Merhaba. Bu ilk deneyimim. Umarım beğenirsiniz... Oylarını eksik etmeyip destekleyenlere de çok teşekkürler :)
"Hiçbir şey hayal ettiğimiz gibi gerçekleşmiyor" diyorlar, biraz isyankar bir cümle olsa da gerçekten doğru. Sanırım günün özetini yapıyordu bu cümle. Sizin de hiçbir şeyin rast gitmediği, düğümlerle dolu bir hayatınız olsa hissettiklerimi bir nebze anlayabilirsiniz. Daha birkaç gün öncesinde tesadüf eseri duyduğum gerçeklerden sonra belli bir süre toparlanamamıştım. Şu sıralar yaptığım gibi yine yatağımın tam ortasına kendimi atmış ayaklarımı huzursuzca ileri geri hareket ettiriyordum. Sürekli yaptığım planları, gelecek kaygısı taşıyan fikirleri düşünmekten kafam patlama raddesindeydi. Gözlerimi tavana dikmiştim ve içimden kaderime lanetler yağdırıyordum. Doğru düzgün yapabildiğim tek şey de buydu zaten.
Tavanla aramdaki ilişkiye bir ara verip doğruldum. Nevresimi yırtarcasına sıkarken gözlerimle huzursuzca etrafı taradım. Bu minik (!) odamı sığınacağım güvenli liman olarak ilan etmiş durumdaydım ve gerçekten sıkıntıdan patlıyordum. Ayçaların şu memleket ziyareti de nereden çıkmıştı şimdi? Yanımda cesaretle duran tek arkadaşım ortalarda olmayınca dışarı çıkmanın hiçbir zevki kalmıyordu. Düşünmeden edemiyordum: Sorun bende miydi? Şu sıralar nedense sürekli yalnızlığımı sorgulayıp duruyordum. O koca okulu da işin içine katarsak bence bir kişi hiç de normal değildi. Sadece bir kişi... Ellerimi saçlarımın arasında gezinirken düşüncelerimi kovmak ister gibi dışarı doğru savurdum. Neyse ya, kimseye muhtaç değildim. Kendi derdim bana yeterdi zaten.
Bir anlık gaflete düşüp kulaklığı çıkarınca kapıdaki yumrukların ne kadar süredir farkında olmadığımı kestirmeye çalıştım.
"İpek! Kızım içeride misin? Ne oluyor Allah aşkına? İyi misin? İpeek!"
Kalkıp kapının kilidini çevirdim ve anında annemin rahatlamış suratıyla karşılaştım.
"Anne tüm mahalleyi ayağa kaldır istersen. Asıl sen iyi misin, ne bu telaş?
"Kızım kaç dakikadır kapıya vurduğumun farkında mısın? Beş dakika daha açmazsan babanı çağırıp kapıyı kırdıracaktım."
Küçük bir kahkaha patlattım.
"Ay anne sen de alemsin. Müzik dinliyordum. Merak etme kulaklıkla kendimi boğmaya falan çalışmıyordum. Her defasında aynı endişeyi yaşıyorsun, sakin ol birazcık."
"Sakin olmama izin vermiyorsun ki. Biliyorsun o şeyden sonra... Pek rahat olamıyorum. Doğru düzgün bir uyku bile çekemiyorum. Hep diken üstündeyim. Sen de beni anlamaya çalış biraz. Bir daha kilitleme şu kapıyı."
Bir anlığına annemin ıslak gözlerine kilitlendim. Yaşadığı sıkıntıların izlerini kızıl saçlarının diplerinde, gözlerinin bitim noktasında taşıyordu. Neden başkalarının derdini de anneler çekmek zorundaydı? Neden her umarsız davranışımda pişmanlık duyuyordum? Onu ne kadar sevdiğimi bir kere bile adamakıllı gösteremeyen ben, bu gözlerin karşısında nasıl dayanabiliyordum anlamış değilim. Şu kaba ağzımdan birkaç tatlı kelime çıkarıp onu rahatlatmak geliyordu içimden. Tabi becerebilirsem.
"Tamam anne. Özür dilerim. Bir daha olmayacak." diyerek usulca kollarımı boynuna doladım.
"Ben mutfaktayım." Bileğiyle gözlerini sildi ve sadece bunu söyleyerek alt kata indi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bana Anılarımı Ver
RandomSen de kalbine götürdüğünde, elinin altında bir yerlerde kocaman bir boşluk hissediyor musun? İtiliyor musun kalbin için çok şey, zihnin içinse hiçbir şey ifade etmeyen bir karanlığa? Yüreğim sızlıyor... Her gece... İnatla... Hiçbir şey geri gelmeye...