Evet artık inanmıştı. Bunlar hiçbir şekilde tesadüf olamazdı. Peki olayların aslı neydi ? Araştıracak mıydı ?
Deniz:
"Ben polis değilim benim görevim suçlu bulmak değil tedavi etmek. Ama gerçek tedavi için bu olayların açığa çıkması lazım. Bilgisayarımın ekranını sıkıntıyla indireceğim sırada gözüm ekranda kalan son resme takıldı. Resimdeki adam tüm bu olayların merkezindeki kişiydi. İlk dikkatimi çeken nokta ise gözleriydi. Bizim meslekte gözler önemliydi. Asla yalan söylemez olanı olduğu gibi yansıtırdı. O masmavi gözlere odaklandım. Perdenin ardına gizlenmiş acı vardı bu gözlerde. Yıllardır birikmiş gizli bir acı... Yaşadıkları gerçekten çok ağır travmalardı. Bu adamın bu kadar süre normal kalması imkansızdı. Profesörün anlatmaya çalıştığı bu muydu, diye düşünürken kapımın tıklatılmasıyla bilgisayarımı kapattım. Gelen tabiki de babamdı. O şefkatli gözleriyle yanıma yaklaşıp anlıma bir öpücük kondurduğunda yine kendimi dünyanın en mutlu insanı hissetmiştim. Evet babam çok yoğun çalışırdı. Çoğu zaman onu göremez ve kokusunu içime çekemezdim. Ama o vatanına aşık bir polisti. Vatan millet deyince akan sular durur, çoğu zaman göreve düğün gibi giderdi. Onun o sevdası beni o kadar etkilerdi ki ona, beni yanlız bıraktığı için hiç kızamazdım. Bu yüzden emekli olmasına rağmen çalışmaya devam etmesine ses çıkarmamıştım. Şimdi yine zorlu bir görevden gelmiş soluğu benim yanımda almıştı. İşten geldiğimde kafam o kadar doluydu ki döndüğünü bile algılayamamıştım. Yanıma gelip oturduğunda sesi şefkat doluydu "Denizim, benim uçsuz bucaksız denizim... Nasılsın ? Neler yaptın bakalım anlat. Nasıl geçti günün? " Çocukluğumdan beri babamdan bir şey saklamazdım. Ona ne yaşamışsam ne yapmışsam hemen anlatırdım. Tam bugünden bahsedecektim ki aklıma Profesörün dedikleri geldi. O'na söyleyecek olsam elbette ki izin vermezdi. Bu işi kabul edersem ondan gizli yapmak zorundaydım. Henüz bir karar veremediğim içinse onu geçiştirmeyi düşündüm. "Normaldi komiserim. Bir vukuat yok" ona bu şekilde cevap vernek her zaman hoşuma giderdi. Ellerimde olan ellerini çekerek çenemden tutup kaldırdı " Gözlerime bak bakalım Mavi Deniz, bu gözler bir şey saklıyor gibi. Hadi dökül.. " Ne olırsa olsun bundan babama bahsedemezdim. Bıkkınlıkla gözlerimi devirdim "Babacım gözler benim işim istersen bırak onları da ben söyleyeyim. Hem ayrıca ben senden ne zaman birşeyler gizledim." Babam iç çekerek yanımdan kalktı "Hadi bakalım öyle olsun Doktor hanım."
Tam çıkacağı sırada bana dönerek "Ha bu arada yarın bizim şubeye uğra ekip seni çok özlemiş. Bu aralar herkesin psikolojisi bozuk. Seni sorup duruyorlar. " gülerek babamı gönderirken başımı 'tamam' anlamımda salladım. Annemi kaybettikten sonra şube bizim ikinci evimiz olmuştu. Babamın arkadaşları ve onların eşleri bize sahip çıkmış yanlız bırakmamışlardı. Ellerinde büyümüş sayılırdım. Çocukları gibi sever kollarlardı. Yavaşça yatağıma uzanırken aklım yine o işe takıldı. babama yalan söylemek istemiyordum. Ama kalbimin büyük bir bölümü ise bu işi kabul etmek için can atıyordu. İçimde tarif edemediğim bir kuvvet beni hızla bu aileye çekiyordu. Sıkıntıyla nefesimi dışarı vererek gözlerimi kapadım. Tam uykuya dalacağım sırada ezan sesini duymamla birlikte doğruldum pencereyi açarak ezan sesinin odama dolmasına izin verdim. Çocukluğumdan beri beni ferahlatırdı bu ses. Onun o eşsiz huzuruna dalmak isterdim. Dünyanın o karmaşık korosuna bir ara , bir teneffüstü. Kalbimize en iyi gelen çağrı. Ezanınn bitmesiyle abdestimi alıp namazımı kıldım. Dua etmek için elimi kaldırdığımda aklıma vermem gereken karar geldi. Bu zamana kadar kararlarımı hep danışarak almıştım. İlk defa tek başıma karar vermek zorundaydım. Ellerimi yüreğimin sahibine açarak bu sıkıntımı da ona havale eyledim. Bir çıkmazda yok olabilirdim ama bir insanı kurtaradabilirdim. Değer mi dedi nefsim yeniden, şüphesiz ki bu iş en çok ona ağır geliyordu. Sıkıntıyla doğrulup pencereye yaklaştım. Kendime itiraf edercesine söylendim. DEĞERDİ. Benim görevim yaşatmak değil miydi ? Elbette ki değerdi. Hiçbir zaman bencil bir insan olmamıştım. Yine olmayacaktım. Belki bir ateşti. Ama ben zaten yanmıştım. Yananlar yanmazdı ki... Profesör çok vaktimin olmadığını söylemişti. Karar vermekte acele etmeyi sevmezdim ama düşünecek pekte bir zamanım yoktu. Kabul edeceksem eğer önden bir gözlem yapmam gerekirdi. Bunu da aklımın not defterine yazarak yatağa uzandım. Ve kendimi uykuya bıraktımm. Uyandığımda ikindi vakti girmek üzereydi. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra biraz odamda oyalandım. Babama yurtdışı olayından bahsetmeliydim. Hazırlanıp aşağıya indim. Babam haberlere o kadar odaklanmıştı ki geldiğimi duymamıştı. Sakince yanına oturdum. Bir an bana bakıp yeniden haberlere döndü. Sakince nefes almaya çalıştım ancak Heyecandan bunu da pek başaramadım. "Dökül bakalım mavi Deniz yine ne çorap öreceksin başıma. Saatlerdir kıvranıp duruyorsun." Babamın herşeyi hemen anlamasına sinir olurdum. Ondan bir şey saklamak gerçekten zordu. Sıkıntıla verdiğim nefesimden sonra konuşmaya başladım.
"Babam benim, bitanem "
"Denizzz hadi hadi anlat"
"Ya komiserim, gerçekten sevineceğin bir şey bir kaç ay eğitim için buralarda olamayacağım. Bugün Selim Hoca bir davetiye verdi. Uluslararası Psikiyatri Sempozyumu için. Bana da katılmam gerektiğini bunun kendimi geliştirmem için iyi bir fırsat olduğunu söyledi. Ama o süre zarfında başka yerde olacağım "
"Başka yer derken ? "
"Eğitimin yapılacağı yer."
"Neresiymiş orası?"
"Norveç'te" dedim kısık sesle. Tam o sırada kapı çalımca babamın büyümeye başlayan gözlerine aldırış etmeden kapıya doğru ilerledim. Karşımda amcamı görünce derin bir nefes aldım veee işte kurtarıcım gelmişti. Hızla boynuna sarılıp bana göre sert bir şekilde omzuna vurdum. Onunla hep böyle anlaşırdık.
"O derya Deniz kaçarcasına sarıldığına göre yine bir olayın üzerine geldik sanırım. Yine ne yaptın abime?"
"Ya amcaaa sanki hergün olay çıkartıyorumda sizde söyleniyorsunuz. Hem siz böyle herşeyi anlayamazsınız o benim işim. Kendi işinize odaklanın ya Hu. " somurtarak söylediğim bu söze amcam kahkasını basmakta gecikmemişti. Haklılık payı da yok değildi hani. Tamam birazcık sakardım ve mıknatıs gibi olayları hep üzerime çekerdim. Amcamla içeri girdiğimde babamı bıraktığım şekilde görmek beni şaşırtmamıştı. Amcamda konuya müdahil olunca babamı ikna etmek daha da kolaylaşmıştı. Amcam babama göre daha genç ruhluydu. Ve beni sürekli kendimi geliştirmem konusunda ikna etmeye çalışırdı. Bu tam onluk bir teklifti. Amcamla benim baskılarıma dayanamayan babam en sonunda kabul etmek zorunda kaldı. "Ama bana bak mavi Deniz bu iş hiç içime sinmiyor bilesin" derken o koyu karanlık yine gelip gözlerine çökmüştü. Bu adam gerçekten çok şey hissedebiliyormuş sonradan anladım. Babamla amcamı tek bırakarak odama çıktım yarın sabah ilk iş gidip profesörle konuşmalıydım.
Sabah alarmın acı sesiyke uyandım. sabah namazı vakti girmişti. Hemen abdest alıp namazımı kıldım. Ardından saate baktığımda yeniden uyumaya değmeyeceğine karar verdikten sonra mutfağa indim. Babamın evde olmasının mutluluğuyla ona ve kendime kahvaltı hazırladım. O da erkenden çıkacaktı. Uyandırmak için girdiğimde çoktan uyanmış ve üniformasını giymişti. Babam özel bir birimdeydi bu sebepten forması sürekli değişirdi. Birlikte yaptığımız eğlenceli kahvaltının ardından odama çıkıp hazırlanacağım sırada babamın sesi adımımı durdurdu.
" Deniz bugün gelecek misin? "
"Evet baba geleceğim. Önce bir hastaneye gidip profesörle ayarlamam gereken dosyalar var. Sonra geleceğim."
"Tamam kızım selam söyle Selim Abiye."
"Ve aleyküm selam diyerek odadan çıktım.Babamla profesör çok öncelerden tanışırlardı. Babam bir operasyonda Selim hocanın kızını kurtarmıştı. O yüzden Selim hoca babama çok saygı duyardı. Hastaneye girip ilk iş hocamın kahvesini hazırladım. Ve profesörün odasına girdim. Odaya girdiğimde profesör telefonla konuşuyordu. Beni görünce tamam konuşacağım diyerek telefonu kapattı. Sanırım beni beklemiyordu.
"Deniz, hoşgeldin ! Seni bu kadar çabuk beklemiyordum kızım. "
"Haklısınız Hocam, bende bu kadar çabuk gelebileceğimi düşünmüyordum. "
"Gel otur bakalım karşıma. Ve ne karar verdin anlat. " dedi kahvesinden bir yudum alırken.
"Hocam ben biraz araştırma yaptım. Hasta -ondan hasta diye bahsetmek kolayıma geliyordu- yaşamı boyunca ağır travmalar geçirmiş. Ve bu travmalar ruhunda yaralar açmış olmalı. Ama benim ulaştığım şeyler genel. Eğer onlarla çalışacaksam bana daha somut ve özel bilgiler lazım."
"Deniz senin bu işin peşini bırakmayacağını biliyordum. Eğer kabul edersen bundan sonrasını sana ben anlatayım." Buruk bir tebessümle kalkarak camın altında duran dolabın kilitli kısmından bir sürü dosya çıkardı. Dosyaları önüme koyarken düşünceli hali gözümden kaçmamıştı. Derin bir nefes alarak anlatmaya devam etti. " Olay ilk başladığında Erdem 8 yaşındaydı. O zamanlar daha küçük. Şirket piyasada bir numaraydı. Ama aynı zamanda kapalı bir kutu. Dışarıda ne kadar güçlü gözükselerde içerde aslında parça parçalardı. O yıl Erdemi okul için götüren araba büyük bir çarpmayla şarampole yuvarlanmış çocuk mucize eseri kurtulmuş. O kazada hafızasını kaybetti. Sekiz yaşlarındaydı o zamanlar. Sonra da tabi birbiri ardına gelen olaylar travmalar. Ben tedavi için gittiğimde hiçbir ilerleme kaydedemedik. Sonra liseyi bitirdikten sonra yurtdışına gönderdiler. Hakanın demesine göre -Hakan dünki gelen adam olmalıydı- orada nöbet geçirmeye başlamış ve psikolojik sorunları artmış. Sonra da tedavi için zar zor ikna edilerek bir müddet tedavi görmüş. Yurtdışından gelmesiyle tabi tedavide yarıda kalmış ve içinde bulunduğu yoğun stres yüzünden yeniden hastalık nüksetmeye başlamış. " Duyduklarım karşısında şoktan şoka girerken vermek üzere olduğum kararı bir kez daha sorgulamam gerektiğini hissettim.Merakımı yenemeyerek profesöre " Peki hocam, yurtdışında tedavi görmüş dediniz. Bu tedavi sürecinde konulan tanı nedir ? "
Profesör sıkıntıyla içinde tuttuğu nefesini verdi ve sessizce " Bipolar kişilik bozukluğu !" Dedi. Bipolar kişilik bozukluğu mu ? Aman Allahım. Şaşkın bir şekilde profesöre bakarak konuşmaya devam ettim. " Bildiğim kadarıyla manik depresyon kalıtım yoluyla da geçebilen bir tıbbi bir hastalıktır. Hastanın -ona hala adıyla hitap edemiyordum- ailesinde bu hastalığa yakalanmış olan var mı ? Yoksa tamamen travmalar sonucu oluşmuş bir hastalık mı ?
"Ailesinin geçmişinde böyle bir hastalık yok. Uzun süreli gözlem ve tetkikler sonucu konulmuş bir tanı Deniz. Ama bu da kesin değil. Yani hastalığı bu da olmayabilir. Sonuç olarak ne olursa olsun zarar gördüğü ve görebileceği bir durum. İşte bu yüzden senden yardım istediler kızım. Eğer kabul edersen bu onun için çok iyi bir tedavi olacak. İçeriye girdikten sonra tek başınasın. Hangi durumlarda nasıl bir yol izleyeceğin sana kalmış olacak. Tabi bizde yardım edeceğiz ama bu en sıkıştığın zamanlarda gizlice olacak. İşi kabul edersen bu iş bitene kadar hastaneye gelmemen gerekecek. Tabiki de emeklerin de karşılıksız bırakılmayacak". Ne diyeceğimi bilemez halde ellerimle oynarken profesör ellerimi tuttu ve bana doğru döndü " Bak kızım baban benim kızımın hayatını kurtararak bana dünyaları verdi. Ama ben şimdi onun kızını kendi elimle bir ateşe gönderiyorum. İnanki hiç içime sinmiyor Deniz . Ama bunu senden başka yapabilecek bir öğrencim yok. "
"Hocam gerçekten yeterli miyim ? Yapabilir miyim ? "
"Deniz, sen kocaman denizsin. Bu adamın senin suyuna ihtiyacı var. Suyunu ondan esirgeme kızım. İnsanı yaşat ki dünya yaşasın." Kısılan gözleri bir snda büyüyerek yüzü gülme halini aldı " Sana güveniyoruz çaylak. Bizi utandırma. Bu iş bitince de geliyorsun. Hastane de yerin hazır".
Dolu gözlerle profesöre bakarken baba şefkatiyle sarıldı. Evet bu bir gurbet olacaktı. Hayatımın en sıkıntılı en çetrefilli ve belkide en yanlız dönemini yaşayacaktım ama yaşatmak için. Deniz suyunu dağıtmalıydı. Dağıtmalı ki okyanus olmalıydı. Bu bana nasıl bir hayat tecrübesi kazandıracaktı bilmiyorum ama hayatım bir daha eskisi gibi olmayacaktı. Bunu tüm kalbimle hissetmiştim. Hastaneden çıkmadan kararımı çoktan vermiştim. Şimdi bana sonuçlarına katlanmak düşmüştü. Katlanacaktım..
Arkadaşlar bir bölümümüz daha Deniz üzerinden gidecek sonra Erdemin dilinden de yerler yazacağım ve tamamen giriş yapmış olacağız. Hakkınızı helal edin ileriki bölümleri daha iyi anlayabilmeniz için bu bölümlerin böyle yazılması gerekiyordu. Sıktıysam şimdiden özür dilerim. Dilerim ki herkes kendinden bir şey bulur. Sevgilerimle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BUZ MAVİSİ
Teen FictionÜniversiteyi yeni bitirmiş genç bir psikiyatristin en zorlu göreviydi bu. Ya Onu kurtaracaktı ya da onunla birlikte yanacaktı. Yanmaktan yana sıkıntısı yoktu ama bugün ona düşen yaşatmak için yaşamaktı. Evet Deniz bu Buz Mavisini ya içinde eritecek...