Parktan ayrılarak eve doğru yürümeye başladık. Derin de tam düşeceği zamanı bulmuştu yani. Ayrıca bu kız nasıl düştü de bu kadar ağladı? Normalde hiçbir konuda bu kadar fazla ve hıçkıra hıçkıra ağlayan bir kız değildi.
Bahçenin kapısını açarak önce Derin'i bahçeye soktum. Ardından kapıyı kapatarak Derin'in koluna girip zili çaldım. Derin ağlamaya ara vermiş olsa da yüzünde zehir yemiş gibi bir ifade vardı. Kapı açıldığında ilk önce içeriye Derin girdi. Duvardan tutunarak yavaşça merdivenlerden çıkarken hızlı adımlarla ona yardım ettim. Asansörün kapısını açtıktan sonra Derin içeri girdi.
''Doruk ile tanıştığımız iyi oldu.'' Bu kız canı yanarken bile bana sataşmadan duramıyordu.
''Öyle mi?'' dedikten sonra kafasını sallayan Derin'den gözlerimi kaçırarak asansörün kapısını açtım. Hafifçe topallayarak kapının önüne yürüyen Derin'i annemden saklamak için bir fırsatım olmamasına üzülmem fazla zaman almamıştı.
''Derin, ne oldu kızım?''
Annem kapıyı açar açmaz Derin'i olduğu gibi eve aldı. Bu tepkiyi vereceğini bildiğim için şaşırmayarak ayakkabılarımı çıkarıp kendimi içeri attım. Kapıyı kapattıktan sonra uzun koridorda ilerleyerek odamın kapısını açtım. Telefonumu çantamın içinden çıkararak masama koyduktan sonra kendimi yatağımın üstüne bıraktım. Bugün olanları düşünmeye başladım diyemeyeceğim çünkü zaten sürekli aklım oradaydı. Bir arkadaşımın olması benim için arkadaşlık adına atılmış güzel bir adımdı. Doruk'u daha fazla tanımayı ve onunla zaman geçirmeyi istiyordum. Daha önce sadece Selin vardı ve onun da nasıl bir arkadaş olduğunu görmüştüm. Beni yüzüstü bırakmıştı ama ben nedense hiç ona kızamamıştım. İçten içe onun benden uzaklaşmak için geçerli bir sebebi olduğuna kendimi inandırmaya çalışıyordum. Bunu neden yaptığımı bilmiyordum ama böyleydi işte. Ne olursa olsun Selin ile geçirdiğimiz zamanlar eşsizdi.
Yataktan kalkarak üstümü değiştirdikten sonra yerde ve üst üste dizdiğim kitaplarımın önündeki siyah kaplı kitabı elime aldım. Uzun zamandır okumaya zamanım olmamıştı. Küçükken de okumaya bu kadar bağlı olmam kendimle gurur duymamı sağlıyordu. Ama küçükken bilmeden söylediğim yanlış bir şey vardı. Boş zamanlarımda ne yaptığım sorulduğunda kitap okumak derdim. Ama yanlış. Çünkü kitap okumak için boş zamanların dışında ayrı bir zaman ayırman gerek.
Sağ tarafıma dönerek sandalyemi geriye çekip oturdum. Masayla aramdaki mesafeyi okuyabileceğim düzeye getirdikten sonra kitap ayracımı yerleştirdiğim sayfayı açtım. Okumaya başladığım sırada telefonum çaldı. Ahh, hep böyle oluyor.
Telefonuma gelen çağrının sol üst tarafında yazan Doruk'un ismini görünce heyecanlanarak ayağa kalktım.
''Efendim?''
''Naber Duru?'' Sesi telefonda, olduğundan daha kalın çıkıyordu. Avucumda biriken teri üstüme sildikten sonra devam ettim,
''İyiyim. Sen nasılsın?''
''Ben de iyiyim. Canım sıkıldığı için aramıştım.'' Öyle mi? Pekala.
''Pekala.'' dedikten sonra az önce kalktığım sandalyeye tekrar oturdum.
''Yarın kaçta gidiyoruz?'' Anneme Doruk'un geleceğini söylemeyi unuttuğumu hatırlayarak elimi alnıma vurdum.
''Şey, henüz anneme sormadım. Ama ben birazdan sana mesaj atarım.''
''Tamam. Görüşürüz.''
''Görüşürüz.'' diyerek telefonu kapattıktan sonra masanın üstüne koyarak tuttuğum nefesi geri verdim. Rahatladığımdan emin olarak odamdan çıkıp mutfağa doğru ilerledim. Derin'in sesi duyulmuyordu. Koridorun sonundaki mutfağın kapısını açarak içeri girdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalemimde Saklı Çocuk
Teen FictionKanserli, haddinden fazla sivilceli, gözlüklü ve şanssız bir kızın tekiydim ben. Ölsem kimsenin umrunda olmazdı. Zaten sürekli bu tehlikeyle yaşıyordum. Duru bir kanser hastasıdır ve hastalığı dolayısıyla diğer yaşıtları gibi yaşayamıyordur. Yapabi...