Kafes

167 7 0
                                        

     Genç " Evet hanedan mensubuyum. Fakat kral değilim." Asker buna karşılık "Bence savaş meydanında siz  kralımızdınız"  Genç savaş meydanına bir kral olarak çıkmıştı. Savaşa babalar oğullarını göndermişti fakat Yakiler göndermedi. Yakilerde Kralın kendisi gelmişti. Bu bir dalga geçmeydi aslında ama Vampirler bunu korkaklık olarak gördüler.

      Genç, askere " Kral babam şu an şehirde, ben savaş meydanında kralın vekiliyidim." dedi. Asker, gence gülümseyerek " Şu an hala savaş meydanındayız kralım" dedi. Çocuk bu muhabbetten sıkılınca " Bir kafesteyiz ve bana saygı göstermeyi kes savaşı kaybettik. Şu an kral o ! " diyerek sinirli bir şekilde askeri uyardı.

     Sakinleştikten sonra askere adını sordu. Asker " İsmim Draen" dedi. Genç " Güzel isim" diyerek, Draen'e yanında oturmasını söyledi. Draen tereddüt etsede oturdu. Draen biraz zaman geçtikten sonra gülmeye başladı. Şanslı, Draen'e neden güldüğünü sordu. Draen buna karşılık " Gerçekler komik oluyor bazen efendim. Sizinle bir kafeste yanyana oturacağım aklıma gelmezdi." Şanslı genç gülerek kafasını kafesin parmaklıklarına dayadı. Genç, Draen'e " Dua et de kazıklarda yan yana oturmuyoruz." diyince ikiside gülmeye başladı ve sonra uzun süreli bir sessizlik hakim oldu.      

     Draen uzun süreli sessizlikten sonra " Planınız nedir efendim ?" diye sordu. Genç durakladıktan sonra dışarıda kurulmuş çadırlara baktı. " Bekleyeceğiz, kaçmayı başarsak bile adadan bir yere gidemeyiz." dedi sıkıntıyla. Draen " Bir gemi bulabiliriz" dedi. Genç  buna karşılık " Bu riskli " dedi. Genç kafesten uzakta kurulmuş çadırları göz gezdirirken düşündü ve " Burada duracak kadar sabrım yok. " dedi ve Draen'e dönerek " Hasta taklidi yapıp, bağıracaksın ve ben nöbetçiyi çağıracağım " dedi ve Draen de bu planı mantıklı buldu.

     Saat gece yarısını çoktan geçmişti. Tepedeki dolunay birlikte ikisi de planı uygulamak için hazırlandılar. Draen, gençten biraz uzakta yere yattı ve bağırmaya başladı " Yardım edin ! Kimse yok mu ? " sese karşılık etrafta kimse gözükmüyordu. Bu sefer genç bağırmaya başladı " Hey ! Orada kimse yok mu ? " dedi. Biraz bağırışmadan sonra koşarak üstü başı dağınık bir şekildi nöbetçi geldi. " Ne istiyorsunuz " Genç sinirli bir şekilde " Duymuyor musunuz, adam yardım istiyor. " ardından nöbetçi "Neyi var?" dedi. Genç, nöbetçiye aynı sinirli ses tonuyla " Adam hasta kıvranıyor yerde " dedi. Nöbetçi duraksadı, geri döndü ve gitti. Genç tekrar bağırarak " Adam ölüyor, nereye gidiyorsun? "  dedi. Nöbetçi genci umursamadan gitti. Bir süre sonra iki kişi döndüler. Yeni gelen nöbetçi fazla yaşlı değildi. Elindeki meşaleyle saçları ve yüzü gözüküyordu. Siyah saçları dağılmış, esen rüzgarla dans ediyordu. Nöbetçi sade giyinmemişti. Zırhı üzerindeydi.  Zırhında meşalenin aydınlatmasıyla kanatlarını açmış halde duran Larkalon hanedanın yarasası kan kırmızısı renginde korkutucu şekilde gözüküyordu.

    Zırhını kuşanmış nöbetçi, gence " Kenara çekil evlat dedi. Genç kenara çekildi. Yeni gelen nöbetçi diğerine meşalesini verdi, sonrasında anahtarları çıkarıp kapıyı açtı. Meşaleyi geri istiyerek, içeriye girdi. Yeni nöbetçi diğerine " Dagon sen dışarıda dur " dedi. Dagon yavaşça dışarı çıkarken, genç diğer nöbetçiye seslendi. Nöbetçi ona bakarken bir anda Draen yerden kalkarak nöbetçinin boynunu kırdı. Genç, Dagon'nun üstüne atlayarak, onu yere serdi. Genç, nöbetçiyi yere serince onunla birlikte o da yerdeydi.

      Nöbetçi yere düşerken meşaleyi'de düşürdü ve küçük çaplı bir yangın başladı. Alevler yerde, birbiriyle kavga ederken. Genç, nöbetçide ki hançeri gördü ve hançeri alıp nöbetçiye sapladı. Genç hançerle birlikte ayağı kalktı. Draen de elinde diğer muhafızın meşalesiyle ve diğer nöbetçinin hançeriyle dışarı çıktı. İçerde olanları izleyenler şaşkınlıkla dışarı çıktılar. Genç dışarı çıkanlara " Gemi bulabilirseniz gemiyle kaçın ya da bir yerlerde gizlenin en azından buradan uzakta olun. " dedi ve Draen den meşaleyi yere atmasını söyledi, meşale diğerlerinin dikkatini kendilerine çekebilirdi.

      Ayrılıp tam gidecekken,  Draen kolundan yakaladı, " Efendim tekrar düşünün gemiyle gidebiliriz , neden tekrar kafese gider gibi kralın yanına gidiyoruz, gemiden daha riskli bu aslında" dedi. Genç, askere" İnan bana gemi daha riskli" Draen ısrarla " Peki diğerlerini niye gönderdiniz ? " dedi. Genç buna karşılık muhabbetten sıkılarak " Çünkü onlar bizle gelirse hemen ölürler, kalabalık oluruz ve onlar için gemi kral seçeneğinden daha az tehlikeli. " dedi. Genç, Draen'e " Yol yakınken onlarla git bunu ben halledebilirim " dedi. Draen gülerek " Efendim affınızı isteyerek bu güzel teklifi reddetmek istiyorum. " dedi. Çocukta gülerek, başıyla onayladı ve ordan uzaklaşmaya başladılar.

     Kafesten uzaklaşırken diğer vampir askerlerin seslerini duydular, yangının ateşini gören veya başkasından duyan muhafızlar koşarak kafese gidiyorlardı. Genç ve askerde birlikte çadırların arasında dolanıyorlardı. Kralın çadırını aramaktaydılar. Kimseye görünmeden çadırların arasından geçiyorlardı. Bir askerin biraz ileride durduğunu gördüler elinde şarap şişesi vardı. Kör kütük sarhoştu. Genç, Draen'e saldırmasını söyledi, Draen'de adamın arkasından yaklaşarak boynunu kırdı. Draen adamı kenara taşıdıktan sonra  ilerlemeye devam ettiler.

     İlerlerken bir ateş yakılmış etrafında oturan iki asker gördüler ve arkalarında duran bir büyük çadır vardı. Çadırın önünde dalgalanan sancaklar vardı. Larkalon sancağı, siyah zemin üzerindeki kan kırmızısı yarasası ve Fralkan sancağı, altın sarısı zemin üzerinde duran dallarından kan akan bir ağaç motivi duruyordu. Diğer bir sancakta Sirank sancağı, dağ ve dağın ardından yükselen güneş. Onların yanında duran çapraz duran masmavi şimşekli sancağı olan Risen Hanedanı.

  Sıralı sancakların altında duran meşaleler çadıra giden yolu aydınlatıyordu. Bu aydınlıkta yakalanacaklarını biliyorlardı. O yüzden Draen öldürdüğü adamın kıyafetlerini giymeye gitti. Savaşta giydiği zırh olduğu için onun kanı zaten kan olmuş kıyafetinin üzerinde ilgi çekmezdi. Ölmüş askerin kıyafetlerini giydi ve fazla yaklaşmadan ateşin etrafında ki iki adamı çağırdı. " Hey hemen gelin yardımınız lazım " diye çağırdı iki askeri. Askerler koşarak yanlarına geldiler ve oracıkta öldüler. İkisinide öldürdükten sonra kralın çadırına doğru gittiler.

       Genç " Draen çadıra gir senin üzerinde asker kıyafeti var. Krala dışarıda kaçan mahkumlar olduğunu, mahkumların kim olduğunun belli olmadığını ve tehlike altında olduğunu söyle."  Draen " Tamam" dedikten sonra zırhıyla çadırdan içeri girerek taştan bir masanın üzerine sarılmış haritanın yanında kralı gördü. Kraldan başka kimse yoktu. Yanında duran bir sürahi kan vardı. Bardağı da doluydu. Soğuk teni ve bakışlarıyla Draen'a baktı.

     Kral sert bir şekilde " Ne oldu ? " dedi. Draen krala " Kralım hemen çıkmalısınız, kafesten kaçan düşman askerleri var. Sizi güvenli bir yere götürmeliyiz." Kral sinirle " Aptal birkaç serseriye karşı mı savunamıyacam kendimi hem binlerce kişi birkaç esirden mi korkuyorsunuz ? " dedi. Draen ısrarla " Kralım kaçanların kim olduklarını bilmiyoruz. O yüzden risk alamayız. " dedi. Kral soğuk ve sinirli haliyle " Bir işi de kendiniz yapın " dedi. Pelerinini giydi ve dışarı çıkmak için hareketlendi.

     Kral tam çadırdan çıkarken" Diğer Lordlara haber verin" dedi ve genç hançerini kralın soğuk boğazına dayayarak " Onlara ben sonra haber veririm " dedi. Kral şaşkınlıkla " Sen de kimsin "  Genç keskin bir ses tonuyla " Bardok Hanedanından Vlaren ,Vlaren Bardok " dedi. Kralın çadırının önü kısa sessizliğe gömüldü.


Kanlı TopraklarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin