Yeşim'in Hatırası

74 7 1
                                    

"Buldum işte bu bu... " dedi sevinçle
"Harika dene hemen. "
"Derhal. Ay çok şeker bu ya. " diye karşılık verdi Ela'ya ve kucağında taşıdığı balo elbisesi ile kabine girdi. Elbise fazla uzun değildi. Orta bir şeydi rengi muhteşemdi ve Ela birtanecik arkadaşına yakışacağından emindi. Ela elbisesini seçmiş, denemiş ve kararını vermişti. Su da bir elbisede karar kıldığın da veya kılmadığın da yani her halükârda alacaktı elbisesini. Ayakkabılarını ve saçlarını gözünde canladırırken kapı açıldı ve elbisenin içinde prensesler gibi görünen Su çıktı. Ela başını sese doğru çevirir çevirmez mest olmuştu adeta. Elbise çok fazla yakışmıştı. Lakin elbisenin altında kötü gözüken converslerden hemen kurtulmalıydı. Ela etrafına bakındı ve gözüne kestirdiği elbisenin rengine hemen hemen yakın bir ayakkabı getirdi Su'ya.
"Hemen çıkar şu faciaları. "
"Haklısın. " dedi Su ayakkabılarının bağcıklarını çözerken. Kesinlikle bu elbise alınıyordu. Başka elbiselere bakmak sadece vakit kaybıydı. Aynada bir kaç pozdan sonra elbiseyi çıkarıp kasaya gittiler. Az önce denediği ayakkabıları da çok beğenmişti. Hem elbiseye de uymuştu. İki elbise bir ayakkabıyı alıp mağazadan ayrılmışlardı. Alışverişin yorgunluğunu atmak adına bir kafede oturdular. Bir şeyler içip sohbet eden Ela ve Su. Bir kaç masa ardında oturan Zuhal'i gördüler. Merhaba demek için ayakkalanan Su, Ela'nın koluna yapışmasıyla istemsiz yerine oturdu.
"Kızım görmedin mi? Yanında... "
"Aa bu çocuk şey erkek lisesi takım kaptanı değil mi? "
"Ooo kapmış yakışıklıyı. "
"Valla öyle görünüyor biz avcumuzu yalarız. "
"Deme öyle senin Efe'en var ya. "
"Üf Efe'nin bana baktığı var sanki. "
"Bakar güzel arkadaşım bakar bir gün. "
"Ay inşallah. " dedi dua edermiş gibi Su. Kahvelerini içip kalktılar. Ela'nın da ayakkabısını aldıktan sonra bir taksi ile evlerine döndüler. Okuldan çıkar çıkmaz gitmişlerdi alışverişe. Ders çalışmalıydı. Bu hafta sınav vardı. Sayılı gün çabuk geçer nihayetinde. Öyle de oldu sanki çabucak geldi büyük gün.
..............
Aramalardan geçtikten sonra kocaman bir sınıfa girdi iki kardeş yerlerine oturup, sakinleşmeye çalıştılar. Toprak sakindi ama Su için aynı şey söylenemezdi. Toprak'ın, Mert'in ve Aylin'nin tek dilekleri heyecanın başına bela olmamasıydı. Kısa boylu yaşlı bir hoca girdi sınıfa. Hiç zaman kaybetmeden kitapçıkları dağıtıp sınavı başlattı. Önüne gelen kitapçığın önce matematik bölümünü açtı Toprak. Soruları sakince ve doğru yaptığına emin bir şekilde çözdü. Fiziği, biyolojiyi ve kimyayı da bitirip genel adıyla türkçeye geçti. Ana dili olsa bile zorlanıyordı sözel konularda. Neyseki yavaşta olsa bitirmişti. Arada sırada kardeşine bakıyordu. Su'ya dua ediyordu. Sınavının iyi geçmesini umuyordu. Öyleydi zaten de çalıştığı çoğu soruyu çözmüştü. Sınavı bitirmek üzereydi. O da aynı şekilde Toprak için dua ediyordu. Çok fazla çalışmamasına rağmen iyi gittiğini farz ediyordu. Süre biter bitmez teslim etti iki kardeş de. Büyük bir belayı üzerlerinden def etmişlerdi. Yatıp kalkıp dua edeceklerdi şimdi. İstedikleri bölümü tuttururlardı inşallah. Bahçeye inip Aylin ve Mert'in telaşla bakan suratlarına, önce birbirlerine bakıp onay aldıktan sonra gülümseyerek "Çok iyi geçti. " dediler aynı an da. Mutluluktan kanatlanacaklardı Aylin ve Mert birbirlerine sarılıp oh çekerken,
"Hadi güzel bir yemek yiyelim acıktım valla. " dedi Mert. Diğerlerinden de onay aldıktan sonra arabaya binip güzel bir restoranda geldiler.
...............
"Nereye gidiyorsun Murat? "
"Sus Derya sus bunca zaman neden sakladın bu kadar önemli şeyi?"
"Dedim ya Murat bende yeni duydum. "
"Sen ne kadar vicdansızsın o senin yeğenin. "
"Yeter be yeğenim yeğenim yüzünü bile görmediğim, bir pici düşünmekten daha önemli işlerim var benim. "
Kadın, bu lafı üzerine ağır bir tokat yedi kocasından. Tokatın etkisiyle yere yapışan kadının yanına eğilip
"Duymadım Derya ne demiştin? "
dedi duymuş olsa da. Eski tahta kapıyı açıp sertçe çıktı evden. Sokağın başından çevirdiği taksiyle yetimhaneye geldi. Bahçeden içeri girip müdürün odasına çıktı. Yeğeninin hala yetimhane de kaldığını düşünüyordu. Kapıyı tıklayıp içeri girdi. Yetimhanenin yeni müdürü Aslı Hanım gayet sıcak karşılamıştı Murat'ı.
"Buyurun beyefendi. "
"Aslı Hanım yaklaşık 17 sene evvel bir bebek bırakılmış buraya. Hani annesi hemen aşağıda ki köprüden intihar etmişti. "
"İsmi nedir? "
"Şey ben ismini bilmiyorum. "
"Öyleyse nasıl bulacağız? Siz neyi oluyorsunuz?"
"Dayısı. "
"Hımm ben bir bakayım 17 sene önce dediniz yani 1998 senesi. Peki hangi ay biliyor musunuz?"
"Eylül, ekim gibi galiba. "
"Pekala bir bakalım. " dedi kadın tarihlere göre baktığı kayıtlarda bir çok çocuk vardı. Kız olduğu için erkekleri eleyip geriye kalan 10 kıza baktı. Ama böyle bulunmazdı ki.
"Murat Bey kaç yaşındaydı? "
"Bir kaç günlük. "
Evet bir kız vardı henüz 3 günlükken bırakılan. Murat Bey'in dediği gibi annesi intihar etmişti. Ama bu Su Güneşti. Su Güneş bir aileye verilmişti. Sorması gereken ilk kişiyi aradı Murat Beyden müsade alarak. Elbette o dönemin müdürünü Ayşe Hanımı arayacaktı. Bir kaç çalmadan sonra telefonu açan kadın,
"Alo? "
"Efendim Aslı."
"Ayşe Hanım Su Güneş'in dayısı burada yeğenini soruyor ne yapayım? "
Duyar duymaz tedirgin olmuştu Ayşe anne. Ne yapmalıydı ne demeliydi. Şimdi mi akıllarına gelmişti.
"Aslı aileye verildiğini söyle. Fazla da itiraz etmesine izin verme işin olduğunu filan söyle çık odadan. Su'yu tanıyan herkese de tembihle kimse bir şey demesin. "
"Peki Ayşe Hanım. " her ne kadar emekli olsa da Ayşe annenin hala sözü geçiyordu. Odaya dönen Aslı, Murat'a
"Aileye verilmiş efendim. "
"Ne? Adı ne peki? "
"Çıkmam gerekiyor Murat Bey. "
"Sadece adını söyleyin tek onu bileyim yeter o benim kardeşimin tek mutluluğuydu. İsmini söyleyin yalvarıyorum. "
"Peki. " dedi yüzünde ki tebessüm ile
"Su... "
"Su demek Su. " tekrarladı gülümseyerek. Odadan çıkan Aslı'nın ardından Murat da çıktı. Evine giden otobüse binip yol boyunca hiç görmediği yeğenini düşündü. Murat ablasının gözyaşları ile büyümüştü. Ablası hamile iken henüz 15 yaşındaydı. Hamile haliyle eve geldiğinde, babasının acımasız dayağının yaralarını sarılarak sarmıştı. Sıkı sıkı sarılmıştı ablasına o gece. Öldüğünü duyduğu gün yüreğinden bir şeyi koparmışlardı sanki. Babasının yüzüne bir daha hiç bakmadı Murat. Zaten babası Fehmi ise 2 yıl önce kanserden hayatını kaybetmişti. Daha yeni yeğeni olduğunu öğreniyordu. Çünkü o da diğer bilmeyen insanlar gibi küçük kızın öldüğünü sanıyordu. Yeğenini bulacaktı.

Her ne kadar geç kalmış olsa da ablasının hatırasını bulacaktı...

O Benim KardeşimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin