Bilinmeyen Geçmişin Çığlıkları 1

140 7 0
                                    

"Anne anne"
"Buradayım güzelim, seni çok özledim. "
"Sen benim annem... "
"Annenim bebeğim. Aman allahım ne kadar güzel bir kız olmuşsun sen. "
"Sen benim annem... "
"Buradayım meleğim. Kurtar beni hadi karanlıklardan kurtar. "
"Hayır sen benim annem değilsin. "
"Su çıkar beni buradan yardım et bana. "
"HAYIR UZAK DUR BENDEN!!! "
"ANNEE!! "
"Su iyi misin? "
"Çok kötü bir kabus gördüm Toprak. "
"Su! Ne oldu iyi misin? " dedi telaşla içeri giren Aylin. Su'yun seslerini duymuştu.
"İyiyim an-nee" dedi sesi titrerken. Sesi gibi titreyen elleri ile yanı başında duran suya uzandı. Çok susamıştı. Neyse ki bu kötü kabustan uyanmıştı. Pjamaları terden sırılsıklam olmuştu. Kim bilir ne kadar sayıklamıştı.
"Merak etme anne sadece bir kabus görmüş. " dedi oturduğu yerden kalkarken Toprak. Aylin ise cevap ile tatmin olmuş bir şekilde başını sallandı ve kızının yanına oturdu. Sıkıca sarıldı Su'ya. Çok korkmuştu belli ki rüyadan. Hala ayılamamıştı.
"Hadi Su bir duş al geçti bak bizimlesin. "
"Tamam" dedi aynı sakinlikle ve üzerindeki örtüyü sıyırıp ağır adımlarla banyoya ilerledi. Ilık suyun yüzünde bıraktığı his onu kendine getiriyordu. Rüyasını unutmaya çalışıyordu. Ne saçma rüyaydı bu onun tek bir annesi vardı o da Aylin.
"Evet benim tek annem var o da yanımda, karanlıkta değil! " dedi emin bir şekilde. Dolaptan aldığı bornozuna sarılıp kapıyı araladı. Giysi dolabından iç çamaşırlarını, bol pantolonunu ve gömleğini alıp yatağa bıraktı. Kapıyı kilitleyip üzerini giyindi. Saçlarını önce havluyla ardından kurutma makinesiyle kuruladı. Kahvaltı için mutfağa indi. Her zaman ki sandalyesine oturup karnını doyurmaya başladı.
"Ee gençlik bugün ne yapıyorsunuz bakalım? " dedi her zamanki neşesiyle Mert.
" Bilmem Su? " Su tabağına odaklanmıştı. Toprak'ı duymuyordu bile. Toprak üçüncü kez
"Su? " diye seslendi.
"Hıh?" Dedi dalğınlığını üzerinden atıp.
"Bugün ne yapıyoruz? " dedi bir kez daha Toprak.
"Ben ders çalışacağım. " dedi meyve suyunu yudumlarken.
"Bezgin bir surat ifadesine bürünen Toprak'a aldırmadan Aylin
"Su buarada Orhun Bey aradı. "
"??? "
"Antrenmanınız bugüne alınmış. " dedi. Hiç bahsetmedim belli ki Su okulun voleybol takımının yıldızı sayılırdı. Küçüklüğünden beri kayaktan arda kalan zamanlarında voleybol oynardı. Okul kapanmadan başka bir okulla yapacakları yıl sonu maçı için hazırlanıyorlardı ve antrenmanı Salı gününden bugüne alınmıştı.
"İyi olmuş hem hangi okulla maç yapacağımızı söyleyeceklerdir. " dedi salamı ağzına tıkarken. "Bak geçen sene çok kötüydünüz söyleyeyim inşallah bu sene ezersiniz o şımarık kızları. " dedi Mert. Geçen sene Sedef Koleji ile maç yapmışlardı bir sayı ile kaybetmiş olsalar bile bu Atatürk Lisesine hiç yakışmamıştı. Günlerce bunun üzüntüsünü yaşayan Su Bodrum'un serin sularıyla neşesini yerine getirebilmişti.
"Saat kaçta peki? " dedi ayağa kalkarken
"2'de daha zamanın var. " dedi gülerek Aylin. Su odasına geçip derse kafasını gömmüşken, Toprak ise elinde ki kara kalemi ile karşında ki Su manzarasını kağıda döküyordu. Çok iyi resim çizerdi. Su'yun ders çalışırken ki manzarasını çizen Toprak son rötuşlarını tamamlıyordu. Henüz izlendiğini fark eden Su kafasını sorudan kaldırıp Toprak'a baktı. Yine ne çizdiğini merak ediyordu. Ani bir haraketle Toprak'ın yanına ışınlanan Su kağıtta ki resme baktı. Kendisiydi ve çok güzel görünüyordu. Teşekkür anlamında kardeşinin yanağına kocaman bir öpücük kondurdu ve
"Teşekkür ederim. Ellerine sağlık."
"Hadi sende beni çiz. " dedi heyecanla. Su şaşırmıştı nasıl çizeceği hakkında hiç bir fikri yoktu. Aslına bakarsanız yeteneği de yoktu. Tebessümle "İyi de ben.. "
"Hadi Su çizilmek nasıl bir şey merak ediyorum. " dedi Toprak, Su'yun eline kağıdı tutuştururken. Su daha fazla direnmeyerek Toprak'ı çizmeye başladı. Kocaman bir yuvarlak yaptı kağıdın ortasına sonra iki kocaman göz, düz bir çizgi ile oluşan burun ve ters 'D' şeklinde bir ağız ile bitirmek üzereydi resmini. Unutmadan saçları da ekledi. Daha doğrusu çizdiği çizginin üzerini karaldı. Kağıdı biraz uzaklaştırıp bir resme bir Toprak'a baktı. Toprak'tan başka her şeye benziyordu. Kahkahayla güldü önce. İyice sabırsızlanan Toprak
"Bitti mi? Göster hadi. " dedi dudaklarını büzen Su, yavaşça resmi Toprak'a çevirdi. Gördüğü resim karşısında aynaya koşan Toprak, o halde görünmediğine tatmin olmuştu. Yüzünü ekşiterek
"Sen kimi çizdin?"
"Senii"
"Şaka yapıyorsun çizdiğinle uzaktan yakından ilgim yok. "
"Ben sana çizemem demiştim. "
"Ver şunu Su. Tebrikler bütün ressamların kemiklerini sızlattın. "
"Yaa iyi o zaman. "
"Niye çöpe atıyorsun? "
"Çok beğendin ya sanki layık olduğu yer çöp resmimin. "
"Haklısın çöp. "
"Yeter seninle uğraşmaktan yoruldum. Enerjimi antrenmana bırakmalıyım hoş çakal. " dedi kapıyı hızla örterek. Çöpün kapağını aralayıp buruşturulmuş resmi düzeltti.
"Senin resmimin layık olduğu yer kalbim şımarık kız. Kalbim... "
...................

Bir kaç dakika geç kalmıştı sadece. Tüm hızıyla koşarak spor salonuna girdi. Herkes oturmuş koçu dinliyordu. Çantasını dolabına bırakıp, boş bir yere çömeldi.

"Evet arkadaşlar şimdi de bu yıl ki son maçımızı yapacağımız okulu söylüyorum. Hazır mısınız?"

Kalabalığın içinden bir ses. "Hadi koç ya söyle artık." dedi en isyankar biçimde. Koç kısa gülüşün ardından,

"Kabataş Erkek Lisesi" dedi coşkuyla. Tüm ekip bir an da afallamıştı. Hiç duraksamadan koç lafına devam etti.

"Biliyoruz ki Kabataş Erkek Lisesi sadece erkeklerden oluşmuyor. Yani eğer o haliyle maç yapsaydık kızlı erkekli bir rakip takımımız olacaktı. Son sene sebebiyle bir değişikliğe gittik ve kızlar, erkekler voleybol maçı düzenledik. Yaniii rakip takım full erkek, siz full kız oynayacaksınız. " dedi ve kısa bir sessizliği izlemeye başladı. Takım aralarında fısıldaşıyor bu saçma değişikliği tartışıyorlardı. 9. sınıftan beri takımın hepsi kızdı ve rakip takımda genelde kız veya karışık olurdu. Ama bu sefer ilk defa kızlar, erkekler karşı karşıya kalacaklardı. Rekabet tavan olmuştu şimdiden.

"Bu yüzden iyi hazırlanmalı kızların gücünü göstermeliyiz. Maç haftaya tam 5 günümüz var. Her gün saat ikiden altıya kadar antrenmanınız var şimdiden duyurulur. Hadi bakalım herkes yerine ben top getiriyorum." Kızlar yerlerine geçmiş topun gelmesiyle maça başlamışlardı. Her Salı yaptıkları antrenman maçını tekrarlıyorlardı ama bu sefer tek fark günün Salı değil Cumartesi olmasıydı. Su tam filenin önünde oynuyordu. Bu kız voleybol için yaratılmıştı adeta. Blokları, geri pasları rakiplere soluk aldırmıyordu ve aldırmayacaktı. O erkek bozuntularının yakışıklılığına aldırmayıp, fileyle boğacaklardı.

...................

Ter içinde kalan Su soyunma odasında duşa kabinlerden birine girip güzelce yıkanmaya başladı. Bir yandan da odadaki takım arkadaşlarını dinliyordu.

"Ya kızım ne tiplilerdir onlar şimdi nasıl atacağım topu ben onlara."

"Saçmalama Yaren rakiplerimiz onlar. Sen atmazsan onlar atar güzelim."

"Hıh akıllı kızın hali başka oluyor. Aferin Miray böyle kardeşim. İş başka arkadaşlık başka."

"Bakarsın maçtan sonra bir şeyler içeriz."

"Hem Efe'de geliyormuş maça. İzlemeye yani. Sonuçta ikizinin maçı."

Nee!! Efe mi? Yoksa şu Su'yun sevdiği çocuk mu? İkizi mi varmış birde? Kabinde iç sesi ile savaş veren Su bornozuna sarılıp dışarı çıktı.

"Hangi Efe bu?" dedi meraklı gözükmeyerek.

"Bizim okuldan işte Efe Güneri." dedi Sena deodorantını sıkarken. Koca bir gülümseme oluşsa da yüzünde maç günü o Su'yu izlerken nasıl maç yapacağını düşünüyordu hala. Heyecandan oynayamaz maazallah gözünü alamazdı ya çocuktan. Kulağını sıkıp dolaplardan birine tıklattı. Batıl matıl belki işe yaradı. Üzerini giyinip çıktı odadan. Kapıda bekleyen annesi ile birlikte önce alışverişe sonra da eve gittiler. Toprak eve gelmemişti henüz. Toprak'ın yokluğunu fırsat bilip antrenmanın yorgunluğunu atmak üzere yarım saat kestirdi.

Gözlerini ağır ağır kaldırdı, etrafa bakındı. Başını yastıktan kaldırıp, uyduğu için bozulan saçlarını topladı. Kapalı kapıyı aralayıp yemek için aşağıya indi. Mutfaktan gelen mis kokuları takip edip geçti her zamanki sandalyesine. Masada ne babası ne de Toprak vardı. Ama onların olmaması aç karnını doyurmasına engel değildi. Aylin'le birlikte karınlarını doyurup, bir film taktılar televizyona.

"Her acı yüreğe inmeden önce belli eder kendini. Kalp sadece hasta olduğunda ağrımaz, derin acıların soğukluğunu hissettiği an uyarır bedeni. Hazır ol acı geliyor. Korkulan şudur aslında taze acı değil ki gelen. Geçmişin, bilmesi gerekip de bilmediği geçmişin acısı bu. Aslında ait olmadığı yerin sancısı. Yıllardır sahibi zannettiği kanın sızısı. Bilinmeyen geçmişin çığlıkları...





O Benim KardeşimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin