Duyduklarımı idrak etmeye çalışarak gözlerini sımsıkı kapamış olan Doruk'a döndüm. Bu duyduklarım doğru muydu yoksa bana bir kamera şakası falan mı yapılıyordu? Özer beyin yüzünde yansıttığı ifade kadar hastaysam eğer çok fazla zamanım yokmuş gibi gözüküyor.
''Bu, ne demek, oluyor, Doruk?'' Göz pınarlarım dolmaya başlarken boğazıma oturan korkunç bir yumru yüzünden zar zor konuşuyordum. Yutkunarak ağlama isteğimi geçirmeye çalışsam da gözyaşlarım ısrarla yerlerinde durmamaya kararlıydılar.
''Bu ne demek Doruk?!''
Bağırdığımda vücudum acıdı. Az önce duyduğum ses benim sesim değildi. Kafamın içinde başka bir kafa varmış gibi ağırıyorken, Doruk gözyaşlarını sildi. Hayır, ben zaten ağlıyorum. Bir de onu böyle görerek hıçkırarak ağlamamı mı istiyordu?
''Doruk cevap ver!'' diyerek aynı hızla yattığım yatakta hızla doğruldum. Bu hareketim yüzünden vücudumdaki bazı kemikler daha çok acımıştı. Doruk ayağa kalkarak kollarını göğsümde siper edip düşmemi engellediğinde hıçkırdım. Bu kadar mı kötüydüm gerçekten? Bu kadar mı hastaydım? Benim kurduğum hayallere, yapmak istediğim şeylere ve bağladığım ümide karşılık olarak hastalığım mı büyümüştü? Ne olurdu yani vücudum da bana biraz yardım edebilse? Bu kadar mı umutsuzum?
''Duru sakin ol.'' Doruk'un uyarısı üzerine annem endişeyle içeriye girdi. Özer bey bana bir bakış atarak kapıyı kapattıktan sonra annem Doruk'u itti ve yanıma geçti.
''Ben duymasaydım ne zaman söylemeyi düşünüyordunuz?!'' Anneme bağırdığımda gözleri doldu ve önüne baktı.
''Cevap ver anne!''
''Duru, lütfen böyle yapma.'' Sinirle kollarımı annemden kurtarıp yatağın diğer tarafından ayaklarımı sarkıtarak aşağı indim. Doruk yanıma gelmeye hazırlanırken sağ kolumu ona doğru uzatarak öfkeyle bağırdım,
''Gelme!''
''İkiniz de biliyordunuz değil mi? İkiniz de benim öleceğimi biliyordunuz ama benden sakladınız? Psikolojim bozulmasın diye mi? Ölürken mi haberim olacaktı benim?!''
Doruk olduğu yerde kollarını bana uzatarak kaşlarını çattı. Sinirlenmemişti ama benimle konuşmak istediği açıktı.
''Duru, konuşalım. Sinirlisin ve doğru düşünemiyorsun.''
''Yaklaşma bana!''
''Kızım, biz de seninle beraber öğrendik.''
Annemin akan gözyaşlarına aldırmayarak hırladım. Şuanda hissettiğim duyguların beni acıtma oranı, vücudumdaki ağrılardan daha ağır basıyordu. Hafif kambur bir şekilde duruyordum ve sağ kolum hala Doruk'un bana yaklaşmasını engellemek için ona doğru havadaydı. Elimi kendime çekerek tekrar onlara baktım. İkisi de perişan görünüyordu.
''Size inanmıyorum!''
''İnanmak zorundasın!'' Doruk'a tekrar kafamı çevirdiğimde gözlerinden akan yaşlar bende daha büyük bir ağlama isteği uyandırdı.
Bir süre sadece ayakta dikilerek onlara baktım. Sırayla ikisinin de gözlerini süzerek kalplerinde yaşadıklarını anlamaya çalıştım. Hemen sonra ayaklarım harekete geçti ve koşarak kollarımı Doruk'un boynuna sardım. Birinin benim yanımda olmasına ihtiyacım vardı. Başka birine muhtaç olmak beni mahvediyordu ama bu doğruydu ve kabullenmekten başka yapacak hiçbir şeyim yoktu. Öleceksin Duru.
Öleceksin.
Bu kadar erken olacağını düşünmüş müydün daha önce? Hayal kurarken ölümü de içine almış mıydın hayallerinin? Bak, hiç ummadığın bir şekilde çıktı karşına. Şimdi de seni içine almak istiyor. Gidecek misin? Sen cidden yenilecek misin? Bu kadar erken mi pes edeceksin? Hem de daha yeni yaşamaya başlamışken. Daha yeni başlamışken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalemimde Saklı Çocuk
Teen FictionKanserli, haddinden fazla sivilceli, gözlüklü ve şanssız bir kızın tekiydim ben. Ölsem kimsenin umrunda olmazdı. Zaten sürekli bu tehlikeyle yaşıyordum. Duru bir kanser hastasıdır ve hastalığı dolayısıyla diğer yaşıtları gibi yaşayamıyordur. Yapabi...