15/ 1.kısım

7 2 0
                                    

Aylardan kasım, günlerden perşembeydi. Kasımın ilk perşembesi, yani doğum günümdü. Okula gitmem gerektiğinin bilincindeydim, yine de içimdeki o derinlerde kapalı çocukluk ve eski ben bir iyimserlikle bugünün özel olduğunu hissetmeme neden oluyordu. İçimden söküp atamadığım bu eski, çocuksu, yitik benler yüzünden umudun tadını alıyordum. Yataktan ayaklarımı sarkıtıp, alarmımın yinelenmesini dinledim. Sevimsiz ton, bana hüzün veriyordu; kalbim deşiliyormuş gibi hissediyordum. Sabahları onun sesiyle uyanmayı, kızdığım öpücüklerini ve tatlı atışmalarımızı. Sabahların olduğunu, yeni bir güne uyandığımı anladığımda içime çöken yorgun kırgınlığı sevmiyordum. Ne olursa olsun, Yasir'in yüzünün yolumu aydınlatmasını özlemiştim. Bir anda hayatından dışarı edilmiş gibiydim, gibisi fazlaydı belki de. Eski anlamım onun gözünde kaybolmuştu, belki de o eskilerin yenilerin üzerine gölge düşürdüğünü fark edecek kadar akıllıydı. Yeni hayatında, yeni mutluluklarına benim eski somurtkanlığımı istemiyordu. Böyle düşünmek kolaydı ama asla inanamıyordum. İnanmak, onu tamamen benden alacakmış gibi geldiğinden gözlerimin kapıyı aşındırmasına, uykumdan önce zihnimin yalnız onunla dolmasına izin veriyordum.

Düşüncelerimin yönü, nemlenen gözlerimi ağırlaştırmaya başlayınca ayaklarımı soğuk parkeye bastırdım ve birkaç saniyeliğine titredim. Güz artık yerini kışa bırakacakken, incecik pijamalarımla ve çıplak ayaklarımla uyumayı bırakmalıydım; artık üşüdüğümde yalnızca bir battaniyeyle yetinmek zorunda olduğumu sindirmem gerekiyordu.

Kalktım ve hemen elimi yüzümü yıkadım. Saçlarım dün akşamdan biraz nemli olsa da, kurutmadan düzleştirdim. Yanık kokusunun saçlarıma sinmesini istemezdim, o yüzden saç spreyimi sıktım ve banyodan çıktım. Okul formalarım, yıkanıp ütülenmiş ve odama bırakılmıştı. Bugünün doğum günüm olduğunu düşünüp, biraz kural ihlali yapsak nasıl olur diye düşündüm kısa bir an, sonra doğum günümün kimsenin umrunda olmadığı gerçeğiyle elimi gömleğime attım ve, pileli okul eteğimi giydim. Siyah çoraplarımın üzerine dizime kadar gelen bordo bir çorap daha giydim ve kısa siyah yarım botlarımı giydim. Deri çantamın içine sınava hazırlık kitaplarımı doldurdum ve dudağıma bordo rujumu hafifçe değdirip odadan çıktım. Rimel sürmek için odama geri döndüğümde, giyinirken fark etmediğim yerdeki gri zarfı eğilip aldım. Zarfın içinden çıkan notu okurken, gözlerim normalde olduğundan iki kat daha büyümüş ve mutlulukla dolmuş olmalıydı.

"bugün senin doğum günün, en azından bana öyle söylemiştin. Dünü, öncesini ve pek tabii geçmişini bugünlük unut. Bugünlük sadece Meriç'i ve Yasir'i hatırla. Yarının elimizde olmadığının farkındayım, o yüzden şimdi gardırobunu aç ve sen uyurken bıraktığım elbiseyi giy. Hazır olduğunda yanındayım."

-yasir.

Notu okumayı bitirdiğimde, çantam çoktan omzumdan düşmüştü. İyiki erkenden kalkmıştım, yoksa hazırlanmak için hiç vaktim olmayacaktı. Hızla üzerimi soyundum.

Bugünü unutacağını düşünmekle hata yapmıştım, sözünü dinleyecek ve bugünü geçmişin üzerine çekeceğim bir sünger gibi geçirecektim. Aynaya geçtim ve kendime baktım.

"kendine iyi bak Meriç. Sen Meriç'sin. Dünde ne olduğunu siktir et ve artık zırvalamayı kes. Dünü hatırlamıyorsun, bugünü unutmayacaksın ve... yasir'in kalbi kırılmayacak."

Kendime meydan okurcasına yaptığım iç konuşmamı kısa kesip, dolabı açtım. Karşıma diğer askılardan ayrılmış koyu yeşil bir elbise çıktı. Aslında iki parçalık bir takımdı. Hemen askısından çıkardım ve giydim, yeni gibi değildi. Zaten markası yazmıyordu. Eteklerimi düzelttim aynada kendime baktım. Yarım kollu, belime kadar vücudumu sıkı sıkı saran kapalı yakalı bir büstiyerdi. Hemen altına kalem etek gibi ara boyda, vücuduma tam oturan eteğimi giydim. Uzun boyum, sanırım güzel görünmeme neden oluyordu. Ayakkabılarımdan, bileği deri bantlı, bir bottie'yi giydim. Küçük, siyah cam gibi görünen çantamı yatağa bıraktım ve saçlarımı taradım. Arkaya doğru dümdüz inen saçlarımı sağ tarafını, sağ kulağımın arkasında sıkıştırdım ve sağ kulağıma büyük, siyah üçgen şeklindeki küpemi taktım. Gözlerime eyeliner çekip, yoğun bir şekilde kirpiklerimi rimelledim. Dudağımı, mat bir kahverengi rujla boyadım. Geri çekilip kendime baktığımda, yüzümdeki solgunluğu kapatmak adına allık sürmeye karar verdim. Yasir'in en sevdiği o yüzden hep onu kullandığım parfümümü boynuma sıktım. Çantamı koluma asıp kendimi gözden geçirdiğimde, kendimi beğendirme arzusuyla tartıyordum. Bugün, olması gereken pek çok şey için bir başlangıç noktasıydı. Adımlarımı hızla kapıya çevirdim. Merdivenleri, göğsümü şişirip duran bir heyecan içinde indiğimde, karşımda onu görmeyi beklemiyordum. Üvey babamın hemen yanında oturuyordu, ciddi yüz ifadesi beni fark edince askıda kaldı. Ayağa kalktı ve bir iki adım yürüdü. Özlem aramızda öylesine somuttu ki, havayı oluşturan taneciklerinin özlemden oluştuğunu iddia edebilirdim. Altında dar bir siyah bir pantolon, ayaklarında ise normalde giymeyeceği kadar şık bir ayakkabı vardı. Üzerindeyse, özlemin ve dengesi bozuk hormonlarımın etkisiyle utanmaz hayaller kurduran bir gömlek ve süveter vardı. Dümdüz, lacivert şeritli gömleği ve siyah süveteri... Son basamağı da düşmeden inip karşısına geçtim. Ne yapacağımı kestiremiyordum, aradaki boşluğu unutup boynuna atlamalıydım belki de. Gözleri bir tür beğeniyle üzerimde gezinip, yine yüzümde durdu. Ertuğrul amca boğazını temizleyene kadar ağır bir çekimde öylece dikildik. Aslında bu minik saniyeler boyunca sürmüştü ama birbirimizi o kadar uzun zamandır görmüyorduk ki, saniyeler yıllanarak özlediğimiz duygularla harmanlanmıştı.

GEÇMİŞİN GÖLGESİNDE, AŞEKAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin