56. BÖLÜM

323 19 3
                                    

Sırt çantamı alıp evden çıkarken babam ve annem çıktı odalarından. "Günaydın." dedim neşeli bir gülüşle.

Babam montuna uzanırken "Günaydın." dedi. Sesi ve duruşu biraz gergindi.

"Bir sorun mu var?"

"Okula gidince öğreneceğiz."

"Ne?" Güne hızlı bir kalp çarpıntısıyla başlamak, hali hazırda gergin olan bedenimde bomba etkisi yaratıyordu.

"Haydi, gidelim." diyerek kapıdan çıktı annem. Babamda peşinden giderken olduğum yere mıh gibi çakılı kalmıştım.

Babam bir an arkasını dönüp bana baktı. "Haydi Defne, derse geç kalacaksın."

Çantamın sapını sıkıca kavrayarak gittim peşlerinden. Onu kendime dayanak olarak kullanıyordum. Yoksa yaprak gibi titreyen bedenimin devrilmesi an meselesiydi. Arabaya bindiğimde idamını bekleyen mahkum gibi sessizdim.

Okula varana kadar bu sessizliğimiz korundu. Bahçe kapısından velilerimle girmek birkaç kişinin gülerek bakmasına sebep olmuştu. Gözüm bundan çok, müdürün odasına ağır ağır ilerleyen adımlarımızdaydı.

Babam müdür odasının kapısını tıklatıp açtı. "Merhaba." diyerek içeri girerken annemde hemen arkasındaydı. Birkaç adım gerilerinden ilerlerken aklımdan geçirdiğim tek şey bu ziyaretin dünle ilgisi olmamasıydı. Ancak kapı eşiğine geldiğimde aynı polisin, aynı yerinde, omuzları dik bir şekilde oturduğunu gördüm. Suratını izlediğim birkaç saniyenin sonunda kapı suratıma kapandı. Annem, babam, müdür ve polisle aramızda tek bir kapı vardı. Ne içeriden herhangi bir ses geliyordu ne de dışarıda yanımda olan biri vardı. Hala sıkı sıkı tuttuğum çantamın sapı, elimin altında terden ıslanıyordu. Gözlerim, küf yeşili kapının renginde kaybolmuş gibiydi. Başka bir şey göremeyecek kadar kitlendi bakışlarım o kapıya. Zaman durmuş, zihnimdeki sesler yok olmuştu.

Aradan ne kadar zaman geçtiğini kestiremiyordum. Annemler müdürün odasından çıktıklarında bakışlarım hala o kapıda sabitliydi. Gözlerim ilk olarak babama kaydı. İfadesiz tutmaya çalıştığı yüzündeki endişe belli ediyordu kendini. Annem ağlamıştı, kırmızı gözlerinde hala nemlik duruyordu. Bana dönen bakışları, ok gibi saplanıyordu yüreğime.

"Konunun takipçisiyiz, lütfen endişelenmeyin." diyordu, en arkadan çıkan polis memuru, babama. Daha sonra elini uzattı. Babam, her zamanki dik duruşuyla elini sıktıktan sonra teşekkür etti. Polis arkasını dönüp gitmeden önce baktı bana. Dünkünden farklıydı bu seferki bakışları. Hiçbir anlam yükleyemediğim gözleri, benden ayrılıp, uzaklaştı.

Tekrar bizimkilere baktığımda annem, elini alnına dayamış sessizce ağlıyordu. Babam ise gözlerini bana dikmişti.

"Ne oldu?" Sesim öyle kısık çıkmıştı ki, babam uzun süre bana bakmayı sürdürürken duymadığını düşünmüştüm.

Sonunda bakışlarını kaçırdı. "Evde konuşuruz. Haydi, gidelim." deyip bir adım attığı sırada atıldım.

"Ama benim dersim başlamak üzere."

Yeniden döndü bana. "Bugün girmeyeceksin derslere. Hatta belki birkaç gün."

Bir şey söylememe fırsat vermeden, annemin koluna girip çıkışa yürümeye başladı. Hoş, fırsat verse de bir şey sormaya cesaretim yoktu. Peşlerinden ağır adımlarla giderken Özge'yi gördüm. Merdivenlerden çıkarken bizimkileri görmüştü. Selam vermek için yanlarına yanaşıyordu ki vazgeçti. Hallerini görünce buna cesaret edememişti. Onlardan seken selamı bana verdiğinde endişeliydi.

"Ne olduğunu sormaya korkuyorum." dedi hemen yanımda durarak.

"Sorma, anlatırım." dedikten sonra durmadan devam ettim yürümeye. Annemlere yetişip arabaya binerken içimi kemiren fareler, dişlerini daha çok bastırmaya başlamıştı. Geldiğimiz gibi yine sessizce dönmüştük eve. Babam salona geçip koltuğuna yerleşirken annem üzerini değiştirmek için odasına girdi. Kapı önünde ne yapmam gerektiğini bilmeden öylece bekliyordum. Bir yandan odama sığınıp tüm gerçeklerden kaçmak istiyordum ama diğer yandan merak, beni onların karşısına çıkmaya zorluyordu. En sonunda neyi ne kadar bildiklerine olan merakım, ağır adımlarla beni babamın karşısına götürdü. Peşimden annemde gelmişti. Oda koltuğa oturup kollarını birbirine kavuştururken bakışları ben haricinde her yerde dolaşıyordu. Bu ölüm sessizliğine daha fazla tahammülüm kalmadı. Çantamı kanepenin önüne bırakıp isyan edercesine sordum. "Neler olduğunu anlatacak mısınız artık?"

KOMŞUNUN OĞLUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin