VE ÜNİVERSİTE!

70 8 6
                                    

"Özge hadi hazır mısın?" Bu ses tabi ki anneme aitti, 'Özge hadi!' cümle kalıbını annem ve anneannemden başkası pek kullanmazdı. Yaklaşık 2 saattir karşısında durduğum aynadan sonunda ayrılmayı başarıp, annemin odasına girdim.

"Şaka yapıyorsun? İlk gün diye sen götürecek değilsin herhalde?" Annem, 'ben anneyim' diye bağıran bir kıyafet kombini yapmıştı bile.

"Özge bu senin üniversitedeki ilk günün. Ben götüreyim işte ne olacak?" Şaka herhalde bu ya, yani ne bileyim üniversiteye başlayan öğrencilere ilk gün aileleri tarafından yapılan bir şaka olmalı. Başka açıklaması olamaz.

"Anneciğim ben 18 yaşındayım farkındasın değil mi? Ortaokuldan beri okula tek gidip geliyorum ben, şimdi nereden çıktı bu Özge'nin velisi olayı ya!" (Burada anneciğimi sinirli bir sesle söyledim tabi ki, aksini düşünmediniz herhalde?)

"Aman tamam be, gelip bir göreyim dedim. Heveslendim işte suç mu?"

"Tamam söz bir gün gelirsin ama bu gün değil. Bu gün gelirsen vallahi rezil olurum. Hayır zaten halihazırda çömez öğrenci sendromum var, bir de sen gelip iyice beni çocuk durumuna düşürme tamam mı? Hadi çıkıyorum ben. Seni seviyorum."

"Çiğdem sen götürmeyecek miydin Özge'yi okula?" Anneannem is coming...

"Görüşürüüzz!!" Kapıyı çekip çıkabildim sonunda.

Aslında okuldaki ilk günüme gitmek için metrobüs yerine arabayı tercih ederdim ama annemin beni okul kapısı önünde bırakıp gideceğine ihtimal bile verememiştim. Bir yolunu bulur arkamdan girerdi okula. Bunu göze alamazdım. Okula anneyle gitmek gibi bir fobim var da benim...

25-30 dakika kadar bir süre sonra nihayet okula varmıştım. Ben her zamanki gibi daha kapısına geldiğim andan itibaren insanları süzmeye başladım. Okulun süzülecek bir yanı yoktu zaten. Sanayinin ortasında küçük bir okuldu. Daha küçüklerini görmedim değil ama büyük demek de büyük okullara haksızlık olurdu. Okulun bahçesinde saçma bir kalabalık vardı. Herkes gruplar halinde ayakta dikiliyor, sigara içiyor ve muhabbet ediyorlardı. Allah'ım geç mi kaldım acaba??

Programa göre ilk dersimiz tv stüdyosunda gözüküyordu. İçeri girince sağ taraftaki görevli masasına gidip görevliye stüdyonun nerede olduğunu sordum. -2. katta cevabını aldıktan sonra yokuştan aşağıya indim. Evet yanlış duymadınız, yangın merdivenleri hariç okulda iniş çıkışlar için otoparklardaki gibi dar bir yokuş kullanılıyordu. Önceden okulun otopark olduğu söylentileri var...

-2. kata geldiğimde büyük tahta bir kapı ve üzerindeki TV Stüdyosu yazısını görünce kapıyı açıp içeri girdim. Yerler gri ve kaygan olmayan bir zemindi. Sağda bir kapı daha vardı. Karşımda ise boydan boya tiyatro sahnelerindeki kırmızı ve kalın perdenin siyah renkli olanı uzanıyordu. O taraftan ses geldiğini işitince perdenin oraya doğru ilerleyip, perdeyi açtım. 

"Hoca daha gelmedi herhalde." Karşımdaki genç adama tebessüm ederek konuşmuştum. Ondan başka kimse yoktu ortalıkta. Fakat Allah'ın ayısı, dediğime cevap vermeyi bırak yüzüme bile bakmadı. Dakika 1 gol 1 arkadaşlar...

Perdeyi bir hışımla geri açıp hızlı adımlarla stüdyodan çıktım. Bu neydi şimdi? Bu kadar mı insanlıktan yoksunsun arkadaş. Hayır ölür müsün cevap versen? Moral bozmak yoktu. Ne olursa olsun moral bozmak yoktu. Bu belki de 4 yıl içinde yaşayıp yaşayacağım en sıradan şey olacaktı. Sakin olmam lazımdı. Kapının önünde boş boş dikilirken yanımdan geçip giden bir kız geri yanıma geldi.

"Radyo televizyon 1. sınıf mısın?

"Evet, nereden bildin?

"Stüdyo önünde mimarlık öğrencisi beklemez herhalde diye düşündüm de." Gülmüştü, ben de güldüm. İlk günümde cidden rahat olmak istiyordum, dikkat çekmemek istiyordum ama bir türlü rahat olamıyordum. Özellikle stüdyoda yaşadığım geri dönüşü olmayan tek taraflı iletişimden sonra baya bir gerilmiştim. Tamam belki önemsiz bir şeydi ama ben takılırım böyle şeylere, deli olurum.

"Ders bugünlük fotoğraf stüdyosunda yapılacakmış. Bu tarafta, gel gidelim."

"Kaç tane stüdyo var bu okulda ya?" Kız yine gülmüştü. Her ne kadar cevap almak amaçlı söylemesem de yine cevap alamadım ya ben. Bir de iletişim fakültesi olacağız. İletişimleşemiyoruz ki!

Fotoğraf stüdyosuna girdiğimizde küçük bir hayal kırıklığı yaşamadım değil. Tv stüdyosunun o dekorlarından sonra fotoğraf stüdyosunun normal bir sınıf çıkması hayal kırıklığına sebebiyet vermişti. Bu arada içerideki ayıya sinirimden tv stüdyosunu anlatmayı unuttum değil mi? Hemen anlatayım...

Stüdyoda televizyonda gördüğümüz, haberlerin sunulduğu masadan vardı ve bu masa parlak stüdyo zemini tarzında bir platformun üzerindeydi. Arka tarafta ise İstanbul manzaralı dekor duvarlar vardı. Sanırım orası uygulama çalışmaları için hazırlanmıştı, çünkü bu platformun karşısında sandalyeler, normal bir masa ve akıllı tahta vardı. Ne yalan söyleyeyim, içerisinin atmosferini beğenmiştim. Derslerin zorlayıp, o odanın bana işkence odası gibi gelme ihtimalini de göz önünde bulundurmalıydım tabi...

Fazla geçmeden otuzlu yaşlarda, kumral, uzun boylu, hoca olduğunu tahmin ettiğim bir adam sınıfa girdi. Yaklaşık bir saat boyunca dersin içeriğinden, işleyişinden falan bahsetti ve sonunda on beş dakikalık bir ara verdi. Sınıfta hoca henüz gelmeden önce birkaç kızla yüzeysel olarak tanışma fırsatımız olmuştu. Ara verilince içlerinden bir tanesi 'bahçeye çıkalım bari, sigara içen yok mu aranızda' deyince tabi ki ilk ayaklanan ben oldum. Altı kız bahçeye çıktık, içlerinden iki tanesi hariç sigara içtik, boş muhabbet ettik, o sırada Orçun beni aradı, onunla konuştum ve okula geri girdik. Yine aynı yokuşlardan aşağı iniyorduk ki şu stüdyoda beni sallamayan ayıyı yine gördüm. Daha çok görecektim. Okul küçüktü, başka şansım yoktu. Ayıyı tarif etmeye çalışayım, tam olarak benden birazcık uzundu. Zayıf ve kumral biriydi. Herhangi bir tipti yani. O kadar süzmeme değmemişti bile. O ince bileğine de Orçun'un hediyesi olan bilekliğimi takmıştı.

 PARDOON??!!

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 26, 2017 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Avşa AdasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin