9.Bolum

106 9 11
                                    

Bi bolum daha :) selamin aleykum :) iyi okumalar :)








O gece Ceren, bir sevindirik oldu bir sevindirik oldu anlatamam. Onlarda kalmam için ısrar ettiyse de kalmak istemedim. Yarın duş alırdım, üstümü değiştirirdim, hem mektup vardı. Sahi yarın mektup gelir miydi? Ne yazacaktı acaba ? Yine aynı şey mi yazardı?

Ceren'den aldığım tomar tomar mektuplara baktım. Bana ulaşmak için yılmamıştı. Kimse artık. Bana bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Ölüm vardı. Yaşamanın kıymetini bilelim diye belki de bazıları, diğerleri yaşarken ölüyordu. Yaşamayı kıymetli kılacak şey nedir ki? Allah'a iman demişti Serap teyze. Madem imandı, Elhamdülillah müslümandım. Başka bir şey var mıydı değerli kılacak. Sevgi? Hayır ondan bahsediyor olmazdı. Çünkü "Neşe olmadan emri yerine getiremez misin?" diye yazıyordu. Neşe benim sevdiğim adamdı, sevginin sembolüydü. Sevgiden kıymetli bir şey olmalıydı bahsettiği. O zaman Serap teyzenin teorisi doğru çıkardı. Eee müslümandım. Kısır döngüye girmiştim. Atladığım bir şeyler vardı. Yanlış giden...

Bütün gece düşünmekten uyuyamadım. Elimde koca bir sıfır, uykusuzluk, baş ağrısı, yorgunluk kaldı.
Sabah sekiz gibi kalktım yataktan. Gidip bir duş aldım. Dün Ceren'e kesdirttiğim, eski halini almış, kısa, açık kahverengi saçlarımı kuruladım. Eski hayatıma geri dönüyordum sanki. İçimi acıttı bu his. Neşe'ye ihanet ediyormuşum gibiydi.

Üç ay tanıdığım bir adam için ne çok şeyden vazgeçmiştim oysa. Ne çok bağlanmıştım ona. Belki de beni ilk defa biri Ceren kadar sevebilmişti. Ben Ceren'den başkasına güven duyabileceğimi hissetmiştim. Başka bir kalp bulmuştum sevgi sığnağı olarak.

Hayatım film şeridi gibi geçince önümden, o hayatı yaşamamışım gibi geldi. Ben Gül değildim bir an için. Bu hayat bir film gibi kurmaca ve sahte geldi.

Hayatım çok da matah bir hayat değildi dışardan bakıldığında. İç dünyamda da öyleydi.

Hayalini kurduğum hayatı Neşe'yle yakalayacağımı umarken, kum taneleri gibi parmaklarımın arasından akıp gitmişti umutlarım. Üç yıl boyunca Neşe'yle beraber ölen umutlarımın da yasını tutmuştum. Umut olmadan yaşayamazdın. İnsan acizdi ve her şeyin iyi olacağına inanmadan yaşaması imkansızdı. Yaşamayı değerli kılardı umut. Tabii ya umuttu. Notların sahibi umut etmemi istiyordu. Serap teyzenin teorisiyle de birleştirirsek Allah'tan ümit kesilmezdi. Bulmuştum işte.

Hızla merdivenleri inip dışarı çıktım. Mektup bahçe kapısının bir iki adım önünden bana göz kırpınca gülümsedim. Oraya gidip çömeldim. Tam zarfı ters çevirip açıyordum ki bir korna sesi beni engelledi.

Kafamı kaldırıp bakınca kırmızı Mini Coper'ın önünde güneş gözlüğüyle fönlü saçlarıyla anahtar sallayan Ceren'i gördüm. Ah bu kızlar sanki başka araba yokmuş gibi kırmızı Mini Coper almazlarsa içleri rahat etmiyor. Mektubu cebime atıp ilerledim.

Yanına varınca ıslık çalıp eşofman üstümün kolunu ellerime kadar çekiştirerek kaportayı sildim. Anahtarı aldım.

"Vaytt be yavru! Arabalı hatunlara bayılırım." deyip yanağından makas aldım.

"İste köpeğin olsun! " dedi gülerek. Ben de gülümsedim.

Okula doğru sürdüm arabayı. Kapıya gelince Ceren öğrenci belgesini gösterdi içeri girdik. Aslında tanışacağımız çakma play boyu gözüm bir yerden ısırıyordu. Tam olarak emin olamadığım için Ceren'e bahsetmemiştim.

Yanına vardığımızda kısa bir taktim konuşması yaptı Ceren. Onu dinledikten sonra bana döndü bu olayın esas oğlanı.

"Selam ben Gökay"

"Aleykum selam Gökay gardaş ben de Gül. Memnun olduk" dedim kahvede takılan abi ses tonuyla. İnanın neden böyle konuştuğumu bilmiyorum. Ortamın gergin baskısından olsa gerek.

Böyle bir konuşma sonrasında tedirgin ve garipsemiş bir bakışla " Ben de... Ben de memnun oldum" dedi.

Baktı ki böyle gitmiyor ben bir el atayım dedi heralde Ceren. "Birer çay içelim, siz de orda konuşun. Çaylardan sonra çalışırız."

"Öyle olmaz. Sen çalış sana öğrettiğim açıları kullanarak birkaç fotoğraf çek. Biz sensiz de çay içeriz." dedi esas oğlan. Ondan böyle bir disiplin beklemiyordum.

Ceren itiraz etti " Amaa! Benim arkadaşım, benim ilgilenmem lazım."

"Artık biz de arkadaş olduk. Ben senden daha iyi ilgilenirim hem. Sen bu becerisizlikle eline yüzüne bulaştırırsın. Sana verdiğim işleri yap sen, o bile büyük başarı."

Dayanamadım sordum " Yaa ismin cismin bi tanıdık gelmiyor değil." Bildiğim bir Gökay vardı ona göre doğru soru " Sen ..... kolejinde okudun mu?"ydu.

"Evet ilkokul, orta okul, lise... hep orda okudum."

"Bizden iki yaş büyüksün dimi. Yani biz beşe giderken sen yediye gidiyor oluyordun. Bu da tuttu." bunları kendime söylemiştim. " Senin soyadın neydi, baban ne iş yapıyordu?"

"Yılmaz. Gökhan Yılmaz'ın oğluyum. Hani şu Yılmaz holdingin yönetim kurulu başkanı, ceosu. "

Bu bilgileri öğrendiğimde beni bir gülme aldı. İki şaşkın bakış huncarca gülen bana odaklanmıştı.

Biraz daha dayanamayıp sordu Ceren " Neye güldüğünü açıklar mısın?"

"Şey ya... Hahahaha.... Bu Gökay... Hahahaha... Şey Gökay ya... Hahahahahah...."

"Ooo şuan süper anladım ya. Aydınlandık gerçekten. " dedi çakma play boy.

Gülmem durunca açıkladım. " Gökay Yılmaz, hatırlar mısın bir zamanlar fakir değilse de gururlu bi kız çocuğu vardı. Hani onunla kavga ederken benzetmiştin. O da senden intikam almak için kick boks kursuna yazılmıştı. Seni benzetmek için 30 kişi toplamıştı. Bayağı bir dayak yemiştin." güldüm.

"Aaa sen o kız... Yaa dünya gerçekten küçük."

"Hahaha. Yine ne gıcıklık yaptın da kankam sana daldı acaba." bunu Ceren söylemişti.

"Hakketen yaa neydi ki bana bulaştın da dayak yedin Gül?". Play boyun bu lafı sonucunda hafızamı zorladım. Aa evet Ceren ağlamıştı onu hatırlıyorum onun için dalmıştım. Ama Ceren'i nasıl ağlatmıştı. Hahhaha. Buldum.

"Sen Ceren'e çıkma teklifi etmişsin o da ağlamıştı. Onu ağlattın diye sana dalmıştım." muzip gülüsemle bu sözlerimi fırlattım suratına suratına.

Onların yanından ayrılıp otobüse bindim. Ceren'den aldığım kartı bastım. İkili koltuklardan arkada kalanlardan birini seçip oturdum. Yanaklarım ağrıyordu. Uzun zaman olmuştu gülmeyeli.

Pencereden dışarı bakarken mektubum aklıma geldi. Açıp okumaya başladım.

"Birisi var.
Seni bu dünyadaki her şeyden herkesten çok seviyor.
Farketmesen de o hep senin yanında.
Seni korumak istiyor, görüyor, gözetliyor.
Sana sayısız iyiliklkerde bulundu, bulunmakta ve bulunacak.
Ona seslenirsen sesine karşılık veriyor.
Kim o Gül Karatepe, kim o?!"

Kim o Gül? Ceren? Babam mı? Yoksa kendisini mi imâ ediyor! Kim o kim!

MatruşkaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin