"Çocuk her an büyüyor." Oğlunun çimlerde koşmasını izliyordu Bren. Umursamadan koşuyordu etrafta. Karşılarında İnd Ormanı vardı, Ormanın içinden ise bir yol uzanıyordu. Yol şehre ve diğer köylere çıkmaktaydı. Bren ise şehir ve diğer köylerden uzakta bir yerde evini inşa etmiş yeni bir hayata ailesi ile başlamıştı. Vampirler onun için yoldan çıkmış gözüküyordu. Oğlunun yoldan çıkmaması için özen göstermekteydi. Oğlu İrden artık yedi yaşını geçmekteydi. Delikanlılığa emin adımlarla ilerliyordu. Babası gibi kızıl ve kahverengiye çalan saçları ve mavi gözleri vardı. Kılıç talimleri yapıyor, babasıyla sık olmasa da orman da dolaşıyordu. Neredeyse her sabah evlerine yakın bir yerde babası ile birlikte çimlerde oturup kahvaltı yapıp, ardından çimlerde koşuyordu. " Biraz daha kalmalıyız baba." Dedi babasına İrden. Babasının ormana gitmesi ve odun toplaması gerektiğini biliyordu. Bu yüzden Bren doğal olarak cevap olarak hayır seçeneğini kullandı. " Sen şimdi eve git. Annene yardım etmelisin evlat." Dedi. İrden başını öne eğip uzaklaştı, oradan. Bren arkasından oğlunu izledi. Ardından çimende yatan baltasını eline aldı. Güneş ile birlikte parlıyordu. "Şimdi ormanın karanlığında dolaşalım." Dedi Bren. Orman yüz metre ilerisindeydi. Ormana kadar yürüdü. Evine döndü baktı, her şey günlük güneşlikti , ormana girdi ve hayatı karanlığa gömülmüştü sanki. Ormanı oluşturan devasa ağaçlar sanki tanrılar tarafından indirilmişti. Brenin işine yarayacak olanlar bu devasa ağaçların dibinde yetişen ağaçlardı. Kızıl toprağa basıp küçük ağaçları arıyordu. Bir tane ona uygun bir ağaç bulmuştu. Uzun saçlarını düzeltti, kıyafetini çıkardı ve ağacı devirmeye başladı. "Her şey bu ormanda aynı" diye düşündü. Orman Larkalon şehrine yakındı. Bu ormana işi olmayanlar uğramazdı. Tehlikeli bir yerdi. Ormana girip kaybolan insanlar olabiliyordu. Bren de her ormana adım attığında bunları düşünüp tedbirini alıyordu. Geldiği yola işaretler bırakmıştı. "Umarım bu işaretler bir gün kaybolmaz." Diye düşündü ve ardından gülümsedi. Bitkin düşmüştü fakat ağacı parçalamıştı. Kendine yetecek ve taşıyacak kadar olanları ayırdı. Ayırırken devasa ağaçların dibinde büyük kayalıkların arkasından bir ses geldi. Bren tedirgin oldu. Ardından evinden gelen bir çığlık sesi duydu. Odunları bir kenara bıraktı ve koşarak baltasıyla evine doğru yol aldı. " Bunlarda kim?" diye aklından düşünceler geçiyordu. Bu arada ormandan çıktığı anda yağmur yağmaya başlamıştı. Evinin önünü üç tane at vardı. Koşarak kendi yaptığı evine ulaştı. Bu evi yapmak için bir ay uğraşmıştı. Evinin ahşap kapısından iki vampir asker çıkmaktaydı. Kılıçları kınında olmayan biri kızıl saçlı, uzun boylu, diğeri sıska ve orta boylardaydı. Miğferleri kafasındaydı. Miğferlerinin alnında yarasa kabartması vardı. Yavaşça dışarı çıkan askerleri gören Bren çılgına döndü. "Ailem!!!" diye bağırdı içinden. Askerlerin plaka zırhında ise kan vardı, bu onu iyice körüklemişti. İçinden düşünce silsilesi yol alırken. Koşarak baltasıyla adamlara saldırdı. Kızıl saçlı hemen gardını aldı. Diğeri kızıl saçlıdan korkak gibiydi, geri çekildi. Kızıl saçlı saldırmaya kalktı, Bren darbeyi savurdu ve dizinin arkasına vurdu. Vampir tek ayak yere çekmek zorunda kaldı kendini. Bren baltasını vampirin boğazına dayadı ve boğazını kesti. Boğazından kanlar çıkan asker yüzüstü yere düştü. Diğer vampir geri geri gitmeye başladı. Korkuyordu, titriyordu. Kılıcını kaldıramıyordu. " Ailem nerede?" diye bağırdı. Asker korkak elinin kaldırdı ve içeriyi gösterdi. Bren içeriye bağırdı " İni!!!!!!,İrden!!!!!" bir cevap yoktu evin içinden. Pencereden baktığında içeri de kimsenin olmadığını fark etti. Tekrar vampire baktı. "Neredeler." Dedi.
Vampir bir şey söylemedi. Bren buna karşılık "Konuşsana!!!" diye bağırdı. Yine susuyordu. Ardından tam saldırıda bulunacakken başına sert bir darbe aldı. Gözleri kapandı. Yere düştü. Gözlerini açtığında bir atın arkasında elleri ayakları ipe bağlanmış bir şekilde gidiyordu. Hareket etse düşecekti. Bu da bir işe yaramazdı. Gece olmuştu. Atı süren büyük ihtimalle onu bayıltan adamdı. Çünkü diğer korkak atın arkasından yol almaktaydı. Brenin hareketlendiğini görünce hemen " Uyandı" dedi titrek bir sesle. "Biliyorum." Diye cevap verdi kalın bir sesle bulunduğu atın üzerinde ki adam. Pelerini Brenin sağ omuzuna değiyordu. Önüne bakınca kalın büyük ağaçların gövdesini gördü. Başını tam kaldıramıyordu. "Bunlarda kim ne oluyor, ailem nerede, peki ben nerede.... Orman yolu burası." Diye düşündü. Larkalon Şehrine yol alıyordu. Bunun farkına varınca tedirgin oldu. Şehir onun için hiç iyi şeyleri hatırlatmıyordu. İyi anıları varsa bile kötü anıları onun önüne geciyordu. Şehir onun için kan emicilerin leş şehriydi. Kendi türünden utanıyordu Bren. Vampirlerin bu kadar cani olması bu kadar kana susamış olarak gezmesi, onun çıldırmasına neden oluyordu. Vampirlerin kan emici olması doğaları gereğiydi fakat bu kanı insanlardan alması kendi zevklerinin önüne geçemediği içindi. İnsan kanı tatlıydı onlar için. Fakat hayvanların kanı vampirler için yeterliydi. Bren insan kanı yerine hep hayvanların kanını içmiştir. İnsanların yaşamaya hakkı vardı onun için. Şehirde fikirlerini yaymaya çalışsa da onu hep duymamazlıktan geliyordu. Onu dinleyen vampirler de oluyordu. Fakat onlar da idam ediliyor ya da bir akşam eve giderlerken sokak aralarında öldürülüyorlardı. İnsan kanıyla tanışan vampirlerin öyküsü söylenen göre aslında tarih kitaplarına göre tesadüftü; Tarihçi Vampir İsni, vampirler ve insanlar ilk karşılaştıklarında dostça yaşamaktaydılar. İnsanlar vampirlerden tedirgin olmuyorlardı. Ta ki vampirlerden biri ortaya çıkıp içinde ki hisse yenildiği vakit, insanlar vampirlerden kaçmaya başladı. Vampirler açlığını hayvanlar sayesinde gideriyordu. Fakat biri çıktı ve dürtülerine hakim olamadı ve insanlardan birini öldürüp kanını içti. Bu kanı içtikten sonra kendini kaybetmiş ve tüm vampirleri kışkırtıp insan kanına yöneltmiştir. Bir diğer tarihçi Vampir Kiren ise; bu olayın saçmaolduğunu insanların vampirlerle olan savaşı bilindiği üzere tanrıların sonucunda başladığı ve vampirlere bu içgüdünün tanrılar tarafından verildiğini söylemekteydi. Bazı tarihçiler insanların vampirlerle tanıştığını anlamamaktaydı. Çünkü kıtalar ayrıydı. Vampirler ve insanlar mesafeler aşıp tanışmış olmaları gerekirdi. Bazılarının bu konuya cevabı tanrıların kıtalar bir aradayken iki ırkı tanrı savaşlarından sonra bir kararla birbirinden ayırdığı. Bren bunları kitaplardan okumuştu fakat onun için tek doğru insanlar ile vampirler bir saçmalığın içindeydi. Bren " Hepinizi kanınızda boğacağım." diye düşündü Bren. Ailesiyle şehirden uzakta bir hayat istemişti. Bu onun için bu iğrenç dünyada ki tek ve son isteği olmuştu. Ama kan emiciler onun peşini bırakmamıştı. İğrenç bir gülümseme belirdi yüzünde " Daha uzağa gitmeliydim." dedi. Atta debelenmeye başlamıştı. Yüzüstü durmak onu rahatsız ediyordu artık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kanlı Topraklar
FantasyKrallıklar ve bu krallıkları oluşturan iki farklı tür; insanlar ve vampirler. Uzun zamandır süren bu iki türün savaşı son mu bulacak yoksa alevlenecek mi ? Bozkır toprakları ve diğer diyarlarda süren maceralar.