-Heves:
Karanlık bir yerdeyim. Soğuk bir yerde. Soğuk, nemli ve rutubetli küçük bir oda. Kaç gün bu odada kaldığımı hatırlamıyorum. Ama soğuğun beni esir alışını çok iyi hatırlıyorum. Tek mırıldandığımsa Barın'ın ismi. Onu yanımda istiyorum. Onu çok özledim. Gerçekten de onu çok özledim. Uyku beni sürekli esir alıyor. Beni bul Barın, lütfen beni bul..
-Barın:
Tamı tamına 5 gündür Heves'sizim ve bu bana acı veriyor. Zeynep'le Tunahan 3. Günün sabahında Heves'in annesiyle babasını aramamızı kabul ettiler. Durum gittikçe ciddileşiyordu. Deniz, beni zorla hastaneeye götürdü. Besinsizlikten ve uykusuzluktan bitap düşmüşüm. Bir gece boyunca burada kaldım ve serum yedim. Doktor beni ertesi gün de tutmak istedi. Fakat ben damar yolunu kolmudan koparıp attım ve "Benim canım kayıp doktor. Benim nefesim kayıp. Soluğum kayıp. Benim herşeyim kayıp. Ben asıl Heves'siz yaşayamıyorum doktor!" Diye bağırıp yine ağlamaya başlamıştım ki yine kolumdan bir iğne girdi. Neyse ki bu seferki damar yolu değil, bir ilaçtı. Sanırım sakinleştiriciydi. Ya ben ne çok ağlak bi insan oldum ya? Yılların acısı falan çıkıyo herhalde. Birden mayıştım ve uyuştum. Bunu genelde Heves yanımdayken yaşıyorum. Heves'siz adeta boyası olmayan duvar hissi yaratıyor bu boşluk. Acı dolu, boş ve sevilmeyen bir duvar hissi.
Uyandığımda hastaneden fırlarcasına çıktım. Arabanın sürücü koltuğuna geçtim ve hızla sürmeye başladım. Deniz de arkamdan koşa koşa geldiği için yanımı kapmayı başardı. Congratulations Mario. Onu bunu geçinde acaba nerde olabil- oh yo hayır! Hayır hayır hayır. Ben bunu nasıl düşünemedim. Rana. Kesin Rana bişey yaptı.
Rana benim ilk çıktığım kız. Bana fecci takıntılı. Genellikle uzun süreli ilişkiler yaşayamamamın temel nedeni. Zaten sevmeyerek çıkıyordum da işte.. Bu salakla da sevmediğim halde zorunlu çıkmıştım. Neden? Çünkü annemin ilkokul arkadaşının kızıymışmış, çok hanfendiymişmiş. Bok hanfendi. Bildiğiniz psikopat manyak takıntılı. O kaçırmış olabilrdi yani. Diye düşünürkeeeen telefonum çaldı. Al işte Rana saykosu. Bakalım ne diycek:
"Alo?"
"Sesini bile özlemişim sevgilim. Aslında seni de çok özledim ve senin için muhteşem ötesi bir oyunum vaar."
"Oyun moyun yok Rana. Bitti artık. Herşey sona erdi. Seninle zorla çıktığımı biliyorsun. Bunu bana neden yapıyorsun?"
"Ah hayıır, zorla değildi. Sen beni SEVMİŞTİN!"
"HAYIR SEVMEMİŞTİM SENİ TAKINTILI RUH HASTASI! SENDEN İLK GÖRDÜĞÜM ANDA NEFRET ETMİŞTİM ANLIYOR MUSUN? NERFET ETMİŞTİİİİİİİİİM!"
"Pekala Barın. O zaman minik sevgiline veda et... Barııııın!"
"Aşkım. Bitanecik bebeğim. Heves'immm."
"Barın ben çok korkuyorum bana yardım eeeet bul beni Barın bul beni seni çok özledim. Bul beni sana ihtiyacım va- AAAAAH BARIIIIIN CANIM ÇOK ACIYOOO.. YALVARIRIM YAPMA BOLURSUN YAPMAAAĞAĞAĞAAA.. dıt dıt dıt dıt"Hemen babamı aradım ve şu fantirifostik dedektifkerini her yere saldım. Bir saati geçmeden adamlar, Heves'in yerini buldular. Bir gün bi işe yarayacaklarını biliyordum. Konum telefonuma geldiği anda 200 km/h'la adrese doğru gitmeye başladım.
Vardığım yerde bir tır konteynırı vardı. Arabamın yan tarafından çıkardığım levyeyle konteynırın kapısını kırdım. Gördüğüm manzara beni şok etti. Heves'in kollarında ve bacaklarında morarıklıklar ve yaralar vardı. Gördüklerim karşısı da afallamış ve çok korkmuştum. O gece yanlardan parçalanan elbisesi, bugün iyice tanınmaz hale gelmiş, çoğu yeri yırtılmıştı. Onu kucağıma aldığımda titriyordu ve tak sayıkladığı şey benim ismimdi.
Arabaya biner binmez arka koltuğa Heves'i yatırdım ve yanına binip başını sol bacağımın üstüne koydum. Yaraları çok kötü durumdaydı ve yüksek ihtimalle mikrop kapmışlardı. Diğerlerine davrandığının 10 katı fazlasını yapmıştı Heves'ime. Eh Rana ben de seni öldürmezsem.. Deniz, bizim üniversitenin özel hastanesine geldi ve Heves'i arabadan indirip sedye istedik. Sedyeyle giderken, Heves yavaş yavaş ayılmaya başlıyordu. "Barın.." dediğinde ağlamaya başladım ve işaret parmağımı dudaklarına götürdüm. Ben de seni seviyorum nefesim." Dedim ve ağlamaya devam ettim. Doktor beni yanına çekti "Yaraları çok mikrop kapmış görünüyor. Onları iyice temizledikten sonra bir kaç yarasını da dikmemiz lazım. Bazı yaraları çok derin. Estetik dikiş mi yapalım yoksa bormal mi olsun?" Dediğinde daha da sinirlenip doktoru duvarla arama aldım. "Bak doktor, bana soru sorma. Her şeyin en iyisini yap. En iyisini. O yaraların izleri kalmasın. Canı acımasın. Beni anlıyor musun doktor. Bana. Soru. Sorma. Kaç para ederse etsin öderim. Zaten jastane benim bu neyin kafası." Diyip doktoru serbest bıraktım. Zaten 50li yaşlarında bi amca.
Biz ameliyathane kapısında beklerken Zeynepler ve Heves'in anne babası da gelmişti. Kadıncık bitap düşmüş durumdaydı. Babası ise sakin olmaya çalışıyor, Ayza Hanım'a destek oluyordu. Bu arada, biz hastaneye gelirken beni babam aramıştı ve eğer soranlar olursa kimin yaptığını bilmediğimizi söylememizi istedi. Nedenini anlamadım ama sorgulamak da istemedim açıkçası. Annesi sorduğunda anlatma işini Deniz halletti. "Biz, Heves'i bir tır konteynırının içinde bulduk. Amcam, emineytin önde gelenlerindendir ve bu yüzden çok sıkı arama yaptılar fakat bizleri nedeni hakkında bilgilendirmediler. Yani kimin yaptığını biz de bilmiyoruz." Dediğimizde Ayza Hanım mırıldanmaya başlamıştı "Benim yavrumdan kimse nefret etmez ki? Heves'im çok sakin ve sessizdir. Düşmanı değil dostu vardır onun..." sonra yine ağlamaya başladı.
Daha fazla hıçkırık ve ağlama sesi duymak istemiyordum. Her şey benim suçummuş gibi hissediyorum. Diğer kızlarda hiç böyle hissetmemiştim. Kendimi bir pislik gibi hissediyordum. Her yeri kırıp dökmek, o Rana denen salağı öldürmek istiyordum. Ben bunları düşünüp, Rana salağını öldürüp öldürmemek arasında seçim yapmaya çalışırken doktor ameliyathane kapısından çıktı. Doktorun yanına koşup "Heves nasıl doktor? Durumu nasıl?" Diye sorduğumda "Tamam sakin olun beyfendi. Eşinizin durumu gayet iyi." Dediğinde afallamıştım. Ama beni daha çok şaşırtansa doktorun son söylediğiydi. "Tebrikler! Baba oldunuz!" Sen ney diyo-
"Barııın! Barın hadi kalk. Hadi kardeşim. Barın!" Bu ne be? Gözlerimi açtığımda Deniz karşımda öylece duruyordu. "Doktorun dediği doğru mu? Baba mı oldum ben noldu? Evlendik mi ki biz?" Deniz şaşkın şaşkın bana baktı "Rüya görmüş olmalısın. Doktor falan gelmedi hala. Sakin ol tamam mı? Bişey olmayacak Heves'e."
"Zaten ben Nefes'im olmadan yaşayamam ki. Nasıl yaşarım?" Diyip yine hıçkırıklara boğuldum. Sesli ağlamamak için sağ elimi yumruk yapıp ısırdım. Buna daha ne kadar dayanacaktım? Nasıl dayanıcaktım? Nasıl bakıcam ben onun yüzüne. Nefret edicek benden. Benim yüzümden geldi bunlar başına. Yerden kalkıp silkelendim. Derin bir nefes çektim içime. 'Hayır.' Dedim kendi kendime. 'Nefesim yaşıcak. Onu kimse benden alamayacak. Buna herkes dahil.' Etrafıma baktığımda Heves'in annesinden de babasından da bir iz bile yoktu. "Nerdeler?" Diye sordum Deniz'e. "Gittiler. Kafeteryada kahve falan içicekler.", "Kaç saatir uyuyorum ben?", "45 dakika falan oldu yaa. Çok uzun süre uyumadın. Sana da kahve alalım mı? İster misin? Ya da yiyecek bişeyler tost, hambu-" elimi kaldırıp "Sağol Deniz. Ama gerçekten yemek alacak bir mideye sahip değilim şu an." Dedim ve sandalyeye çöktüm. Tam bu sırada ameliyathane kapısı açıldı ve içeriden doktor çıktı. "Heves'in, nefesimin durumu nasıl doktor?" Diye sorduğumda doktor bana gülümsedi ve "Nefes'inizin durumu gayet iyi. İçeride ayılttık kendisini. Eğer isterseniz yoğun bakım ünitesine girip onu görebilirsiniz. Hemşirler size yardımcı olucaklardır." Dediğinde yüzümde güller açtı ve "Çok teşekkürler doktor. Sen bana bu haberi verdin ya, dile benden ne dilersen!" Dediğimde adam bana döndü ve "Görevimiz delikanlı, bu bizim görevimiz." Diyerek ameliyathanenin oradan uzaklaştı. Ben de hemen ameliyathane kapısından girip 'Yoğun Bakım Ünitesi' yazan okları takip etmeye başladım. Okların sonua geldiğimde kapıdaki hemşirelerden biri "Hasta ismini alabilir miyim?" Diye sordu. "Heves Arya Tanyeli.", "Zülal Hemşireeee. Beyfendiyi 37 numaralı odaya götürüp, sterilize eder misiniz?" Diye rica etti. Zülal Hemşire kırklı yaşlarında bir kadındı. "Beni takip et evladım." Dedi ve beni öncelikle 4 lavabonun ve sıvı sabunların durduğu bir odaya götürdü. Ellerimi ve yüzümü yıkadıktan sonra bana o sterilize muşamba kıyafetlerden ve bonelerden birer tane verdi. Ve yolun sonundaki odanın önünde durduk. "İşte burası. Bak evladım. Sana bir nasihat. Bu kızı ne olursa olsun bırakma tamam mı? Seni çok sevmiş bu kız. Ameliyathanede anestezisi uygulanırken yanındaydım. Sürekli bir isim fısıldadı. 'Barın' dedi her seferinde. Bayılmasına yakın bir zamanda da 'Seni seviyorum.' Diyip bayıldı. Sakın evladım tamam mı? Zülal hemşire nasihat etmişti bana dersin bak bir gün. O senin nefesin, sen onun nefesi. Birbirinizi hiç bırakmayın. Her gün daha çok sevin siz." Dedi ve yanımdan ayrıldı. İçimden üçe kadar sayıp odaya girdim. Girdiğim anda da odada yatan melek, beni uykusunda gülümseyerek selamladı. Hala uyuyordu. "Nefesimmm" dedim boynunu koklayıp. Boynunda öyle bir nokta vardı ki, sanki bana özel. Oradaki o koku. O güzel koku. Onu benden başka kimse duyamaz gibi. Bana özel bir şiir gibi. Alnımı alnına dayayıp dudaklarına "Seni seviyorum." Diye fısıldadım. O anda melekler benim sevgilimi güldürdü. Yanaklarını nazikçe öptüm ve yatağın yanındaki koltuğa oturdum. Hala korkuyordum. Sanki bir dakika yanından ayrılsam, onu kırıcaklarmış gibi hissediyordum. Ben bunları düşünürken Nefesimin elleri kıpırdamaya başladı. Gözlerini yavaşça açtığında bana gülümsedi. Ben de onun gülümsemesine karşılık şu sözleri söyledim "Günaydın sevgilim, Nefes'im.."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eyvah! Hatırlamıyorum
Romanzi rosa / ChickLitBir şişe çevirmece oyunu nelere mal olabilirdi ki? İşte, bizim Heves de böyle düşünüp "Cesaretlik" demişti. Fakat arkadaşları ne zillere basıp kaçmasını istemişlerdi, ne de birisine "Seni seviyorum." demesini. İşte her şey o şişe çevirmece oyunuyla...