-Deniz:
Var yaaa... Muhteşem bişiy olmasa ben bu Zeynep denen elemanı öldürürdüm de hadi neyse. Muhteşem demedim ben dimi?
Neyse, Barın'la şu kızların bize taşınması konusunu ilk konuştuğumuzda biraz karşı çıkmıştım. Çünkü sonuç olarak evde iki kız var ve ben hatunu nereye atıcam pardon? Tamam abicim sen bu işleri bırakmış olabilirsin ama bak ben hala sahalardayım yani. Sonra bu Zeynep denen eleman gözüme bi güzel göründü falan böyle. Ama ben size asıl ilk tanışmamızı anlatayım.
Heves'in kayboöduğu akşam hepimiz kafayı yiycek gibi olduk. Kız telefonu meğerse uçak moduna almış. Onu da konteynırda bulduğumuz çantanın içindeki telefondan anladık. O gece Zeynep, Heves'e ulaşamayınca tedirgin oldu ama yurttadır falan dedi geçiştirdi. Ama bu tabii biz tanışmadan önce. Bu olaylar oluyo ve ben kızın adını bile doğru düzgün bilmiyorum. Sonra Tunahan denen arkadaş bu kızın abisi çıktı tabii biz Barın'la şok. Ama bu Tunahan'da az değilmiş, hemen Elfida'ya yürüdü farketmedim değil. Elfida da halinden pek memnundu ama. Neyse işte. Barın'ı sıkıntı falan basınca ben de dedim ki bu kızı kimsenin takıcağı yok bari ben bunu evine bırakayım. O da öyle balo salonunun bahçesindeki çimlere uzanmış yatıyodu. Onu öyle görünce hoşuma gitmedi değil aslında. Kız hem güzel, hem tatlı. Tamam ben bu kızı yengenin yanında da hep görüyodum ama ne biliyim pek farketmemiştim aslında. Yanına gittim ve uzandım. Gözlerini gökyüzünden ayırmadan bana "Evet?" Diye sordu. "Kimse seninle ilgilenmiyordu, herkes kendi aleminde. Ben de gelip bakayım dedim işte." Dedim ben de. Yüzünde sıcacık bir gülümseme oluştu. Dünyanın en tatlı gülüşü diyebilirdiniz bu gülümsemeye. Bebek gibi gülüyordu bu kız. "Teşekkür ederim. Çok naziksin." Dedi bana. Ben. Nazik. Ben. DENİZ DENKEL NAZİK? Oha. Neyse hiç bozuntuya vermeden gülümsedim ve birlikte yıldızlara baktık. Sessizce. 20 yıllık hayatımda en huzurlu dakikaları bu kızla gökyüzüne bakarak geçirmiştim. Ne kadar zaman geçti hatırlamıyorum fakat onu evine bırakmayı teklif ettim. O da kabul etti. Yolculuk boyunca bayağı bir muhabbet ettik. Kızın soy ağacını çizebilecek kadar bilgi sahibiydim artık. En sonunda adımı söylediğimde şok olmuştu. "Sen Deniz Denkel misin?" Dediğinde "İşitme problemin yoksa az önce bunun cevabını aldın zaten." Dedim gülerek. O ise hala bana tuhaf bakıyordu. "İsmimi öğrendiğinde sanki benim bir hayvan kıröası olduğumu öğrenmiş gibi davrandığının ve bunun çok kaba olduğunun farkındasındır umarım." Dediğimde gülünsedi ve "Senin hakkında pek olumlu şeyler duymadım ama bu akşamki davranışların anlatılanlarla yüksek oranda çelişkiliydi. O yüzden biraz şoka uğradım. Neyse boşver. İyi geceler sana." Dedi ve arabadan indi.
Tanışma faslı buydu. Sonrası da malum biliyorsunuz işte. Ben buna herşeyi anlattım. Ama bi sorun neden diye bi sorun. Sordunuz mu? Cevabı söyliyim; bu kızdan efsane destekçi ve müttefik olur. Yani siz bunu öldürün bu Heves'e hiçbir şeyi anlatmaz. Sonra işte bu kız benden böyle yavaş yavaş uzaklaşmaya başladı. Eh haliyle beni de sinir bastı. Çünkü eğer ben bi kızdan hoşlandıysam ki ben ve bir kızdan hoşlanmak eylemi aynı cümlede. O zaman durum bayağı bir vahimdir hani. Heves'in odaya çıktığı zaman da aynısı oldu ve beni yine geçiştirdi. Ben de buna bir son verip ondan hoşlandığımı ona açıklamak için aşağıya inip asansörün kapısında beklemeye başladım. Asansör açıldığında ona Barın'la ne hakkında konuşacağını soracaktım ve o büyük ihtimalle ilk seferde açıklamayacaktı. Ben de bunu fırsat bilip asansörü boşlukta bırakıcaktım bu olay hakkında onu biraz daha sıkıştırdıktan sonra ona ondan hoşlandığımı kibar bir dille açıklayacaktım ama o ne yaptı? Bütün konstantrasyonumu altüst etti. Pileyboy Faruk be yani dimi ama. İnsanın gülesi çıkıyo. Tam ben gülerken de kurnaz kedi hemen yaptı yapacağını. Ama bana oyun oynamayacaktı. Onun için efsane planlarım var. Biraz burnundan getiricem bu yaptığını. Sonra her yerde karşısına çıkıcam. Hatta üniversitedeki hocaları ayarlarım, böylece ek olarak onun derslerini de onunla aynı sınıfta görürüm. Her yerde karşısına çıkıcaö demiştim. Tuvalette bile rahat yok sana bundan sonra Zeynep Hera Haznedar. Zaten nolursa olsun abin benim yanımda. Gidip Tunahan'la da konuştum zaten. O da "İnattır Zeynep. Yola getirirsen eyvallah da... yola getiremezsen işin zor azizim." Dedi bana. Demek bu kurnaz kedi Tunahan'a da az çektirmemiş anlaşıldı. Barın'a da anlatsam iyi olur. Hatta şimdi gidip anlatayım. Ama önce bi eve falan gidip suş falan alayım. Barın'a da temiz eşya falan getireyim o da refakatçi odasındaki duş kabininde duş alır herhalde.
-Zeynep:
Canım Deniz Denkel'ciğim bana oyun oynayacakmış ha? Hahayt güleyim bari. Sen. Benimle. Oyun oynamak. Canım ben seni önce imana getirir, sonra evkuşu yapar sonra da peşime kuyruk diye takarım hayatım sen rahat ol. Senn kimsin de Zeynep Hera Haznedarla oyun oynican bre kafir kafalı? O oyunu sana çorap diye giydirir, pasta diye yediririm gülüm sen rahat ol. Tabi tanımayınca teoride böyle güzel güzel atıp tutuyosun iyi güzel hoş da pratikte napıcan bakayım? Ya onu bunu geçin, bu tiki concon neredeyse bizim kız yurdunun tamamını elden geçirdi. Üç beş kız kaldık yani bu adamla takılmayan. Hepsinden anladığım kadarıyla da önce tatlı tatlı konuşup yılanı deliğinden çıkarıyomuş, sonra bu yılanın zehrini boşaltıyomuş, en son da istediğini alıp ortadan kayboluyomuş. Ama ben yemem Deniz Denkeeel, ben yemem. Zaten aynı evde yaşıcaz, bence kork benden sen oloooom.
-Zeynep:
Heves'in hastane odasındaki koltukta iki büklüm uyukladıktan sonra uyandım. Heves'e dönüp baktığımda hala uyuyordu fakat yüzünü ekşitip duruyordu. Uyandırmam gerekiyordu. Biyük ihtimalle kabus görüyordu. "Hevoooş.. hadi beybi uyaaan." Sakin sakin onu dürtükledim ve yavaşça gözlerini açışını izledim. O küçücük kahverengi gözleri acı çeker gibi bakıyordu. "Bacağım. Bacağım çok ağırıyor. Hemşireyi çağırır mısın? Ağrı kesici iğne yapsın." Diyerek arkasını döndü ve uyumaya devam etti.
Odadan çıkıp hemşirenin yanına gittim. Olayı izah edip odaya döndüğümde Barın ve Heves'i hasta yatağında yatmış, yüzlerindeki hafif tebessüm ve aralarındaki aşkın kokusunu 10 km öteden bile alabilirdiniz. Sessizce kapıyı kapatıp dışarıya çıktım ve kapının önünde hemşireyi beklemeye başladım. Barın geldiğine göre ağrı kesicinin işi bitmiş demek oluyordu bu. O anda düşünmeye başladım. Sadece 1 ay içerisinde hayatımızın ne derece değiştiğini, duygularımızı, aşklarımızı, özlemlerimizi. Deniz geldi birden aklıma. Ona karşı duyduğum o duygu karmaşası. Asansörde yaşadıklarımız bir türlü aklımdan çıkmıyordu. Bana bakışları. Nefreti. Sevgisi. Benim nefretim. Benim sevgim. Neydi bu? Aşk mıydı? Tuhafmış, insan kendini onun yanındayken yemek yerse kusacakmış gibi hissediyor. Düşüncelerimi bölen ses Elfida'nın korku dolu sesiydi. "Zeynep.. Deniz'i gördün mü?" Korkmuştu. Endişeliydi. "Hayır bitanem. Görmedim. Neler oluyor?" Diye sordum ruhsuzca. Hala uykusuzum ve kırmızı yüzüm bunu kolayca ele verebiliyordu. Bu sefer Tunahan konuşmaya başlamıştı. "Aslında Deniz'i bulsak daha iyi olur çünk-", "Rana kendini asmış." Elfida'nın söylediği kaşlarımın çatılmasına yol açmıştı. Nasıl yani? Bu kız Barın için Heves'i neredeyse öldürüyordu. "Tamam, pekala. Barın veya Heves. İkisine de söylemiyoruz. Tedirgin edemeyiz onları. İkisi de daha yeni düzeliyor. Onları düşünmeliyiz. Herşeyden önce onlar. Anlaştık mı?" dedim dominant bir şekilde. Ama Elfida kekeleyerek muhabbete girdi "Ihm.. şey.. ıhömm.. biz abime mesaj atmış olabiliriz belki.." Ooof of! Herkes bi iyileşse, kendine gelse de ben de şu üzüntümle bi hönkür hönkür ağlayabilsem.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eyvah! Hatırlamıyorum
ChickLitBir şişe çevirmece oyunu nelere mal olabilirdi ki? İşte, bizim Heves de böyle düşünüp "Cesaretlik" demişti. Fakat arkadaşları ne zillere basıp kaçmasını istemişlerdi, ne de birisine "Seni seviyorum." demesini. İşte her şey o şişe çevirmece oyunuyla...