eliyle hafifçe dürttü. Bedenimi hareketsiz tutmaya devam ettim, o ise konuşmaya başladı.
" Seninki yine fotoğraf atmış, Zey. Anlaşılan senden olan acısını anca instagram'a fotoğraf atarak çıkarabiliyor. Senin yüzünden instagram halkı isyanlarda, dakika başı fotoğraf atıyor. Bir insanın galerisi bir ayda nasıl 150 fotoğrafa çıkabilir, Allah aşkına ?! " dediğinde gözlerimi devirdim. Ardından derin bir nefes alıp verdim. Elimi kaldırıp telefonu istercesine Bora'ya uzattım. Telefonu elime bıraktıktan sonra cebinden çıkardığı sigarayı tek bir hamlede yakıp derin bir nefes çekti. Verdiği nefesteki duman saçlarımla bütünleşirken yüzümü buruşturdum ve bakışlarımı telefona çevirdim.
Sanırım bardaydı. Yüzünde alaycı bir gülümseme, elleri Ada'nın belinde yanında tekila bardakları. Alaycı bir gülümseme aldı yüzümü. Asıl dalga geçilecek şey ise her zaman en coşkulu suratın Ada'da olması gerekirken, Ada bile artık zoraki pozlar veriyordu ; sanki Kerem ona silah zoruyla fotoğraf çektiriyor gibi. Bu düşünce aklıma gelince kıkırdadım. Bora'nın bakışları bana kaydı.
" İnsanın sinirleri bozuluyor, değil mi ?, " derken kafamı onaylarcasına salladım.
" Çocuğun psikolojisini bozdun Zey, senin yüzünden atar dolu durumlar atıyor fotoğraflarının yanına, hadi onu geçtim biz zehirleniyoruz burada, insaf ! " dedi yalvarırcasına. Telefonumu cebimden çıkarıp Bora'yla resmimizin olduğu kilit ekranını kaydırdım.
Telefonun alttaki kamera düğmesini açtım ve kamerayı ön tarafa aldım. Bora'nın haberi olmadan denize karşı sigarasını içerken bir pozunu yakalamıştım. Telefon sessizde olduğundan dolayı o fark etmeden fotoğrafı açıp nasıl çıktığımıza baktım, gerçekten çok güzel olmuştu. Etraf karanlıkken daha bir güzel çıkmıştı sanki fotoğraf. Minnetle gülümserken telefonu kapatıp geri cebime sıkıştırdım.
" Şu sigarada ne buluyorsun anlamıyorum . " dediğimde kafasını bana çevirdi ve güldü.
" Çoğu insanda bulamadığımı buluyorum. " dedikten sonra kafasını tekrar denize çevirdi.
" Onu özlüyor musun ? " beklemediğim bu soru kaşısında hızla kafamı Bora'ya çevirirken hala denizi izlediğini fark ettim. Arkama yaslandım ve ben de ona katıldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kıvırcık ve Turuncu (ZEYKER)
Chick-Lit" Hala benim kıvırcığımsın değil mi ? " derken sesi titrek çıkmıştı genç adamın, gözündeki yaşlar hazırda bekliyordu. Genç kız cevap veremedi. Onun yerine eskiden tek güvendiği sığınağı olan zümrüt yeşili gözlerinden çekti gözlerini. Bir daha ne zam...