BÖLÜM 5: PİSLİK

174 19 5
                                    

Gözlerimi açtığımda o tanıdık kokuyu solurken bir yandan da tepemdeki sarı ışıltılara bakıyordum. Bulanıklık yok olup her şey netliğe kavuştuğunda Ayça'nın masmavi gözleri endişeyle beni süzüyordu. Elimi alnıma götürünce parmak uçlarım ıslandı. Yüzüm sıcacıktı ve müthiş bir baş ağrısı yine kendini belli etmeye başlamıştı. Kafamı kaldırmaya çalışsam da başaramıyordum. Bitkinlikten ölüyordum.

"Neredeyim ben?"

"Revirdeyiz. Lavaboda baygın bulmuşlar seni. Şimdi daha iyi misin?"

Doğrulmaya çalıştım.

"Ah, evet. Nasıl oldu anlayamadım. Bazı şeyler gördüm. Çok... Çok tuhaftı..."

"Ne gibi şeyler?"

O an içimdeki sesin çığlıklar attığından emindim. Kuruyan boğazım tek kelime çıkarmama izin vermiyordu. Bunu bir uyarı olarak kabul ettim ve anılar tek tek gelip parçalar birleşene kadar kimseye hiçbir şey söylememeye karar verdim. Herkesin bana yine aynı gözle bakmasını hiç mi hiç istemiyordum. Bunu kaldıramazdım. Yaşadığım pişmanlığı da anlatamazdım. Anlamazlardı...

"Her yer karanlıktı. Biraz garip geldi bana. Neyse, zaten önemli bir şey de değildi."

Yüzüne hayal kırıklığı ifadesi yerleşmişti bile. Hafifçe kaşlarını kaldırdı.

"Bir an anılarını hatırlıyorsun sandım. Hani filmlerde olur ya küçük baygınlıklar, baş ağrısı... Sonra tak! Her şey yerine oturmuş!"

Zihnimi mi okumuştu, yoksa bana mı öyle geliyordu? Gözlerimi şaşkınlıkla açmışken korkuyla karışık bir gülümseme gönderdim.

"Hahaha! Alemsin sen de! Öyle bir şey olsa ilk senin haberin olur inan bana."

"Cidden bak, olur ya hatırlayıp da bana bir şey söylemezsen kafanı kırarım. Bu sefer insan olduğunu falan da unutursun!"

Söylediklerinden sonra kısacık bir duraksamanın ardından kahkahalara boğulduk. Ne kadar sürdüğünü bilmediğim o dehşet yavaşça uzaklaşırken arkadaşımın sıcak kollarında biraz olsun rahatlamaya çalıştım.

Bu halde kesinlikle derslere giremeyeceğime kanaat getirmişken izinli sayılmam günün tek rahatlatıcı tarafıydı. Ayça'nın tüm yardım tekliflerine rağmen eve tek başıma gitmeye kararlıydım. Annemi arayıp endişelendirmek de istemiyordum. En mantıklısı bir taksiye atlayıp hızla buradan uzaklaşmaktı. Yerimden doğrulup çantamı da aldıktan sonra tüm solgunluğumla alt kata inen merdivenlere yöneldim. Korkuluklar da olmasa kendimi üç kat aşağıda bulabilirdim. Aşağıya baktıkça başım dönüyordu. Yürümek bile bu kadar zorken insanların yüzüne bakmak da istemiyordum. Kim bilir daha kaç kişinin hayatını mahvetmiştim, ondan bile emin değildim. Konferans salonunu gözümün önüne getirip yüzleri anımsamaya çalıştım. Pek başardığım da söylenemezdi. Tek bir tanıdık yüz yoktu.

Çıkış kapısına çok yakınken tüm gün gözlerimin aradığı yüz tam karşımda duruyordu. Beni şaşkınlığa uğratan o ukala gülüşüyle yanındaki arkadaşını dinliyordu. Yanımdan geçerken bir anlığına baktı. Gördükleri pek hoşuna gitmemiş gibiydi. Beni görmek istemiyordu işte. Bunca olandan sonra ondan ne bekleyebilirdim ki? O kısacık süre sonunda gözlerini benden ayırıp yeniden arkadaşlarına çevirmişti. Büyük bir utançla alnımı ovdum ve gözlerimi kapattım. Kendimde ilerleyecek gücü bulunca da yoluma devam ettim. Aniden ben daha ne olduğunu anlayamadan dizlerimin bağı çözüldü. Telaşla yere kapaklanmamak için tutunacak bir yer aradım. O kısacık anda da aradığımı buldum. Başka bir eldi bu. Gözlerim; sahibini görmek umuduyla karşımdakinin kollarında, sonra omzunda gezindi. Yüzüne gelince de oraya kilitlendi. Kalbim yine deli gibi atmaya başladı. Yine o okyanus. Yine o sapsarı saçlar. Görmeyi hiç beklemediğim o endişeli bakışlar...

Bana Anılarımı VerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin