1.0

14 0 0
                                    

3 ay önce

Ah üniversite...

Tüm hayallerimin toplandığı tek kelime...

Doğduğumdan beri kendimi ait hissettiğim ender yerlerden biri...

Şimdi ise serçe parmağımı on yıllık en yakın arkadaşımın serçe parmağına geçirmiş, kapıdan içeri girmeye korkuyorum. Bunca yılın beklentisinden elde ettiğim sadece korku olmamalıydı. Derin bir nefes almalı, bileğimdeki bilekliği çıkarmamalı ve yanımda Alara'nın olduğunu sürekli kendime hatırlatmalıydım. O benim her şeyimdi. Aynı orta okuldaydık, lisede ayrılmıştık fakat üniversitede tekrar birleşmiştik. Bizimkisi en yakın arkadaşlıktan da öteydi. Birbirimize hiç benzemesek de herkes bize ikiz derdi. Onun altın sarısı saçları benim koyu kestane saçlarımın tam tersiydi. Gözleri benim yeşillerimden  bir ton daha koyuydu. Fiziğimizin ise alakası yoktu. O kemik torbası denecek zayıflıktaydı bense normal zayıflıkta ama hatları açıkça belli olan bir kızdım ki bu sürekli aramızda alay konusu olurdu...

"Bade iyi misin?"

Alara'nın seslenmesiyle kendime geldim. Onu boş yere korkutmanın bir anlamı yoktu. Derin bir nefes aldım.

"İyiyim tatlım. Hadi gel buranın yeni güzelleri kimmiş gösterelim." 

Bunu dediğim anda pişman olmuştum. Karşıdan gelen kıvırcık saçlı bir güzellik bana alaycı bir bakış attı. Alarayla birbirimize bakıp gülmeye başladık. O an fark etmediğim şey ise o kızın bana gerektiğinden fazla tanıdık gelmesiydi. 

Derse hiç geçesim yoktu nedense buradaki bir şey benim huzursuz hissetmeme neden oluyordu. Etrafıma bakındım. İki çocuk kelimenin tam anlamıyla it dalaşına girmişlerdi. Huzursuz hissetmeme şaşırmamak gerekir. Etraftaki bağırışlardan anladığım üzere birinin adı Cem (yakışıklı olanın) diğerinin adı Taylandı (o da eh diyebilirim). Alara çoktan kendi dersine gitmişti şuan yanımda olmasını ve bir saat boyunca bu olayı değerlendirmeyi çok isterdim kısmet değilmiş. 

Yakışıklı olanla bir saniyeliğine göz göze gelmiştik. Klasik kötü çocuk edasıyla bana bir yarım gülücük göndermesiyle karşısındakinin ona bir yumruk indirmesi bir oldu. Kahkaha atmaktan kendimi alı koyamadım. Arkadaşı da o da gülmeye başladı sarılıp ayrıldılar en sonunda. Tahmin ettiğim gibi yanıma geldi. 

"Farkındaysan senin yüzünden kaybettim." göz devirmekten lensim kaymak üzereydi. 

"Kendi başarısızlığına bahane bulduğuna sevindim."

"Ben Cem." bilmez miyim?

"Bade." soğukluğumu koruyordum. Yılların buz kraliçesi kolay yetişmiyor.

Az önce yumruğu indiren arkadaşı da hemen beliriverdi.

"Merhaba, Taylan ben." seni de biliyorum.

"Bade." diyip etrafa bakınmaya başladım. Sıkıldığımı anlamaları için ama Taylan'ın içime düşmesi gecikmedi.

"Burada yenisin galiba, etrafı gezdirebilirim istersen." Cem bile arkadaşının bu acemi hareketine gülmüştü.

"İstemem." biraz sert oldu ama olmayınca olmuyor. Cem'in gülüşü bir anda kahkahaya dönüşüverdi. Güzeldi. Doğal olarak Taylan'ın da yüzü düştü. Reddedilmeye alışık olmadığı sorarkenki küstah gülüşünden belliydi.

"Nasıl istersen, hadi Cem basketbol antremanına geç kalmayalım." Cem tam gidecekken gözü bir anda bilekliğime takıldı. 

"O bilekliği nereden buldun?" bir anda gerilmişti anlam veremedim. Dengesiz olduğu kesin. 

"Neden sordun?"

"Ciddi bir şey sordum. Bana cevap ver." Taylan da Cem'in bu hareketine benim kadar şaşırmıştı. Daha fazla gerilmemesi için cevap verdim. Keşke vermeseydim...

"Abim aldı. Neden sordun?" biraz rahatlamışa benziyordu. Hala bu davranışına anlam verememiştim. Abim bu bilekliği bana on sekizinci yaş günümde almıştı. Çok özel bir parçaydı. Soyadınız bilindik değilse bulmanız imkansızdı. 

Bana cevap vermeye tenezzül etmeden arkasını dönüp gitti. Hiç hoşlanmam böyle kötü çocuk tavırlarından bana sökmez yani. Her zamanki gibi gözümü devirip derse gitmek için yola koyuldum göreceklerimden, duyacaklarımdan, fark etmeden karışacaklarımdan habersiz bir şekilde. Olacakları bilseydim belki de o üniversiteye adımımı bile atmazdım. 

Ama artık çok geçti.

Benim için de onlar için de.



SırHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin