1. Bölüm "Dedenin Koruması Altında"

2.1K 171 27
                                    

6-7 yaşlarında küçük bir kızdı Öykü. Bal rengi saçları, açık kahve gözleriyle tam bir genç kız edası vardı minik Öyküde. Okula bugün başlayacaktı ama evde ki tek arkadaşı olan dedesi sayesinde öğrenmişti harfleri.

Sabah erkenden kalktı Öykü daha saçlarını tarayacak bağlayacaktı. Koşarak dedesine gitti çok heyecanlıydı. Ee ne de olsa okulda ilk günüydü Öykünün.

"Dede dede uyan okula geç kalacağız"
diye hoplamaya başladı yatakta. Dedesi hemen kalkmıştı çok seviyordu torununu. Hemen evdeki yardımcıları Mine'ye kahvaltıyı hazırlattı öylece götüremezdi torununu okula. Öykü koşarak masanın başına geçerken Demir Yılmaz onu seyrediyordu.

İç çekerek devam etti küçük Öykü'yü seyretmeye. Üzülüyordu torununun haline. Oğlu olacak Doruk Bey eve bile gelmemişti dün gece. Annesi Ahu Hanım desen sarhoş gelmişti gecenin bir vakti. Karı kocanın birbirinden haberi olmadığı bir yana kızlarından bihaberdi ikiside. O yüzden dedesi bakıyordu Öykü'süne.
Yıllar önce çok söylemişti Doruk'a bu evliliğin olmayacağını Ahu'nun onlara yakışacak bi gelin olmayacağını ama oğlunu ikna edemememişti yaşlı adam. Şimdi umrunda olan oğlu yada gelini değildi. Öykü'ydü. Nolacaktı küçüğünün hali. Oğlu Yılmaz Holdingin yönetiminindeydi ama bu gidişle batıracaktı şirketi. Kötü olan Demir Yılmaz'ın bu holdingde hiç söz hakkı kalmamıştı. Torununa maddi yönden verebileceği hiçbir şeyi yoktu. Demir Yılmaz iyice yaşlandığını düşündü birden. Eğer ölürse torunu iki sorumsuza kalacaktı.

"Dedecim hadi artık ilk günden geç mi kalayım? Olmaz ki böyle ama öğretmenim ne der sonra, ya bana ceza verirse hadi dede, hadi kalk."
Bu sözlerle daldığı düşüncelerden kurtuldu Demir Bey ve bir kez daha ne kadar geveze ve hiperaktif bi torunu olduğu kanısına vardı. Kahvaltısını çoktan bitirmiş yukarı çıkıp yeni aldıkları -gideceği kolejin- üniformalarını giymiş şimdi de masanın etrafında koşuşturup duruyodu. Dedesi ani hareketle kalktı ve koşuşturan torununu bir çırpıda kucağına aldı. Alnındaki teri avuç içiyle sildi yaşlı adam. Ve heyecanla yola çıktılar.

Yol boyu camdan dışarıyı seyretti küçük kız. Ve nihayet okulun önünde durdurdu şöfor arabayı. Yaşlı adam kucağına alarak indirdi küçük kızı elinden tuttu.
Okulun bahçesine doğru ilerledi dede torun. Öykü hüzünlenmişti kendi yaşıtı çocuklarla doluydu bahçe ama hepsinin yanında ya annesi ya babası vardı. Hatta her ikisi yanında olanlar bile vardı. Dedesi anlamıştı Öykü'nün üzüldüğünü. Ne anlatacağını nasıl açıklayacağını bilmiyordu. Torununun boyunca eğildi yaşlı adam

"Bak kızım..."

"Öykü.!"

"Hilal.!"

İki küçük kucaklaştılar.
Hilal Öykünün bugüne kadar ki tek arkadaşıydı. 2 ay öncesine kadar sadece iki ev vardı aralarında sık sık görüşüyorlardı ama sonra taşınmışlardı Hilaller. Hilal'in kardeşi olunca anne ve babası o evin küçük olduğuna karar vermiş ve daha büyük bir evde oturmak için taşınmışlardı.
"Seninle oynamayı çok özledim" diye söze başladı Öykü,
"Biliyo musun senden sonra hiç bizim yaşımızda biri taşınmadı mahalleye bende hep Mine'yle beraber oynadım. Mine'ye seni gördüğümü söylüyeceğim. Hatta bugün bize gelsene Mine sen ben oynarız yine eski günlerde ki gibi. Berrin Teyze lütfen izin veeeerr" diyerek yalvardı Öykü. Yine bir çırpıda söylemişti herşeyi dedesi bıyık altından güldü torununa.

"Anne lütfen bugün gidebilir miyiz" dedi Hilal de en az Öykünün ki kadar tatlı bir sesle. Berrin hızlı bir hamleyle geri çekti kızını.

"Olmaz kızım bugün halanlara sözümüz var onlara gideceğiz başka bir zaman belki" dedi ve "Hem senin annenle baban nerde ilk günde mi gelmediler yoksa bilmiyorlar mı yuh artık" diyerek küçümseyici bakış attı Öykü'ye. Dedesi daha fazla dayanamadı. Kimse torununu üzemezdi. Hem o kim oluyordu da karışıyordu.
"Bakın Berrin Hanım.."
"Elbette biliyorlar Berrin Teyze ancak babam şehir dışında iş seyehatinde annemde bugün çok hasta sabah beni o giydirdi kahvaltımı hazırladı gelecekti ama ben istemedim bugün dedem geldi fakat yarın mutlaka annem getirecek."

Berrin Hanım'ın ağzı açık kalmıştı bu sözler karşısında. Ahu'yla Doruk'u tanımasa inanacaktı küçük kızın sözlerine. Nerden öğrenmişti böyle yalan söylemeyi ne kadar haklı olduğunu bir kez daha anlamıştı kesinlikle izin vermeyecekti Hilal'in bu kızla görüşmesine. Gerekirse başka okula bile aldıracaktı.

"Hadi Hilal yürü kızım sıraya gir."
diyerek hışımla çekmiş kızını. Demir Bey de en az Berrin Hanım kadar şaşkınmış. Torununun akıllı olduğunu biliyormuş ama bu kadarını da beklemiyormuş doğrusu.
Eğilip torununa kocaman sarılmış Demir Bey. Bal rengi saçları küçücük burnuyla karısını anımsatıyormuş. Alnından kocaman öptükten sonra

"Canım torunum aferin sana." demiş hüzünle. Torununun gözünden iki damla yaş akmış ama dedesine göstermeye hiç niyeti yokmuş.
"Dedeciğim biliyorum annem de babam da hiç bir zaman senin gibi ilgilenmeyecekler benimle okula da bırakmayacaklar ama ne yapabilirim o kadın zorladı beni yalan söyledim özür dilerim." demiş yine bir çırpıda.
Şimdi gözden yaşları akıtma sırası yaşlı adamdaydı. O saklayamadı ne yazık ki cin gibiydi torunu kaçar mıydı ondan.
"Dedeciğim üzülme ben şikayetçi değilim ki annem de babam da sensin benim diyerek kocaman sarıldı dedesine.

Zil çalmış ayrılma vakitleri gelmişti. Minik Öykü dedesine el sallayarak okul binasına girdi. 1-B sınıfında okuyacaktı. Sınıfa girince sevinçle koştu. Hilal en ön sırada ve tek başına oturuyordu. Hemen yanına oturdu.
"Bugün gelmeseniz de olur baksana aynı sınıfta aynı sırada oturuyoruz." dedi Öykü. Hilal de çok mutluydu. Beraber öğretmeni dinlemeye koyuldular.

Okul çıkış kapısında bekliyordu. Öykü sevinçle koştu babasına çığlıklar atarak. Gelmişti işte. Biliyordu babası da annesi de çok seviyordu Öykü'yü. Arkası dönük adama sessizce yaklaştı. Korkutacaktı babasını.

"Baba bööh!!" diye bağırdı. O da ne şoför Ahmet amcadan başkası değildi bu adam. Dedesi arabadan indi kollarını açtı. Öykü koşarak kucakladı dedesini. Alışmıştı zaten üzüntüsü hemen geçti. Babasını beklemek çocukçaydı. Eve gidene kadar hiç susmadı gün boyu neler yaptığını anlatıp durdu.

Nihayet eve gelmişlerdi. Elinde içki bardağı olan annesini gördü ve heyecanla ona doğru koştu. Bacaklarına yapışmasıyla bir miktar içki döküldü. Küçük kız bu duruma aldırmadan

"Annecim Hilal'le aynı sınıftayım Berrin Teyze de okuldaydı bugün. Yarın beni sen götürür müsün?" diye sordu.

"Seni küçük fare" diye bağırdı kadın. "Ne yaptığını sanıyorsun sen. Çekil ayağımın altından. İçkimde döküldü lanet olsun." diye söylendi. Öykü annesinin niye bu kadar sinirlendiğini anlamamıştı.
"Annecim lütfen herkesin annesi babası oradaydı sadece siz yoktunuz." dedi ağlayarak. Annesi daha da sinirlenerek

"Eeeh seninle uğraşamam çekil şurdan." diyerek itti küçük kızı. Çıkarken kapıda karşılaştı yaşlı adamla. Yüzüne bile bakmadan çekti gitti. Demir Bey telaşla girdi içeri torunu yere oturmuş ağlıyordu. Ne vardı torunuyla içeri girseydi arabada ki sorunla başka zamanda ilgilenebilirdi. Koşarak geldi Öykü'sünün yanına.

"Ağlama kızım ağlama ne oldu ne dedi annen sana?" diye sordu. Annen diyordu kötülemek istemiyordu her ne kadar iğrenç bir kadın olsada.

"Yarın annemin işi varmış dede yine deden götürsün okula diğer gün ben götürürüm dedi de annem ona üzüldüm dede." deyip yanından kalkıp odasına doğru ilerledi bu yaşı küçük yüreği kocaman Öykü.
Dedesi arkasından hayretle baktı. Kendi oğluyla bu ahlaksız kadından nasıl böyle vefalı akıllı bir evlat olmuştu şaşırıyordu.

Yaşı küçük yüreği büyük diye düşündü yaşlı adam.. Yaşı küçük yüreği büyük...

Yetimhane KızıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin