6.

34 6 0
                                    

"Uyan bakalım güzelim, maalesef sabah oldu."

"maalesef dediğine göre, sabah olmamış gibi yapabiliriz, ha?" yorganın içine girip, bedeninden ayrıldığımda gülüyordu.

"benim işe gitmem gerek, keşke müstakbel karım bana bir kahvaltı hazırlasa..." uyku gözlerimden büyük bir süratle çekildiğinde, müstakbel karım ifadesine kendimce anlamlar yüklemekle meşguldüm. Hızla ona doğru döndüm ve gözlerine baktım, beni izliyor oluşuna muhtemelen yalnızken değinecektim. Gülüşü, çocuksu yüzüne çok yakışıyordu. Kesinlikle sakalları çıkmasa, pekala çocuk gibiydi. Tamam, abartıyor olabilirdim ama sevimliliği yüzünden bu yakıştırmadan fazla kaçamazdı yüzüne ıslak öpücükler bırakılmayı düşündüren bir şeydi işte. Ben yaşımdan daha olgun durduğum için, yanında hiç sırıtmıyordum. Boylarımız arasında çok da yoktu ve çoğu zaman yan yana durduğumuzda ne kadar yakıştığımızı düşünürdüm.

Günler önce, onun yanına gelişimin –onun beni buluşunun- üçüncü ayında, kötü bir kabus görmüştüm. Ve tek düşünebildiğim ondan uzaklaşmak olmuştu. Kötü rüyaları her zaman görürdüm ama çoğu zaman sadece geçmişime ait olurdu. Oysa o gece, benim yüzümden mutsuz olacak bir insanın vebali çökmüştü içime. İçim o kadar doluydu ki benim; mutluluk ve mutsuzluk, acı ve neşe, hayal ve vicdan... çok şey çelişiyordu, çok şey olup bitiyordu. Bazen, artık yapmayacağıma söz verirsem iyi bir insan olabileceğimi düşünüyordum. Zaten yıllardır kötü şeyler yapmamıştım sadece kötü şeyleri düşünürken, canım yanmıştı. Sonra, bu sözü versem bile saf bir iyi olamayacak olmam rahatsız ediyordu beni. Annem, babam, kardeşlerim, arkadaşlarım ve Yasir çok daha güzel şeyler yaşamayı hak edecek insanlardı. Benim gibi olmayan şeyleri.

Onun müstakbel karım ifadesi, bana bunları düşündürmüştü yeniden. Karısı, ona güzel gecelerde eşlik edecek biri, sabahları öptüğünde safça karşılık verecek biri olmalıydı. Çocuklarını güzel yetiştirecek ve her gece vicdanı rahat aynı yastıkta uyuyabilecek biri. İçimde yükselen hüzün ve garip bir sancı, o kadını kıskandığımı rahatça itiraf ettirdi bana.

"seninle evlenecek olan kadın çok şanslı Yasir, ama ne yazık ki o ben değilim." Yüzü anında düşerken yatakta doğruldu. Çenesi seğiriyordu, gözleri büyük bir öfkeyi barındırıyor gibi gözüküyordu.

"ben artık çok yoruldum Meriç, seni anlayamamaktan, seni mutlu edememekten." Sözünü kesme ihtiyacı hissettiğimde zaten çoktan karşısına oturur pozisyonda geçmiştim.

"beni mutlu ediyorsun Yasir, sadece sen ama ben seni edemiyorum. Edemem. Üzgünüm."

"neden buna sen karar veriyorsun ki? Bir kez bencil olma Meriç. Sadece bir kez. Bana bak ve senin yanında nasıl huzurlu uyuduğumu gör." Kalktı ve odanın kapısına doğru yürümeye başladı.

"kahvaltı edeceğiz, hemen hazırlansan iyi olur."

İçinde biriktirdiği kırgınlıklara yenisini eklediğimde pişman hissettim kendimi. Pişman. Bu duygu diğerlerinden daha tanıdıktı bana, belki bu yüzden acısına artık çok diyerek değer biçmiyordum. Ama siz bu acıyı benim kadar taşıyamazdınız.

Onu çok üzmüştüm, kırmıştım ve terketmiştim. Defalarca ve defalarca... Aynısını kendime yapılsa nasıl hissedeceğimi bilerek hemde. Kötü kız, kötü kalp ve kötü duygular, benden çıkarılamayacak olan kesin yargılardı.

İlk geldiğimde onunla birlikte her şeyi yaşadım, günü onunla bitirdim. Kütüphaneye, alışverişe, yemeğe, yüzmeye her şeye onunla gittim. Sonra ondan uzaklaşmaya başladım, nerede olduğumun farkına vardıkça. Pahalı ayakkabıları giydikçe fark ettim çoğu şeyi. Gardırobum hayallerimdeki gibi büyük olduğunda ve her istediğimde istediğim şeyi yapabildiğimde. Bir masala uyandırılmış biri gibi kusursuzca yaşamıştım, yabancılık çekmeme lüzum yoktu zira hayallerimde bunu çokça yapmıştım. Aşkı bile bulduğum için dünyanın en güçlü kızıydım. Her şeye sahip ve mutlu. Mutlu olduğumu fark edince asıl olanlar. Bu ben değildim.

GEÇMİŞİN GÖLGESİNDE, AŞEKAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin