''Burdan gitmeliyiz.''
Ben sandalyede kaskatı kesilmiş ve göz kapaklarım şişmiş bir şekilde otururken Selim ve Derin de kağıtları topluyordu. Bir kez daha hayata tutunmaya çalışıp diğer insanlar tarafından kabul görmek için istekli olmuştum ama yine her şey mahvolmuştu. Hayatta hiçbir zaman bana gülmeyen şansı mucizevi bir şekilde güldürmeye çalışmıştım.
Fakat ne oldu?
Yine hüsran, her daim.
''Abla, hadi gidiyoruz.'' Yavaşça kafamı kaldırıp bana bakan Derin'e döndüm. Bir elinde kalem kağıtlar vardı ve diğer elini de bana uzatmıştı. Benim için o kadar uğraşıp didiniyordu ki bunların karşılığını verememekten korkuyordum.
''Hadi abla.'' Derin'in sesiyle irkildikten sonra yavaşça ayağa kalktım. Onu beklemeyerek önüne geçip oradan yürümeye başladım. Eve gitmeyi hiç istemiyordum. Çünkü eve gittiğimde bir ton soru sorulacaktı ve benim onlara cevap verecek ne halim ne gücüm vardı. Bedenim çok yorulmuştu ama aklım ondan daha yorgundu. Biraz daha dışarıda kalıp kafamı dağıtabileceğim ve o iğrenç anı unutabileceğim bir yer bulmalıydım.
''Siz eve gidin, ben biraz dolaşacağım.''
Derin kızgınmış gibi bana baktıktan sonra yumuşadı.
''Tamam. Telefonun açık değil mi?''
''Evet evet. Hadi siz gidin.'' dedikten sonra Selim'e bakmayarak arkama dönüp onların gittiği yönün tam tersine doğru yürüdüm. Az önce bulunduğumuz yeri biraz daha geçerek ilerlemeye başladım. Az önceki kalabalık dağılmıştı. Kaldırıma çıkarak sarhoş gibi yürümeye devam ettim. Nereye gittiğimi bilmiyordum. Sadece kalbim durmamı söyleyene kadar yürüyecektim.
Bir süre daha yürüdükten sonra bedenimin isyanıyla birlikte kalbim de durmamı emretmişti. Tam durduğum yerde olmasa da bir iki adım ilerisinde vapurların Büyük Ada'ya gitmek için kalktığı liman vardı. Bir an dönmeyi düşünsem de buraya kadar boşuna yürümemiştim herhalde. Bir şekilde değerlendirmeliydim. Ama tek başıma gitmek konusunda küçük bir tereddüt yaşadım.
Fakat beynimin hala ergen kalmış bir bölümü benim korkularımı bastırarak ego yığını olmuş bir şekilde kendini öne attı. Tabii ki de gidecektim. Sürekli birine bağlı olarak yaşamak beni gerçekten çok sıkıyordu ve kendimi özgür hissedemiyordum. En azından bir kere bunu yapmak ruhuma iyi gelebilirdi. Ayrıca her yorulduğumda oturup dinlenirdim bir bankta. Her şeyin bir çözümü vardı.
Kendi kendime gülümseyerek biletlerin alındığı gişenin önüne geldim. Arayıp anneme haber vermem gerektiğini biliyordum ama elim bir türlü gitmiyordu telefonuma. Gerçekten özgür bir kız olarak, kendi başıma gezmek istiyordum. Kimseye hesap vermeden. Ama bu tabii ki de imkansızdı.
Biletimi aldıktan sonra vapurun önünde duran adama biletimi gösterip yavaşça ilerledim. Vapura ilk gelen ben olduğum için her yer boştu. En üst kata çıkarak kendime bir köşe beğendim ve oraya oturdum. Denizi izlemek için harika bir yer olduğunu arkadaşlarımdan öğrenmiştim. Tabii ki de bu da hayatımdaki bir ilkti.
Bir süre sonra vapur dolmaya başladı. Genelde benim yaşımda veya benden birkaç yaş daha büyük gençler geliyordu. Hepsi etrafa gülücükler saçarak kendilerine oturacak bir yer arıyorlardı. Bir süre sonra vapur tamamen doldu ve hareket etmeye başladı. Denizin üstündeydin ve seni beşik gibi sallıyordu. Bu his gerçekten çok güzeldi ve ölmeden önce bunu da tadabildiğim için kendimi bir kez daha şanslı hissetmiştim.
Fakat yine benim moralimi bozan o berbat olay gelmişti aklıma.
Oflayarak tekrar suratımı astıktan sonra vücudumla beraber denize doğru döndüm. Karnımın hizasına gelen demirden tutunduktan sonra ayaklarımı en alttaki demirle arada kalan boşluktan aşağı sarkıttım. Kendimi tutamayarak küçük bir tebessüm ettim. Cidden çok zevkliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalemimde Saklı Çocuk
Teen FictionKanserli, haddinden fazla sivilceli, gözlüklü ve şanssız bir kızın tekiydim ben. Ölsem kimsenin umrunda olmazdı. Zaten sürekli bu tehlikeyle yaşıyordum. Duru bir kanser hastasıdır ve hastalığı dolayısıyla diğer yaşıtları gibi yaşayamıyordur. Yapabi...