5.Bolum

148 10 6
                                    

Selamin aleykum.
Iyi okumalar...






Bütün gece yanımda ağlayarak uyumuştu. Onun Neşe'ye aşık olduğumu düşünmesine inanamıyordum. Daha bir gün gördüğüm bir insanı nasıl sevebilirdim ki. Zaten bu hayatta sevdiklerim çok sınırlıydı. Ceren, dedem... Aklıma daha isim gelmiyor olması sinir bozucuydu. Peki ya babam? Ne de olsa babamdı, onu sevmek zorunday- . Değilim! Bana onu sevmem için bir kere fırsat verdiğini hatırlamıyordum!
Daha 5 yaşındayken ben bir çok şeyi bilmeden cezayı öğrenmiştim. Çocuk eğitimi altında günlerce aç uyuduğumu bilirim. Bazı geceler dayak da yerdim. Bir keresinde de tek ayak üstünde kalma cezası almıştım, babam gece geldiğinden gece başlamıştı. Babam gidip yatarken ben hala cezamı uygulayordum. Sonra sabaha doğru yığılmışım, oracıkda uyuyakalmışım.

Bir daha ki sene çok büyük bir eve taşınmıştık. Babama kaynağını hiç öğrenemediğim bir miras kalmış, bir anda şirket başkanı olarak çıkmıştı karşıma. Mahallemizi, arkadaşlarımızı, evimizi, komşularımızı bırakıp gelmiştik bu büyük ve soğuk eve. O sene bilmem ne kolejinin ana okuluna yazdırmıştı babam beni. Ceren'le tanışınca ona bazen babamı beni dövdüğünden ilk ve son kez bahsetmiştim. O da ağlayarak hocaya " Öğretmenim Gül'ün babası çok kötü. Nolurr yardım et Gül'e!" deyince hışımla yanına gidip evire çevire dövmüştüm. Benim babam, Ceren'in de annesi çağrılınca da beni savunmuş " Ben dedim. Baban kötü dedim. Benim babam yok ya. Ondan babalar çok kötü." deyip ağlayınca, eve gittiğimizde babam bana çok kızmamış, bir iki "Böyle yapma Gül " deyip salmıştı. Ben de Ceren' e minnettar olmuş, bundan sonra ona çok iyi davranmıştım. Çok yakın arkadaş olmuştuk.

Bir dahaki sene de Ceren'le aynı sınıfa düşmüştük, arkadaşlığımız ilerlemişti. Böyle böyle seneler geçerken okulun öğrencileri iyice kıllaşıyordu. Büyüdükçe çirkinleşiyordular gözümde. Yine de fazla umursamıyordum.

5. Sınıftayken bir oğlanla fena halde kavga etmiştik ve bayağı dayak yemiştim. Müdüre babamı çağırmazsa bir daha yapmayacağıma dair söz vermiştim. O gün okul çıkışı kick boks kursuna yazılmak için de kendime söz vermiştim. Ceren'le evden kursa ödenedecek kadar para çaldık. O karateye, ben kick boksa yazıldık. Birkaç ay sonra İstanbul'da oturan amcamın oğlunu aradım ve bana bulaşan çocukla kavga etmeye çagırdım. O da en az 30-35 kişilik bir grupla gelmiş, çocuğu dövmüştük. Bu sefer müdürü durduracak bir sebep yoktu. Babam okula gelmişti. Müdüre " Haklısınız gerekeni yapacağım" deyip beni öldürücü bakışlarla tehhdit etmişti. Eve girdik. Babama açıklama yapıyor ve beni dövmemesi için yalvarıyordum. Babam salona doğru ilerlerken arkasından ağlayarak hala açıklama yapmaya devam ediyordum. Babam sol elini kaldırdı arkası bana dönükken. Bunun sus demek olduğunu anlamıştım. "Yarın Trabzon'a gidiyorsun, gözüme gözükme artık." demişti. Keşke dövseydi o gün beni ama o sözleri demeseydi. "Gözüme gözükme artık" nasıl da zehirlemişti bacaklarımı, çökmüştüm. Gözlerimi hissedebiliyordum sadece, yanıyorladı. İçimi acıtmıştı. Babam o gün kalbimdeki sevgi kırıntılarını öldürmüştü.

Orta okulun bitmesine kadar orda kalmak için gitmiştim. Dedem de benim gibi yalnızdı. Nenem benim doğduğum sene onu bırakıp öbür dünyaya göçmüş, çocukları da ondan çok önce gitmişti yanından. Bana öyle şefkatyliydi ki; normalde yaşadığım suni ama acı verici yetimlik, onun şefkatiyle kendini daha çok hissettirirdi. Bunu ondan hep saklardım çünkü acı verse de sevgiye açtım. Onun beni doyurması gerekti. Açlığım sevgi gördükçe artıyordu. Acım da ona paraleldi. Dedem... Gerçek bir gönül adamı... Anlamış gönlümü, beni İstanbul'a geri göndermeye karar vermişti.

İstanbul'la 6 aylık olan ayrılığımız biterken, ilk mekanım İstanbul'un dalgalı gözleri. Trabzon'daki karadeniz bir farklı , İstanbul'daki farklı... Babam eve geldiğimde sabah kahvaltısını yaparken gazetesini okuyordu. Gözlerini bana kaldırmaya tenezzül etmeden " Dedeni de mi bıktırdın" dedi. Bense ölülerle konuşmaya çalışmayacak kadar aklı başında bir çocuktum. Baba ölümü zordu, baba sevgisinin ölümü zordan da zordu. Yastaydım. Belki de ömür boyu bir yastı...

Dertlenmiştim. Ceren'in odasındaki balkona doğru yürüdüm. Sabahın ilk ışıkları karşıladı beni. Ben de dertli halimle bir laz türküsüyle selamlamak istedim onları. Karmate kadar olmasa da söyleyebilirdim gayette. Hem konser vermeyecektim ya.

"Geldi bi kara duman
Dağlarun arasina
Kaderum da benziyor
Dumanun karasina

Göresledum yarumi
Hasret yureği dağlar
Gözden yaş akmaz ama
Kalbum oturmiş ağlar

Sensuz bu yaylalarda
Gülum zaman geçer mi
Sen çikmazsan yaylaya
Dağlar çiçek açar mi

Sevduğum sigarani
Ne of çeker içersun
Al beni da yanuna
Ne hasretluk çekersun"

Türküm bittiğinde arkadan gelen alkış sesiyle arkama döndüm. Bizim karadeniz gözlü kız uyanmıştı. Şişkin şişkin ama parıltılı bir şekilde bana bakıyordu.

MatruşkaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin