BİLİN BAKALIM NE OLDU?

173 14 11
                                    

Aze'yle Eray uzun bir süre birbirlerine kitlendiler. Ortamda öyle bir atmosfer vardı ki, ikisinin birbirine bakması Nil'in intiharını bile hafifletmişti. Bu atmofseri dağıtan Aze oldu. Nasıl mı dağıttı? Kolumdan çekerek...

"Özge, biliyordun ve bana söylemedin mi?" Aze, titrek sesiyle bana bu soruyu yöneltmişti. Eray'ın burda olduğunu bilmiyordum bu tamamen tesadüftü.

"Saçmalama Aze, bilsem söylemez miydim? Senin üzülmeni ister miyim ben hiç?"

"Kim üzülüyor canım? Ben üzgün falan değilim." 

"Seni senden de iyi tanıyorum, bana yalan söyleyemiyorsun." Bal gibi üzgünsün işte sus.

"Tamam, bu gece senin için Orçun'u ekiyorum. İkimiz güzelce dağıtalım ne dersin? Böyle zamanlarda alkol almak ikimize de iyi geliyor biliyorsun. Sahile gidelim mi?" Şuan Nil'in intihara kalkışmasından daha önemli bir olay vardı ortada. Arkadaşım söz konusuysa dünya umrumda olmazdı. 

Yine her zaman benim yaptığım taktiği uygulamak üzere sahile gidip bir güzel içip kafayı bulacaktık. Verdiğim sözün üzerine Orçun'dan özür dileyip, tekelin yolunu tutmuştuk. Orçun'da durumu anlayışla karşılayıp, yalnız ikimizin takılmasına izin vermişti. Kötü bir durum olduğunda arayıp haber vermem şartıyla tabii. Fark ettim de bu yaz iyice alkolik oldum ben...

"Ağla hadi ağla." Tekelden çıktığımızda Aze'nin yüzüne vuran ışıktan gözlerinde biriken yaşların, bizi yeryüzüne indir artık diye yalvarışına şahit olmuştum. Bu hiç iyi olmamıştı. 

Aze'nin gözyaşları damla damla yanaklarından süzülürken, soğuk kum üzerinde deniz kıyısına doğru yürüyorduk. Sonunda kendimize kurulacak bir yer bulduktan sonra ben yerde bağdaş kurarak, Aze ise bacaklarını katlamış, dizlerini karnına doğru çekmiş halde oturmuştu.

"Özür dilerim, burada olduğunu cidden bilmiyordum."

"Senin bir suçun yok. Bu bana hayatın, unuttum dediğim zaman karşıma çıkarıp, nah unuttun deme şekli sadece." Bunu söylerken tatlı tatlı gülümsemeyi başarmıştı. İster istemez benim de yüzümde ufak bir tebessüm oluşmuştu. Ne kadar ihtiyacı olduğunu bildiğim için ona doğru dönüp ellerimi kocaman açıp, sımsıkı sarıldım. Bunu seviyordu. Bana her zaman benim ona sarıldığımda kendini huzurlu hissettiğini söylerdi.

"İşte bunu seviyorum."

"Biliyorum ama bu biraz Burger King koltuklarından mı alıntı?" 

Nihayet ikimizde içtenlikle gülmeyi başarabilmiştik. Aradan birkaç saat geçmiş, akrep ve yelkovan gecenin körüne dayanmıştı. Biz ise, neredeyse bir servet ödediğimiz içkilerle çevremizde bir daire oluşturmuş, o daireye ikinci katmanı oluşturmak üzereydik. Üzere olabilirdik belki ama olamadık. Zil zurna sarhoş olmuştuk. Harika!

"Özge, ben Eray'ı çok seviyorum değil mi?" Aze'nin ağzında sözcükler sakız gibi uzuyordu. Çoğu dediğini anlamıyordum. Eminim ki o da benim dediklerimi anlamıyordu.

"Ben ne bileyim kızım ya? Seviyor musun?"

"Kimi seviyor muyum?"

"Az önce dedin ya."

"Ne dedim ya?"

"Eray'ı seviyor muyum dedin."

"Sevmiyorum tabi ki de kızım of!"

"Sevmezsen sevme ulan! Ben denize gireceğim, geliyor musun?"

"Hayır, makyajım aksın istemiyorum. Beni çirkin görmemeli, ne biçim arkadaşsın sen ya?"

"Aman iyi ya, gelmezsen gelme." Oturduğumuz yer denize çok yakın olmasa da, nasıl kalktıysam artık iki adımda ayaklarım suya ulaşmıştı bile. Önümde çarşaf gibi uzanan denizin ılık sularına kendimi bıraktım. Gün aydınlığında ayağıma herhangi bir şey değer diye pek girmediğim denize gece vaktinde girmem büyük bir ironiydi. Ben denizde kendi çapımda kafamı yaşarken, Aze'nin Pinhani'nin Yitirmeden adlı şarkısını açıp, ona eşlik ettiğini gördüm. Ben de olduğum yerde şarkıyı mırıldanmaya başlamıştım. 

"Yitirmeden anlamaz insaaannn..."

"Özge!!!" Aze'nin karşımda kum üzerine oturduğunu görmemiş olsam tecavüze uğradığını falan düşünürdüm bu bağırışından.

"Ne var kızım ne bağırıyorsun yaa?" Son kez suya dalıp çıktıktan sonra saçlarımı arkaya doğru savurdum.

"Eray arıyor kızım!!."

"Hay sıçayım." Kendimi tekrar suya batırdım. Suyun altında kıyıya doğru yüzmeye başlamıştım. Aze'ye gelen telefon, gitme vaktimizin de habercisi olmuştu. Yok arkadaş. Eski ya da yeni bir erkek arkadaşın varsa, kız arkadaşınla  takılamıyorsun bile! Hayatımızın her anında olmak zorunda mı bunlar?

Çalan telefona sitemimle ve ıslak kıyafetlerimle birlikte sudan çıktım.

"Madem arıyor, kalk gidelim." Dedim, dedim ama kime dedim? Aze onu bıraktığım yerde değildi. Al işte! İşin kötüsü hangi kafada olduğunu bilmediğim arkadaşım benim kol çantamı da götürmüştü. Süper. Telefon da gitti...

Yapacak birşeyim yoktu, saat gece yarısını çoktan geçmişti. Tepeden tırnağa ıslaktım ama denize girmek iyi gelmişti. Kafam açıktı yani.

Sallana sallana kumsaldan çıktım. Hafiften üşümeye başlamıştım. Bizimkileri bulurum umuduyla meydana doğru yürüdüm. Gece geç vakit olmasına rağmen etraf bayağı kalabalıktı. Islak olduğum için birçok insan bana bakıyordu ki, artık dükkanlar ve adada uzun süre kalanlar beni tanıyor hale gelmişti. İlk zamanlar olsa utanır hemen eve giderdim, şimdi ise yadırgamıyorum. Bilen biliyor işte, Özge'yim ben. Böyleyim. 

Etrafa bakmayı bıraktım, eve gidecektim. Aze'nin kafası nasıl olursa olsun Eray onu aradıysa birbirlerini koklayarak bile bulur onlar. Eray da Orçun'u arar, bizim evi öğrenir. Aze'yi de bize bırakırlar. Harbi ya, niye dert ediyorum ki bu kadar? Sen asıl bu halde eve nasıl gireceğini düşün Özge. Anahtarın da yok...

İçimi rahatlatmış, gözlerimi eve giden yola dikmiştim ki arkamdan telaşlı bir sesin bana bağırdığını düşünerek arkamı döndüm.

"Hey, sen!"

"Bana mı dedin?" Kim olduğunu bilmediğime emindim fakat yüzü çok tanıdık geliyordu.

"Arkadaşınızmış, üzgünüm."

"Anlamadım. Kim?"

"Ölen kız arkadaşınızmış, Başınız sağolsun."




Avşa AdasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin