" Larkalon gemisinin bizim limanımızda ne işi var?" diye düşünüyordu Yukan. Ellerini yaktıkları ateşe doğru uzattı ve ovuşturdu. Gece olduğunda ateş Yukan ve İlark için iyi bir dost olmuştu. Askerler onlardan biraz uzakta ateş yakmışlardı. Bozkırın meşhur gece soğuğuna karşı onları koruyordu ve onlara etrafı aydınlatıyordu. İlark, Yukanın yanındaki sarmış olduğu battaniyenin üzerinde bağdaş kurmuştu. O da üşümüş ellerini ateşin üzerinde ovuşturuyordu. " Efendim, düşünmek istemiyorum fakat bu gemi hayra alamet değil." ellerini ovuşturmaya devam ediyordu. Yukan'nın bir cevabı yoktu. Ne yapacağını hala bilmiyordu. Konuyu değiştirmek istiyordu. " Hiç ailen oldu mu? " diye sordu İlark. İlark ilk başta anlamadı. Çünkü istihbarat'ta ki kimsenin ailesi yoktu. Evlenmesi yasaktı. İstihbarat sokak çocukları, kimsesizler ve yetimlerden oluşuyordu. " Efendim, benim ailem sizsiniz."
" Bana yalan söylemene gerek yok. Gerçeği söyle. Dürüst ol. Ailen olmasını istedin mi peki ?" diye sordu Yukan.
Biraz düşündükten sonra İlark cevap verdi. " İstedim, fakat imkansız olduğu için hemen vazgeçtim." Dedi.
" İmkansız... İstersen gidebilirsin, yeni bir aile kurabilirsin. "
Şaşkın bir şekilde " Efendim, beni yanlış anladınız. Ben ölene kadar size hizmet ederim. Siz bana yeni bir hayat şansı verdiniz." Dedi.
" Şimdi de yeni bir hayat şansı veriyorum. Git aşık ol. Evlen, kendine yeni bir hayat kur."
" Yanlış anlamayın beyim, fakat neden bunları söylüyorsunuz?"
" Kaos adım adım ilerliyor İlark. Bu Larkalon gemisi yenildiğimizin işareti sadece."
İlark ateşe doğru baktı. Sarı saçları yanıyordu sanki. Yeşil gözleri ateşi emiyordu. Tekrar Yukan'a baktı " Kesin bir şey yok Efendim. Umutsuzluğa düşmeyin."
Ateş çatırdıyor. Isırıyor. Tekrar, tekrar aynı döngüyü sürdürüyordu. Yukan ateşin kendi içerisini özetlediğini düşünüyordu. " Hazırlan Yaki Kralının oğlu Yukan. Ya da Yaki Kralı Yukan." Konuyu tekrar değiştirmek istiyordu Yukan. " Sen hiç aşık oldun mu?" Yukan cevabı beklemeden " Hayır. Değil mi?" dedi.
" Hayır..." Gülümsedi İlark " Aşık oldum galiba ya da hoşlandım. Evet, evet hoşlandım. Çünkü çabuk unuttum. Yani o anda neredeyse. O kız bir Udinin gözcü kulesin de çalışıyordu, bir gece birlikte olmuştuk." Aile kurmak yasak olsa da bir kızla birlikte olmak yasak değildi. " İyi bir kız mıydı?" diye sordu Yukan.
" Pek konuşmuyordu. En güzel yanlarından biri de buydu. O uyurken sabah gitmiştim."
Yukan gülümsedi. " Pek konuşmuyordu, demek. İyiymiş."
" Evet. Bu gerçekten iyiydi." İlark gülümsedi ve ardından " Efendim, nasıl yenilmiş olabiliriz biz sayıca üstündük?" dedi.
Konu tekrar açılmıştı. Yukan huzursuzca ve acele bir şekilde. " Öğreneceğiz. Askerlere söyle hazırlansınlar."
" Hemen Efendim." İlark, askerlerin yanına doğru gitti. Yukan ayağı kalktı ve eşyalarını atına bağladı. Gümüş renginde ki at Yukanın çocukken babası tarafından verdiği hediyeydi. Yetişkin bir yaşa geldiğinde Kikar oğluna at hediye ederek bozkır geleneğini sürdürdü. Atlara bindiler ve yola çıkmaya hazırlardı. Askerler ateşi söndürmüş. Ayın ışığıyla duman gözüküyordu. Yukan askerlerine döndü ve " Kuleye doğru yola çıkıyoruz." Dedi. Ardından atıyla dörtnala gitmeye başladı. Sabah olmaktaydı. Gün ışığı utangaç bir şekilde ortaya çıkıyordu. Yukan sessiz bir şekilde hızlıca atıyla ilerliyordu. Etraf düz yeşil çimenlerle kaplıydı. Burası bozkırın göbeğiydi. Hafif esen rüzgar, Yukanı rahatlatıyordu. Dren Nehrine yaklaşmaktaydılar. Nehrin kıyısına geldiler ve atlarına biraz su verdiler. Askerleri yola çıktıklarından beri disiplini bozmadılar ve neredeyse ihtiyaç olmadıkça konuşmadılar. Üstlerinde ki Yaki muhafızlarına özgü deri kıyafet onları diğer insanlara karşı kamuflaj görevinde bulunduruyordu. Derinin üzerinde yay ve ok. Okun ucu altın rengindeydi. Askerlerden bazıları gençti. Bazıları diğerlerine göre daha deneyimli. Askerler atlarına su içirirken kendileri de atlarına bağladıkları sudan içtiler. Yukan su içmek istedi fakat vazgeçti, ardından suyun yanında duran kahverengi bir şişedeki at sütünden birkaç yudum aldı. Ardından şişeyi yerine koydu. " Hadi gidiyoruz." Dedi askerlerine. Nehri geçtiler ve atlarını tekrar dörnala gönderdiler. Yukan atıyla son sürat gitmekteydi. Bu onu özgür hissettiriyordu. Atı Gümüş Isırık en sevdiği varlıktı bu dünyada. " Hala bir şans olmalı. Kazanmak için bir şans olmalı. Ben bir bozkır torunuyum. Tanrıların karşısına şimdi çıkmam gerekirse hemen çıkarım. Fakat şimdi onların karşısına çıkmam bir işime yaramaz." Gümüş Isırık diğer askerlerle arayı biraz açmıştı. Ama askerler yolu biliyordu, o yüzden pek yavaşlamak istemdi Yukan. Devam ediyordu, güneşin ışıkları tepeden kendini göstermeye başlamıştı. " Güneş ışıkları. Özgürlük belki de. Belki de zafer. Umutsuz olmamalıyım. Kendimi kaybetmemeliyim." Kendisini toparlamaktaydı Yukan. Ama hala kendine gelebilmiş değildi. Eğer halk kralın savaşta öldüğünü duyarsa ve savaşın kaybedildipi de büyük tartışmalara neden olabilirdi. Atıyla hızla geçerken sağ taraflarında bozkırın yeşilliklerine çadır kurup yaşayan insanları gördü Yukan. Ani bir şekilde atını durdurdu. Beş tane çadır vardı. Çadır geleneğinin sürmesi Yukanı gülümsetmişti. Atalarının şehirlerden önce çadırlarda yaşadığı bilinirdi. Bazıları buna efsane de derdi, bunu yapanların etrafta olması çadır efsanesini gerçek kılmaya delildi. İlark atını durduran Yukanın yanına geldi. Atını yavaşlattı ve durdu. " Ne oldu efendim?" diye sordu. Siyah kıvırcık saçlarıyla ve ateş renginde ki gözleriyle İlark'a baktı. Ardından çadırları gösterdi. " Efsaneler sence gerçek mi?" diye sordu. İlark siyah sakalına dokundu. " Bilemeyiz efendim." Yukan dikkatle baktı. " Öğrenebiliriz." Dedi ve atını çadırlara doğru sürmeye başladı. Çadırların bulunduğu obanın girişine yaklaşmaktaydı. Etrafı küçük çitlerle çevrilmişti. Çitler kan kırmızısı rengindeydi. Obanın girişine vardıklarında. Uzun kılıçları kınında hazır bekleyen. Ellerinde yay olan altı kişi vardı. Aralarında yedi ya da dokuz yaşlarında bir çocuk vardı. Uzun bir yay elindeydi. "Yetişen bir bozkır yiğidi." Diye düşündü Yukan. İki tane kadın ve üç yetişkin erkekte hazır gözlerle Yukanı bekliyorlardı. İki kadın üç yetişkin erkekte yetişkin gözlerle Yukanı süzüyordu. Tenleri esmerdi. Siyah saçları ve erkeklerin uzun sakalları vardı. Sakalların ucunda kırmızı bir leke vardı. Yüzleri uzun üçgen şeklindeydi. Aralarında yüzünde burnundan çenesine kadar yara izi olan orta boylarda biri " Ne istersin yabancı?" dedi. Ses tonu biraz sertti, buna bir de obasının önüne gelen yabancıya duyduğu şüphe de eklenince ses tonu hayli ürkütücü olmuştu. Yukan atından indi. Askerleri de Yukanın attan indiğini görünce onlar da indiler. Yukan, oba insanlarının önünde durdu ve ardından eğildi. Askerleri şaşırmıştı fakat onlarda eğilmek zorundaydılar. Yukan tekrar eski haline döndü ve " Ben Yaki Kralı Kikarın Oğlu Yukan." Dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kanlı Topraklar
FantasíaKrallıklar ve bu krallıkları oluşturan iki farklı tür; insanlar ve vampirler. Uzun zamandır süren bu iki türün savaşı son mu bulacak yoksa alevlenecek mi ? Bozkır toprakları ve diğer diyarlarda süren maceralar.