Taht salonu kalenin tam girişindeydi, dört tane taştan yapılma sütunun arasında yemek masaları vardı. Sütunların üzerinde eski savaşların tasvirleri vardı, kralların tasvirleri de yerini almıştı, fakat sanatçılar Raken Bardok'a göre yetenekli değildi. Sütunların yanında dört tane büyük yemek masası vardı. Kralın tahtı yerden iki ya da üç metre yüksekteydi. Taştan merdivenler ile tahtına çıkabiliyordu Kral. Bundan da pek memnun değildi Raken Bardok "Bu gösterişli tahtan nefret ediyorum." diyordu neredeyse her tahtına oturduğunda. Babası Haknelen Bardok "Sen bu tahtı koruyacaksın evlat." demişti çocukken. Tek varisi Raken Bardok daha çocukken büyümüştü her savaşçı gibi. Saygınlığını savaşlarda kazanmış ve savaşta kaybetmeye niyetliydi "Acaba bu savaşta vekil kralları göndermek yanlış mıydı?" diye düşündü. Oğlu Vlaren Bardok savaştan önce babası tahtındayken geldi. Kahverengi saçları ve uzun boyuyla babasının önünde durdu. Bardok Parsı zırhında parlıyordu. Bir dizi yere değdi ve ciddiyetle " Kral Raken Bardok." dedi. Babası aynı ciddiyetle " Seni dinliyorum evlat." dedi. Oğluna güveniyordu Raken Bardok. Her an neredeyse. O artık güçlü bir askerdi. Yeni kral o olmalıydı onun için. Krallığın geleceği konusunda şüpheli değildi. Bardok Hanedanı güçlüydü. Kurt Pençesi savaşı ile artık iki diyarda da güçlü olucaktı. Oğlu da daha güçlü olucaktı. Fakat oğlu savaştan dönmemişti. Bu halkın tedirgin olmasına neden oluyordu. En kötüsü akıllarına gelmeden edemiyordu. "Yenildik mi?" Sorusu her an dürtüyordu, herkesi. Bu savaşı kaybetmek mantıklı değildi kral için. Aklına gelmesini istemiyordu ama böyle birşey olursa ne yapması gerektiğini bilmesi gerekiyordu. Çünkü o kraldi. Santranç Diyarinin kraliydi o. Cocukken ona tanrilar anlatildiktan ve dünyanin tanrıların oynadığı bir santranç oldugu soylendikten sonra. Bu dunyaya santranç diyari demişti. Her dusundugunde bir tebessüm ağzında kaçamak yapıyordu. Taht salonunda dolasmaktaydi. Taht salonun sag köşesinde avluya çıkan yere doğru yürümeye başladı. Avluda ok talimlerinin yapıldığı yer gözükmekteydi. Tam karşısında duran ağaçların arasından bahçeye çıkan bir yol gözükmekteydi. Bahçeye girmeden önce duran ağaçların karşısında bir havuz vardı bir tarafında sıcak su bir tarafında soğuk su dolaşmaktaydı. Sıcak suyun dolaştığı tarafta duran bir Bardok Heykelinden gözyaşı akıyordu. Soğuk suyun dolaştığı yerde duran Bardok Heykeli ise sert bakıyordu. Hayatın iki yüzünü temsil ettiği söylenirdi. Raken Bardok soğuk suyun onun gençliğini fakat sıcak suyun ise yaşlılığını temsil ettiğini söylerdi. "Kana kana bu soğuk sudan içesim var bu son yaprak ayında" Hava serindi son yaprak ayının etkileri başlamıştı. Hayatın soğuk tarafı kendini göstermek için can atıyordu. Avluda seyre dalmıştı yaşlı kral. Bütün hayatı önünde bir vardı bir yoktu. "Sandığım gibi mi acaba hayatım? " Hayatının ilginç geçtiğinin farkındaydı. Güçlü bir kral olmuştu ama hep gücünü sorgulamıştı. Adil bir kral olmuştu ama hep bunu sorgulamıştı. Akıllı bir kral olmuştu ama hep bunu sorgulamıştı. Yapılan bu düzenin kendisi için ne ifade ettiğini hayatının aralıklarında sorup durmuştu. "Ben güçlümüyüm ama bir adım sonra ölebilirim. Ben güçlümüyüm ama çocuğum yaşıyor mu onu bile bilmiyorum. Ben güçlümüyüm ama kazandık mı onu bile bilmiyorum. Ben haklımıyım daha haksıza soru bile soramıyorum.
" Kafasını dinlendirmek için aldı kınındaki Bardok gümüşünü. Havada parlamaktaydı. Babasının bir başka hediyesiydi bu kılıç. Güç ve zayıflığı temsil ediyordu. Sapı olabildiğince sıradan tutmuşlardı. Ama keskin gümüş tarafı ufak bir dokunuşa bakıyordu. Kılıcı etrafında sallıyordu. Sonra durdu ve ona öğretilen duruşu yaptı, kılıcı iki eliyle kavradı ardından bir anda arkasına döndü ve kılıcını salladı. Arkadaşı Odrinin kılıcı kendi kılıcıyla buluştu. İşte buna sevindi hala bu duvarlarda bir arkadaşı, eski dostu vardı.
" Hadi bakalım Dağları Korkutan Odrin." dedi Raken. İki dost salladı tekrar kılıçlarını ve yine havada kaldı kılıçları. Raken art arda saldırdı. Odrin geri çekildi sadece. Raken gülümsedi " Korku bunları yaptırmıyordur umarım Odrin." Odrin gülümsedi " Korku yüzünden geri çekilseydim çoktan ölüydüm efendim." Odrin toparlandı ve kılıcını Raken'e doğru sallamaya başladı. Raken temkinli bir şekilde çekildiğini zannediyordu. Geri giderken düştü ve Odrinin kılıcı Kralın boğazında bitiverdi. " Efendim yıllardır düşmanınızın yakalayamadığı fırsat ayağıma geldi." gülümsedi. Raken buna karşılık Odrine " Gerçekten doğru söylüyorsun senin yerinde olmak isteyen çok ölü ve yaşayan ölü var."
Toparlanıp ayağı kalktı. Hayatının geri kalanını ve önceki geri kalani buradan ibaretti. Ölüler onun hatirasiydi artik yaşayanlar gibi. Bu hayatta anladığı ve anlamak istedigi cok sey vardı. "Benim zamanim" bitti diye düşünüyordu Kral Bardok. Üstü kirlenmisti, hemen temizledi. Arkadaşına baktı ve "Oglum ve kızım nerede?" diye sordu, arkadaşı bahçeyi gösterdi.
Bahçenin girişini kaplayan uzun yapraklı ağaçlar ve görkemli sis bahçenin gizemini oluşturuyordu. Her adımda etrafında cicekler beliriyordu, kuzeyin ve güneyin en önemli bitkileri burada bulunuyordu. Kuzey Eskisi Bitkisi, Güney Salları bunların arasındaydı. Hakikat Çiçekleri de vardı, yeşil renginde güllerdi. Hayatında en sevdiği yerlerden birisi burasıydı. Burası ona bir şiiri de hatırlatıyordu;
Şu bahçe serin bir rüzgar deryasi
Yaşanacak her bedele değer
Su denilen yokluğun sıvısı
Buranın beyi bir sefil gibi içer
Biraz ilerledikten sonra kızı Nolhen ve oğlu Dur'en'in birlikte birşeyler konuştuğunu gördü. Babalarını gördükten sonra sustular. Raken Bardok çocuklarını çok seviyordu, daha ne olabilirdi ki, çocuk sahibi olmak güzeldi; fakat kral bile olsan bu dünyada çocuk sahibi olmak ne kadar doğruydu, vicdanında bir sonuca varamadigi birşeydi. Ne kadar sert bir asker olsada iyi bir babaydi Raken Bardok. Oğlu Rek 7 yaşındaydı, babasının kollarına koştu: " Hadi ata binelim" dedi, Raken gülerek "Şimdi değil" diye cevap verdi, Rek'in morali aniden bozulmuştu ki babasının kollarından ayrıldı "Abim beni hep ata bindirmeye götürürdü, o nerede?" Raken dahil herkesin cevap beklediği soruyu sordu Rek. Kral gülümsedi ve "Gelicek." diyebildi ardından kizi Nolhen asil bir şekilde yanlarına geldi. Sari saçları topluydu, mavi gözleri annesinin hatıralarını canlandırıyordu, bir iklim gibiydi. Acaba şimdi hangi mevsimi yasatacakti babasına, kış geliyordu sanki, hemde koşarak.
"Kardeşim haklı baba abimiz nerede?" dedi sert bir tavırla on üç yaşındaki Bardok Hanedanın en güçlü hanımı.
"Gel buraya kızım, sarıl bana." Kızı yazı yaşatıyordu şimdi de. Ne kadar sert bir kız olsada babasını alıyordu, o annesini temsil ediyordu, gücün farkındaydı, gidip babasına sarıldı. Çok mutluydu şimdi kral, bütün topraklar onun olsa ne fayda, fakat artık hayatının sonuna geliyordu bunu farkındaydı. Etrafına bakındı kral, bahçenin uzadıkça uzadıgini gördü. Tekrar çocuklarına baktı "Yemeklerinizi yiyin." dedi oğlu suratı asık bir şekilde bahçeyi terk etti, kızı da onun yanında ağır ağır ilerlemekteydi. Kral elma ağacına ilerledi, ağacın gövdesi eskiydi ve ağaç çok büyüktü; ilk atalarının bu ağacı ektigini söylemekteydiler, ilk tohumu atılan ağaçlardan biriydi. Bir elma kopardı, kendisine yakın olan bir daldan. Elmanın rengi altın sarısıydı, gun ışığıyla parlıyordu fakat parlaklığı gidiyordu, çünkü bulutlar bir anda üstlerine çökmüştü.
"Hadi taht salonuna, ıslanmadan Odrin."
Yemekte büyük bir hindi ve limonlu kuzu vardı. Oğlu kuzunun budunu afiyetle yedi, Nolhen ise hindiden aldığı parçaları yemekteydi. Yemek bitip herkes odalarına çıkmak için hareketlenmekteyken, taht salonuna bir asker girdi: "Efendim!!!" diye bağırdı, soluk soluğa kalmıştı, "Geliyorlar..." konusamamaya devam etti; Odrin yanına giderek
"Ne oldu asker?" diye sordu.
"Yenildik." asker yutkundu devam etti: "Köylülerin hepsi köylerini terk etti, şu an buraya sığınmak için geldi." Kral affallamıştı. "Yenildik mi?" bu olmamalıydı. Biz kazanmalıydık." içinden geçenler dışarda söylenenleri değiştirmiyordu, yenilmişti. "İnsanları buraya alın." Kral kesin konuştu, "Nasıl yenildik asker." Asker gözünü kaçırıyordu, zar zor bir şekilde " İhanet... Risen Hanedanın ihaneti." Kral içi bitkinleşmişti."Çabuk hazırlıklara başlayın, düşman sayısı ve nerede oldukları hakkında bilgi istiyorum..." duraksadı "Savaş daha bitmedi diye devam etti. Kızı Nolhen ve oğlu ağlamaktaydı, Nolhen babasının yanına gelip en zor soruyu sordu "Abimiz nerede?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kanlı Topraklar
FantasyKrallıklar ve bu krallıkları oluşturan iki farklı tür; insanlar ve vampirler. Uzun zamandır süren bu iki türün savaşı son mu bulacak yoksa alevlenecek mi ? Bozkır toprakları ve diğer diyarlarda süren maceralar.