Evi gezdikten sonra Deniz Nescafe yapmıştı. Kendisi ve nişanlısı için. Birden konu düğünden açıldı Deniz girdi söze.
"Ya aşkım ben yakın tarihte evlenmek istiyorum. Sonuçta bende dul yazısını görmek istemiyorum kimliğimde."
"Sende haklısın. Zaten merak etme önümüzdeki haftaya nikahımız var."
"Ne ciddi misin?" Diye çığlık attı Deniz.
"Tabi kızım. Sen bu aralar taşınma stresindesin diye bende tek başıma düğün salonumuzu nikah tarihimizi seçtim. İyi etmedim mi?"
"İyi etmek ne demek? Çok tatlısın Ege."
"Her zaman hizmetinizdeyim."
"Ben evlendikten sonrada bu evde kalıcam. Önümüzdeki çocuğumuzun bu evde doğmasını istiyorum."
"Vayy çocukta istiyoruz."
"Ya sen istemiyor musun? Ben sana aitde bir çocuk taşımak istiyorum. O şerefsiz Can'ın bile çocuğu varken senden neden olmasın?"
"Sevinirim bende çocuğumuz olursa. Ee o zaman 1. Ayda hamile olduğunu var sayarsak Ekim'in 24'ünde hamile olacaksın."
"Oha ya ne işsizsin saydın mı bide?"
Sohbet ederlerken içeri Aslı geldi.
"Anne çok acıktım. Yemek hazırlamayacak mısın?"
"Aa pardon kuzucuk. Unuttum. Hemen hazırlayacağım yemeği." Deniz dün komşusunun yaptığı yaprak sarmaları ısıtmıştı. Hep beraber yemeklerini yedikten sonra Ege "Artık bnde gideyim. Malum yeni alacağımız elbise dikicilerin belgelerini incelemem lazım. O belgelerde evde ya şimdi daha sonra görüşürüz zaten birtanem. Kendinize iyi bakın." Ege'yi yolculadıktan sonra Aslı Demiz'in yanında boyama kitabını boyarken Deniz elbise tasarımlarımı evden çizip haftada bir gün şirkete yolluyordu. Patronuyla zaten görüşmüştü bu konuyu. Evde yaptıklarınında şirkette yaptıklarınında aynı çizim olduğunu. Patronda mantıklı bulmuş, Deniz'in evde çalışmasına izin vermişti. Deniz birde toplantılara girmek için gidiyordu şirkete. Deniz gene döktürmüştü. Zümrüt yeşili, göğüs dekolteli, dekoltelerin altında parlayan taşlar vardı. Balık elbise olduğu için dar duruyordu üstünde. Elbisenin arkakasında ise sadeliğini koruyordu. Ama tüm sort dekoltesiylede dikkatleri üstüne çekiyordu. Çizimlerini bitirdikten sonra buzdolabını açıp sabah sıktığı portakal suyundan 2 bardak doldurup hem kızı hemde kendi bir güzel içmişti meyve suyunu. Deniz evde otururken her gün evde oturarak şiştiğini fark etti. O da kendine hem hizmetçi hemde bakıcı tutmaya karar verdi. Hem zaten onları tuttuğunda aklı Aslı'da kalmayacaktı. Rahat rahat şirkette çalışabilecekti. Patronunu arayıp durumu anlattı. Patronu istediği her şeyi yapabileceğini söyledi. Hemen kendine bakıcı ve hizmetçi bakımına geçti. Bulduğu bir bakıcı genç kızdı 18 yaşında deli dolu. Hem kızıyla rahat rahat oyunlar oynardı hemde daha enerjik oldu. Bakıcıyı ayarlamıştı. Adı Begüm'dü. Hizmetçiyi ise daha olgun bir bayan seçmişti kendine. 40 yaşlarında müthiş yemekler bilen Ayşe Teyze. Onların telefonlarını arayıp hem maaşlarını hemde gelecekleri evin adresini vermişti. Evde boş bıraktığı odada yatılı kalacaklarınıda belirtmişlerdi. Akşam erken saatte yatıp uyumuşlardı.
Sabah saat 6.30'da uyanmıştı Deniz hizmetçi ve bakıcı gelecek diye. Beklediği olmuştu. İkiside saat 7'de gelmişlerdi. Deniz onları içeri alıp evi gezdirdi. Daha sonrada kendi odalarını gösterdi. Şimdi işe gideceğini belirterek evden çıktı. Şirkette bir bomba patlamıştı. Patronumuz ölmüştü. Zaten kendisi ağır bir kanser hastasıymış. Ama kimseye söylemeden ve tedavisini uygulamadan hayatına devam etmişti. Patron öleceğini anlayınca kendi vasiyatini yazmıştı. 'Vasiyetim şudur ki şirketimde %100 olan hissimin hepsini şu an genel müdür olan Deniz Yılmaz'a geçmesini istiyorum.' arkadaşlarının hepsi Deniz şirkete gelir gelmez tüm arkadaşları bir ağızdan.
"Hoşgeldiniz patron."
"Off ne saçmalıyorsunuz ne patronu?"
"Patronumuz öldü. Vasiyeti olarakta %100 hissesinin hepsini sana bırakmış Deniz. Artık patron sensin. Koskoca moda şirketinin ünlü sahibi Denz Yılmaz'sın."
Şok olmuştu Deniz. Gerçekten tüm arkadaşları ciddiydi. Ve şirketin hemen yanınada taziye çadırı bulunmaktaydı. Deniz'de yandaki sitenin cenazesi olduğunu düşünmüştü. Ama yanılmıştı. Koskoca şirket artık onundu. Artık stresi artmıştı, ama bir o kadarda İzmir'in en meşhur Moda Şirketi'nin sahibi olduğu için ünüde artmıştı. Hemen şirketin ana televizyonunun magazin kanalını açtılar.
'Flaş flaş flaş! Türkiye'nin meşhur Moda Şirketi'nin ünlü sahibi kanserden dolayı hayatını kaybetti. Vasiyetine göre şirketteki çalışanı ünlü tasarımcı Deniz Yılmaz'a devretti hissesini.'
Deniz olayın şokundan çıkamamıştı. Telefonu çaldı. Arayan Ege'ydi. Ege hasta olduğu için işe gelmemişti. Evinde oturuyordu.
"Duyduklarım doğru mu? Patron musun?"
"Ne oldu yakıştıranadın mı? Ay şaka yapıyorum. Öyleymişim yani bende şok oldum. Koskoca şirket artık benim."
"İyi hayırlı olsun, patronn."
"Off Ege. Böyle yapma en sinir olduğum şeyler."
"Düğün davetiyelerini dağıtacağız yarın. Kendine gelmen lazım artık. Gelemezsen bile zorla götüreceğim seni. Patronun eski asistanları yani Deniz'in yeni asistanları. Odama girip eştalarıma patron odasına yani en konforlu odaya taşımışlardı. Ege'yle
biraz muhabet ettikten sonra telefonunu kapattı. Daha sonra kendine özel diktireceği gelinlikçiyi aradı."Ayy şekerim nasıl gidiyor gelinliğim?"
"Şu anlık sıkıntı yok. Elbisenizin kollarını dikmeye başladık."
"İyi tamam hadi ben kapattım çüzz."
Deniz gelinliğinide hallettikten sonra kızına elbise tasarlayıp en saygın dikişçilerden Nazan Abla'ya verecekti. Deniz yaklaşık 1.30 saat sonra Aslı'nın elbisesinin çizimini halketmişti. Elbise; kendi gelinliğinin kırıklığında bir beyaz, straplez, tiril tiril bir elbise tasarlamıştı. Hemen koşa koşa Nazan Abla'nın yanına gitmişti.
"Nazan Abla!"
"Efendim Deniz Hanım?"
"Aa Nazan Abla alınırım ama ne hanımı o? Deniz demen yeterli. Her neyse ya benim haftaya düğünüm var malum Ege'yle. Kızımda ölmemiş bana verildi malum. Bende ona benden sonraki en şık olsun diye bir elbise tasarladım rica etsem bana dikebilir misin?"
"Aa ne demek? Tabi dikerim. Vaayy tasarladığın elbisede elbise hani."
"Ayy saol Nazan Abla." deyip hemen yukarı kata çıktı. Odasına girdikten sonra telefonum çaldı. Arayan Can'dı. Meraklı bir şekilde açtım telefonu.
"Efendim Can?"
Can ağlayarak konuşuyordu.
"Nişanlım, yani Defne, doğum yaptı bugün."
"Ee ne güzel hayırlı olsun mutluluk gözyaşları."
"Hayır. Doğum yaptı ama doğumdayken hayatını kaybetti."
Deniz her ne kadar Defne'yi düşmanı bellesede üzülmüştü. Tüyleri diken diken olmuştu.
"Başınız sağolsun."
"Dostlar sağolsun. Misait olursan yarın öğlen namazından sonra defnedeceğiz. Hangi mezarlık olduğunu ben sana sms atarım."
"Müsait olmak ne demek? Tabi gelirim. Peki çocuğun yaşıyor mu?"
"Evet evet kızımız Helin. Yaşıyor. Adını hep Helin koymak istemişti. Bende kulağına öyle fısıldattım."
"İyi hayırlı olsun. Sonra görüşürüz inşallah."
"İnşallah."
Telefonu kapatır kapatmaz Ege'yi aradı Defne.
"Efendim Deniz?"
"Defne var ya Can'ın nişanlısı."
"Eee?"
"Doğumdan sonra hayatını kaybetmiş." Birden yere düşen telefon sesi geldi. Demek ki telefonu yere düşürmüştü. Ama neden bu kadar etkilendiği Deniz'in kafasında bir soru işareti bırakmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Habersiz Aşk
Novela JuvenilKafa dağıtmak için bara giden Deniz ve Can. Hayatları bir geceyle allak bullak olur ne yapacaklarını bilemezler. -Emre Kuskiran