32. BÖLÜM

3.4K 176 17
                                    

Telaş, bünyemde bağışıklık kazanmıştı artık. Kalbimin o hızlı ritmi, normale dönmek için uğraşmıyordu. Hızlı ritim, normalleşmişti. Alıp verilen nefesler, hızlı olması gereken hareketler... Hepsi sıradanlaşmıştı artık. Farkını koruyan tek bir şey vardı: ne yapacağını bilememek. İşte bu, tüm normalleri altı üst ediyordu.

Selim oyuktan kafasını uzatıp baktı. Yeni yeni susmaya başlayan motor sesleri bize zaman tanıyordu. Ancak bu zamanı iyi değerlendirmek kesinlikle benim işim değildi. Tamamıyla Selim'e bıraktım kendimi. Elimi tutup beni oyuğun diğer tarafına geçmeye zorlarken hissetmiştim gerginliğini. Elimi tutan eli kasılmış, tüm damarları meydana çıkmıştı. Birkaç saniye önce hapsolduğum derin bakışlarında şimdi endişe hüküm sürüyordu.

Kapıdan ilk girdiğimizde bizi karşılayan alana yeniden çıktığımızda, Selim'in oyuğun önünden çektiği varilin arkasına saklandık. Buradan tek çıkış yolumuzda henüz birileri görünmüyordu ancak görmemize belki de saliseler kalmıştı. Gittikçe azalan zamanda bir anlığına Selim'e baktım. Bakışlarını, ifadesini inceledim. Çaresizdi ve korkuyordu. O an bir şeyler koptu içimde. Selim'i böyle görmek, çaresizliğini bu kadar net, korkusunu bu kadar içten yaşadığını hissetmek...

Çevirdim bakışlarımı önüme. Gözlerimi yumup derin bir nefes aldım. Tekrar açtığımda fark etmiştim. Nihayet beynime gitmeye başlayan sinyaller bir ampulü parlatmıştı. Kocaman varillerin bulunduğu bir depoda saklanacak yer aramak, büyük ahmaklıktı.

Koluna yapıştım Selim'in. "Kalk!" diyerek olduğu yerden kaldırdım onu. Endişe dolu bakışları bana çevrilmişti. Neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Hızla karşı duvarda dayalı olan varillere koşturdum bileğimin acısına aldırmayarak. Birinin kapağını kaldırıp Selim'e döndüm. "Gir!" Suratıma bakmaya devam edince onu varile doğru iteledim. "Hadi!"

Varilin kapağını elimden aldı. "Önce sen." deyip kollarımdan tutarak beni varilin içine soktu. Kafama bastırıp beni oturttuktan sonra kapağı kapattı. Sonrası koca bir boşluk...

Öldürmeyen acı, güçlendirir. Şu an için aklımdan geçen tek cümle buydu. Karanlığın ortasına öylece oturup bekleyecek kadar cesaretim yoktu. Bir şeylere tutunmaya ihtiyacım vardı. Üzerine yüklenmek zorunda olduğum bileğimin hissettirdiği acı, elbette tek başına yeterdi. Ancak karmakarışık olan aklım, bunu bir kenara bırakmayı yeğlemişti.

Alnımı dizlerime dayayıp düşünce karmaşasının içine daldım. Bu karmaşadan ilk kurtulan Selim'in gözleri olmuştu. Üzerinde uzun uzun düşünmeyi gerektiren gözleri. Daha sonra elimi tutan eli ve korkusunun bir diğer belirtisi olan yüzü. Bir bir ayrılıyorlardı karmaşanın içinden tekrar geri dönmek üzere. Oluşan bu koca düşünce havuzuna bir girip bir çıkıyorlardı. En sonunda bir cümle çıktı havuzdan, sırılsıklam. Kurumayı bekler gibi cevap bekliyordu.

Gerçekten bana karşı içinde hangi duygunun olduğunu açık açık söyleyecek cesaretin var mı?

Cevap alamadan kuruyup gitmişti bu cümle, ardından bir diğerini havuzdan kurtararak.

Selim'e karşı içimde hangi duygu var?

Koca bir boşluğa bakıyordum. Vücudumdaki tek tepki; büyüyen göz bebeklerimdi. Zihnim, bu karmaşadan kurtardığım iki cümle ile dolup taşmıştı. Cevap arayışlarım, baktığım boşluk içinde kaybolup gitmişti. Kulaklarımın işittiği uğultulu seslere verdim dikkatimi. Aksi halde bu koca varildeki boşlukta kaybolup gidecektim.

"Malları yerleştirdikten sonra üzerini kumla kapatın. Sonra tahtaları yerleştirirsiniz. Öbür türlü açılmaya müsait görünüyor." Ses gittikçe uzaklaşıyordu bizden. Birkaç ayak sesinden sonra tekrar duyuldu aynı ses. "Dışarıdaki aracın sahibini buldunuz mu?"

KOMŞUNUN OĞLUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin