Tam onlara yaklaşıyordum ki gerçekler yüzünü sağlam bir tokat attılar. Birinci kural: ölülerle konuşulmaz .İkinci kural : Ölüler ölmüştür.Üçüncü gerçek:Kafayı sıyırıyorum.Bu düşünceler kafamda fink atarken koşarak arabaya gittim ve yanımdaki Kevin a aldırış etmeden arabayı kullandım.Eve vardığımda yine o lavanta kokusu burnuma geldi ama bu sefer hafifti. Eve girdiğimde sormam gereken iki soru vardı ;bu kokuda ne ve bu zırlayıp duran lanet bebek kimin fırlaması? Annemlere doğrudan bu şekilde sormam yanlıştı fakat sordum. Bana öyle bi koku olmadığını ve evde bebek de olmadığını söylediler. Ayrıca Dr Chris in daha demin burada olduğunu ve yarın için bir randevu ayarladığını söylediler.Benim düşündüğüm tek şey bu susmayan bebek ağlamasıydı. Odama çıktığımda görüceğim şeyi bana daha önce söyleseler sanırım popomla gülerdim. Yatağımda kanlar içinde zırlayan bi bebek vardı dünya tatlısı bir şeydi ama kanlıydı.Bu yüzden bende ona bi korku filminden duyduğum Anabell ismini verdim . Odanda kanlar içinde bi bebek ağlıyo ve sen ona isim mi veriyosun diye sorucak olursanız nede olsa benden başka kimse onu görmüyo ve duymuyo o yüzden isim vermek tuhaf değil bence . Bebeği yatağımdan alıp masama koydum ve kulaklığımı takıp sia big girls cry şarkısonı dinlemeye başladım.Kısa süre sonra uyuyakalmışım.Sabahleyin annemin 8.1 şiddetindeki sarsmasından sonra uyandım ve koşarak duşa girdim . Duştan çıkıp Dr Chris ile olan randevuma geç kalmamak için aceleyle giyindim aşağı indiğimde babam kahvaltı yapmama bile izin vermeden beni arabaya bindirdi. Yolda bana muhtemelem yaşlı çirkin ve uyuz olan doktorumla ilgili bilgi versede ben evdeki ölü arkadaşlarımı ve bebeği düşünüyordum.Sonunda gelmiştik.Arabadan inip hastaneden çok bir eve benzeyen yerin kapısını çaldık.Kapıyı bayan meme olarak adlandırdığım kadın açtı . İnanın bana bi ada ihtiyacı yok bayan meme tam onluk bi isim. Her neyse içeri geçtiğimde bni bi odaya yolladılar ve içeri girdiğimde karşılaştığım varlığın insan olup olmadığını düşünürken bana "Bayan caroline oturun lütfen " dedi. Bende yerime geçtim . Daha ben bişey demeden"Caroline forbes.1992 doğumlusunuz.Burcunuz başak.Üniversite okumuyorsunuz çünkü okulun insanları yüzeyselleştirdiğini düşünüyorsunuz.Doğru mu? " dedi bendense sadece "hı hı " diye garip sesler çıktı. Tam adamın kaslarını ve benim hakkımdaki şeyleri bu kadar iyi bilmesinin nasıl mümkün olduğunu düşünürken o koku burnumun direklerini sızlattı. Lavanta kokusu. Ama bu kolay bi koku değil yani bu seferki resmen canımı yakıyordu. Bu kadar ağır kokmasının sebebini düşünürken bana " Tüm bu bilgileri babanızdan aldım. Burada olmanızın sebebini söylemek istermisiniz yoksa ben bunuda söyleyeyim mi?" dedi bende " yaşadığım kazadan sonra ölü arkadaşlarımı görüyorum . Bana benimle konuşmaları gerektiğini söylüyorlar. Bide dün gece kanlar içinde bi bebek gördüm sürekli ağlayan ama o kazada bebek falan yoktu. Ayrıca cenazede ve burada güçlü lavanta kokuları aldım." diyip dözlerimi bitirdim oda bana " lavanta kokusu benim kullandığım bir koku değil aksine sevmediğim bir kokudur. Hayallere gelicek olursak onlara hiç cevap vermeyi denediniz mi ? Size bu konuda tek tavsiyem mezarlığa gidip hayallerinizin size ne söylediğini dinlemeniz. Ama bunu tek başınıza yapmanıza izin veremem.Eğer izin verirseniz yarın sizinle mezarlığa gelebilirim." bu sözlerinden sonra aklıma gelen tek şey şu oldu Körün istediği bi göz Allah verdi iki göz. Babam beni almaya gelene kadar benim hakkında konuşup durduk. Ama ona bekar olup olmadığını sorma fırsatı bulamadım. Ama yarını iple çekiyorum. Babamla eve geldik akşam yemeğini yiyip sorgumu verdikten sonra odama çıktım gördüğüm manzara bana daha da tuhaf geldi . Bebek büyümüştü en az iki yaşındaydı daha dün yeni doğmuş gibi olan bebek nasıl şimdi iki yaşında olmuştu hala şaşkınım...